26 Ocak 2022 Çarşamba

ALÇAK BAHÇE DUVARI NE ÇOK ŞEY ANLATIYOR

 

Kamera; Güven Moda İstanbul
Kamera; Güven Moda İstanbul

                        ALÇAK BAHÇE DUVARI NE ÇOK ŞEY ANLATIYOR!

 

  2008 yılı, sonbahar günleri olmalıydı Atıfet Sokak’tan geçip içimizin içimize sığmadığı anların yaşandığı vakit Yusuf Kamil Paşa Sokağa gelmiş, efsane sanatçının eviyle buluşma, kavuşma gerçekleştirmiştik…

  Küçük bahçesinin en belirgin yeşil rengi Palmiye ağaçlarınınkiydi. Zakkumlar, sarmaşıklar, bahçeden diğerine atlama hürriyetine sahiptiler. Sanatçının evini, komşu apartmandan ayıran duvarın yüksekliği bazı yerde bir, kimi yerde ise yarım metre kadardı.

  Evin görünüşü, hemen karşısında bulunan All Saints Moda Kilisesi gibi, sımsıcak renk ve mimariden ibaretti. Birisinde ilahi bir arayışın ilahileri, tütsüleri yükselirken gökyüzüne, diğerinde ise şarkıların notaları, melodileri, piyanonun sesiyle taşıyordu bahçelerin yeşilliklerine doğru;

  “ Bana yolun seç diyorlar/Bozuk yolu seçer miyim?/ Eğri eğri, doğru doğru/ Seçemezsen geç diyorlar/Ben yolumdan geçer miyim?/Eğri eğri, doğru doğru/Benim yolum bana doğru/Hiç yolumdan döner miyim?”

  Yüzlerce şarkı sözü doğdu buradaki evin müzik kokan odalarında. Her seslenişinde Barış Manço Moda adresini verip, mektup yazmalarını istedi, ona gönül vermiş gençlere…

  Moda Yusuf Kamil Paşa Sokağa Barış Manço’dan geriye kalan izleri aramaya gitmiştim; gittiğimin amacını tam manasıyla anlamlı hale getirip sofraya koyamadan, farklı zamanlarda birçok kez daha gidip geldim Moda’nın sokak ve caddelerine…

  Aklımda kalan hep o bahçeli ev ve evin yarım metrelik duvarıydı! Niçin? Hiç mi bahçeli ev görmemiştim o vakitlere kadar?

  İstanbul’un birçok semtinde dolaşmış, yalı ve konakların neredeyse üç-dört metrelik bahçe duvarlarından sonra yarım metrelik bahçe duvarları olan evin komşusu olan apartmandan çıkan birisine selam verdim Yusuf Kamil Paşa Sokak köşesinde.

—Barış Manço ile karşılaşır, görüşür müydünüz?

—Elbet, komşumuz olurdu. Her sabah evden çıkarken karşılaşır selamlaşırdık.

  Bahçe duvarlarının yüksek olmayışının ana sebebi bu olmalıydı insanlığı en samimi bir şekilde arayan sanatçı için? Ve sonra, bahçenin hürriyeti geliyordu; rüzgârı, güneşi gönlünce almalıydılar yeşilin kökleri sahipleri olan bitkiler, ağaçlar…

  Yusuf Kamil Paşa Sokak üzerinde apartmanların yanı başında duran sanatçının güneş alan aydınlık eviydi orası. Üzerinde “ Dikkat köpek var!” uyarıları olmayan, duvarları, evin rüzgârını, güneşini ve komşularını kapatmayıp, öldürmeyen bir ev…

  Aynı vakitler eski bir tanıdık ile karşılaştım Moda yakınlarında bir dinlence yerinde. Bilgisi ve görgüsü, denizlerin ötesine uzanıyordu. Evindeki kütüphanenin kitap sayısı çoktan beş, on bini geçmiş, sekiz on kitap da yazmıştı. Ne olmuş geçmişse?

  Anlatayım o zaman. Önce bahçe duvarlarını yükseltmiş evinin, sanatçının tam tersi. Sonra, komşularını, tanıdıklarını, akraba ve arkadaşlarını bir bir ayıklamış hayatından.

  Sonra? Sosyalliğin duvarlarını bahçesinin duvarlarından da yukarı taşımış! O…Bu… Şu… Ona göre herkes; “ Peş para etmez”  bir halde…

  Bir dergide okumuştum; “ Kültür Zehirlenmesi” denen şeyi. Bilgiyi iyi rafine etmez ise insan, karıştırırsa yaşamın diğer alanlarından öte tutar, koparırsa kendisin; zehirlenmeye başlar, diye…

  Görünen o ki, sanatçının evinin duvarlarında büyük bir sır yatıyor. İnsanlık, komşuluk, doğallık sırrı olabilir mi bilemedim…

   Onca öğretiler, zenginlikler önce bahçe duvarlarımızı yükseltiyorsa, bilmem kaç bin kitap okuyup, yüzlerce ülke gezdikten sonra dahi, içimizin acısını, sıkkınlığını ve insana, insanlık yolunda bakışımızı hoşgörüye taşıyamıyorsak; belli ki, beynimiz ve kalbimiz; yüksek duvarlar yüzünden rüzgârı ve güneşi alamadığı gibi komşuların selamını da göremiyordur…

 Güven SERİN 

 




2 yorum:

Handan dedi ki...

Oysa ki her insanın bize kattığı ne çok şey var. Sadece kendi ve kendi gibilerle birlikte olunca hayatın renkleri dışarıda kalıyor.
Ne zaman kocaman duvarlar (bir de tepesine jiletli bir tel çekip plastik yeşil zımbırtılarla da kaplıyorlar) görsem toplama kampı mı burası diye söylenirdim, ama hiç derinlemesine düşünmemiştim. Güzel bir konuya parmak basmışsınız.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Değerli tespitler ve katkılar;teşekkürler ediyorum...İnsan denen canlı hürriyeti hep farklı yerlerde aradı,halbuki ilk önce insan kendi ruhunun hürriyetini garantilemeli; o korkunç,büyük koşulları kaldırarak...