21 Aralık 2022 Çarşamba

ÇOCUKLAR OYUN OYNAMAK İSTER

 


İnternet

                 ÇOCUKLAR SULAR İÇİNDE OYNAMAK İSTER

 Gece yağan sağanak yağışın ardından güneş bahar coşkusu içinde Aralık gününü aydınlatıyor, hatta sahilde yürüyen insanların kabanlarını çıkartacak kadar nazikçe zorluyordu.

  Her zamanki gibi banklarda, yaprakları dökülmüş çıplak çınar ağaçları altında oturdum. Nasip Bey tarafından yapılıp getirilen kahvemi, yalıda oturan insanların aristokrat bakışları ve martı çığlıkları içinde yudumladım. Müzik çalar denen icattan Erkin Koray şarkılarını, yüksekçe ses tonuyla dinledim.

   Deniz boyu beslenmesi bitince, dönüş yolunu uzatma bahanesiyle sahilde yürümeye başladım. Bir anne sıklıkla çocuğuna sesleniyordu; “ Tamam artık. Gel hadi. Üstünü başını batıracak-sın!” gibi bir sürü sesleniş-uyarı, korku ve yaptırım ifadelerini çocuk duymuyordu…

  Gece yağmurundan sonra kalan su birikintisi çocuk için en değerli oyun parklarından daha eğlenceliydi. Küçücük bacaklarıyla olanca kuvvetiyle iki ayağını yer çekim kuvvetini zorlayacak bir şekilde zıplıyor, suya düşüyor ve tekrar tekrar zıplayarak, suyun sağa, sola her yöne sıçramasıyla birlikte sanki çocuğun ruhu da zıplıyordu.

  Sanıyorum, çocukla birlikte su molekülleri de oyun oynuyordu. Çocuğun suyla, su birikintisiyle oynadığı oyunu ağır çekim izlemiş olsak, bir o kadar daha imrenerek bakacağımız bellidir.

  Çocuk uzmanlarına danışsak:- Çocuklar suyu neden bu kadar çok seviyor desek, kendi öğretilerinden bir şeyler söyleyecektir; anne rahminde su içinde yaşama olan özlemini hatırlatarak…

  Dünyadaki suları izleyen, inceleyen bilim insanlarına aynı soruyu sorsak, suların uzaydan, kuyruklu yıldızlardan geldiğini söyleyeceklerdir. Sonra, biz insanlarında vücudunda bulunan su oranını % 60–70 olduğunu hatırlatacaklardır.

   Belki de en saf düşüncelere sahip çocuk bedeni ile su atomları ve molekülleri oyun oynuyorlardı.

  Dünyaca bilinen yazarın, büyük eserlerinden birisinde insanlığa uyarı biçimine dönüşen bir hatırlatması var. Uygar dünyada tiyatro, opera sahneleri yanında veya yakınında kukla sahneleri de vardır.

  Yazarımızın ifadesine bakılırsa öyle bir kukla sahnesine davet ediyor bizi. Soytarı kılığına bürünmüş kukla, sahnede her türlü madrabazlığı yapıyor. Çeşitli hilebaz hünerler, güç gösterileri sonucunda çocuklar eğleniyor.

  Oyun sona erince, kuklanın üzerindeki soytarı giysilerini çıkaran sahne amiri, giysisiz vaziyetteki kuklayı ensesinden tutup sahneye çıkıp oradaki çocuklara, anne babalara sesleniyor:

  “ Bakın, sahici diye inandığınız şey budur! İşte, önünüzde duruyor! Duygularınızı harekete geçiren o değil, BEN olduğumu anladınız mı?”

  Çocuklara verilen mesaj çok açıktır. Madalyonun arkasını da, yanını, üstünü de sorgulamayı öğrenin! Düşünceden, bilgiden, bilimden kaçmayın, korkmayın.

  Çocuklar su birikintilerini çok sever. Şap şap eden, zıplayın yere basan ayaklarını hissederler. Hükmetme becerisinin yanında, yaşam becerileri için hazırlanan, uçma vakti gelen kuş yavrusunun kanat çırpmaları gibidir…

   Sevgili anne ve babalar; bırakın çocuklarımız su birikintilerin tadını çıkartsınlar. Şap şap yaparak havaya zıplayarak eğlensinler. Kuklalara bakıp gülüp eğlensinler. Bırakın, zihinleri berrak gelişsin. Sordukları soruları, doğru ve anlaşılır cevaplarsak, sahne amiri gibi büyük ve değerli iksiri-mirası bırakırız çocuklara; bir sürü taşınmazdan çok daha değerli zarif yaşam hünerleri ile birlikte…

 Güven SERİN  


Hiç yorum yok: