11 Ekim 2022 Salı

OSMAN YÜNCÜLER: HOŞ GELDİNİZ

 

KAMERA: NASİP BEY

KAMERA: NASİP BEY

                                 OSMAN YÜNCÜLER: HOŞ GELDİNİZ

 

   Öteden beri sezgilerin değerli olduğunu gözlemliyorum. Günlerden Cumartesi ve ben bir sürü seçenek içinden gideceğim, birkaç saat geçireceğim mekânları-yerleri gözden geçiriyordum atölyede.

  İlk sıraya Çiflikönü Çiçek Park seçeneğini koydum. İkinci seçenek ise 100.Yıl Mahallesi sosyal alanları. Derken, birkaç gündür bisiklet sürmediğim, birkaç haftadır da Özgürlük Barış Parkı, küçük korusu içinde olmadığım aklıma geldi. Zar zor, beş on deneme ile bir bisikleti kilitli olduğu istasyondan aldım. Yönümü, kuzeydoğu yönüne, Özgürlük ve Barış Parkı tarafına çevirdim.

   Orada, yapay şelalenin şırıltıları yakınlarındaki bankta oturmuş, etrafı süzerken, bana ayrılan vaktin geri kalanını nerede kullanayım düşüncesine, sezgisel bir kararla; sahildeki çınarların olduğu banklarda, Nasip Bey’in kahve ve çayını yudumlarken, denizin yakınlarında diye bir uyarı aldım.

   Öyle de yaptım. Kahve henüz bitmişti. Kulaklıkları takıp, müziğin, ezgilerin, ritmin eşliğinde denizle birlikte yüzen yelkencileri ve ufku izliyorken genç bir kadın ( Zeynep Yüncüler ) ve yaşı sekseni çoktan aşmış, genç yüzlü bir ihtiyar deli kanlı; Osman Yüncüler geldiler. Benim oturmuş olduğum bankta bir kişilik, yan tarafta bir başka kadının oturduğu bankta da bir kişilik yer vardı. Kızı Zeynep, diğer banka, Osman Yüncüler de eski insanların zarif yaklaşımıyla; “ Oturabilir miyim?” diyerek benim yanıma oturdu.

  O sırada, müziğin erdemi, kılcal damarlarımı dahi sarmıştı. Yüzü, bir çocuk, yüzü bir aydınlık olan Osman Yüncüler ve kızının henüz isimlerini, kim olduklarını dahi bilmiyordum. Ama merak edecek durumda da değildim. Sanki çalan müziğin büyüsüne, arabesk tınıların özlemiş olduğum geçmişine iyice dalmıştım.

  Hafiften sağ tarafa bakınca, yanıma oturan 1935 doğumlu Osman Yüncüler’in bir şey konuştuğunu dudak hareketlerinden, çınar ağacının solan yapraklarını elleriyle işaret edişinden anladım. Kulaklıkları-mı çıkartıp, müzik aletini bir güzel kapattım. Belli ki bir davet, kuşaklar arası bir BULUŞMA olacaktı. Hissettim…

  Öyle de oldu. Osman Yüncüler, nesli tükenmiş gibi görünen canlıların en başında geliyor. Bakışı, duruşu centilmenlik, sevecenlik, şefkat şöleni yapıyor. İnanarak, hissederek, yaşamı görev bilinci içinde kabul edenlerden… Sıklıkla arkadaki büyük, korkunç ve kötü görünen apartmanların olduğu yere bakıp;

  —Eskiden, buralarda tepeler, ağaçlar, yeşillikler ve hemen dibinde deniz vardı. Beton iskelenin yerinde ahşap bir iskele! İtalyan Konağı, Konsolosluğu, derken belli ki çocukluk anılarını tazelemeye sahile indiğini anladım.

  İşte o zaman anladım ki yaşadığım şehirde yazmanın, otel gibi tercih etmeyip, benimsediğim kentimin bir sahibi de bendim. Başladım bildiklerimi Osman Yüncüler’e tane tane, sırasıyla aktarmaya;

—Hemen arkada Çalıkışu Konağı varmış! Deyince heyecanla sohbete karıştı Osman Yüncüler. Oturduğu mahalleyi tarif edince;

—Eskiden oraya Sandalcı Mahallesi derlermiş. Bir de bir uçak düşmüş sizin mahalleye. Hatırlıyor musun?

    Bildiklerim onu iyice telaşlandırmış, heyecanlandırmış ve tebessümüne tebessüm eklemişti. Sen nereden biliyorsun? Kaç yaşındasın? Sözcükleri ardı ardına geldi. Osman Amca, Altınova’da, o bakir zamanlarda, bağ bahçelerin bolluk ve bereketli yıllarında sahile, denize girermiş. Oralarda bir de Kral Yolu varmış, bilir misin? Dediğimde, bilmez olur muyum, derken bir daha yaşımı sordu. Bütün bunları nereden biliyor oluşum şaşırtmıştı Osman Amcayı.

  Ben de şaşırmıştım böyle bir yüzün,1935 doğumlu bir insanın ruhu kadar bedenini de bakmış oluşuna. Peştemalcı Caddesi üzerinde 45 yıllık esnaflık yapmış! Gel de saygı duyma? Gel de elini öpme?

  Peştemalcı Caddesi anılarını konuşurken yine şaşırttım onu;

—Kurtiş’in kahvehanesi ve Oteli vardı oralarda bilir misin? Biraz ötelerinde Şirin kardeşlerin ( Mesut, Metin, Necdet) dükkânları… Otel sahibi Hasan Ağayı, daha birçok ismi birlikte andık. Ve tekrar hayretle yüzüme baktı; bütün bunları nerede biliyordum?

  Habertrak Gazetesi köşe yazarlığı yaptığımı ve yaşadığım şehrin, benden önce yaşamış insanlarıyla çok fazla sohbet ettiğimden dolayı bildiğimi öğrenince rahatladı. Ve ayrılık vakti geldiğinde, en az 45 yıl büyük bir ciddiyet içinde yapmış olduğu işi-görevi gibi;

—Eve geç kalmayalım, hanım merak eder! Sözleri, yalı bölgesi dediğim çınar ağaçları altına yayıldı. Elini sıktım usulca. O da öyle, bir daha buluşma umutları, ümitleriyle ayrıldık bir birimizden; kuşak çatışması değil, kuşak hasreti çekmiş olmanın erdemleri içinde…

 Güven SERİN 

 








Hiç yorum yok: