19 Kasım 2021 Cuma

TİFLİS HAVALİMANI

 

İnternet

                                              TİFLİS HAVALİMANI

 

    2019 yılı Ekim ayında bir hafta süren Güney Kafkasya gezim, hatta serüvenim bitmiş sabah karşı kalkacak olan uçağımı kaçırmamak için gece yarısından önce geldim Tiflis havalimanına. İki gün önce Ermenistan’ın başkentine gitme amaçlı Ermeni sınır kapısı Ahkeepo’da Ermeni memurları tarafından hor görülmüş, psikolojik olarak epey hırpalandıktan sonra iki günlük vize alabilmiştim.

  Hor görülmenin, dışlanmanın ne demek olduğunu anlamak için memleket dışına çıkmaya gerek olmasa da bu duygunun en yoğun halini yaşadım Ermeni sınır kapısı Ahkeepo’da. Ermenistan başkenti yolculuğum bu yüzden kısa sürdü. Kırsal alanda kalan tarihi yerlere gitmem bu yüzden son buldu…

  Ermenistan başkenti Erivan’dan erken dönüp, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’de eksik kalan yerleri gezme fırsatını tekrar yakaladım. Farklı ülkelerin insan yapıları ne kadar farklı olursa olsun, herkes medeni dünyadan bir pay almak, zenginleşmek için didinip duruyordu. Tiflis’in kırsal kesiminde kalan Manastır ziyaretlerimde bile bu pay, mücadele örneklerini gördüm…

  Serüvenin sonunda gece yarısından bir saat önce Ermeni bir şoförün kullandığı taksi otelimden beni alıp Tiflis havalimanına getirdi. Küçük bir bahşiş, kendi yorgunluğu içinde bir parça önem-değer bekleyen insanlara ne çok neşe katıyor…

  Fazla büyük olmayan havalimanına uçağımın kalkış saatinden altı saat önce geldim. Gecenin nasıl geçeceğini bilmesem de, Ermenistan sınır kapısında yaşadığım o büyük kargaşa, korku, dışlanmadan sonra ülkeme ve farklı sevdiğim Antalya’ya dönüyor olmak; kurtuluşun kendisi gibiydi…

  Kalabalık olmayan havalimanı, oturma seçeneklerimin bol oluşu nedeniyle sık sık yer değiştirdim.2019 yılının Ekim ayı son günleri yaşanmaktaydı. Sevdiğim aylardan, gezi için ideal zamanda beslenmiş olmanın; iç huzuru, sıkıntıları ve bol birikimlerle dönüyordum.

  Zaman bol olunca benim gibi bekleyen insanların azlığı ister istemez tanışmaları da hızlandırıyor. Tiflis havalimanı saati gece yarısını gösterirken tanıştık Ankaralı Kadir Bey ile. Oradan buradan derken, yapmış olduğumuz işlere, hobilere ve gazete köşe yazarlığına geldik.

  Ankaralı Kadir Bey lafını esirgemeyen birisiydi. Haftada altı gün yazı yazmamı kendince fazla buldu. Hatta şöyle ilave destek sözleriyle kendi fikrini güçlendirmek istedi;

  “ Yazar az ve nitelikli yazmalı!” ona göre, az yazan nitelikli yazıyordu… Bana da sorsanız, gelişen dünyamın öte tarafa, denge ve nitelik arama süzülüşü, nicelikten çok niteliğe doğru evirildiğini söylerim…

  Fakat bütün az yazanların nitelikli yazdığını, çok yazanların ise bol keseden attığını da söyleyebilir miyiz? Bu konuda kendi fikrini hiç saklamadan dışa vuran yazarlardandır Enis Batur.

  Kendi ifadesiyle “Yazı Adam”ını anlatıyor;

“ Yazmayı var oluşunun eksenine yerleştirmiş, ömrünün şahdamarı kılmış birinin gözünde yazmak bir ölüm-kalım sorunudur. Başka bir uğraşla değiş-tokuş edilemeyecek denge sopası- öyle kolay değildir.’Ben vazgeçiyorum bu koşullarda’ demek. Yayımlamaktan, görünmekten, araya karışmaktan uzaklaşabilirsiniz de, yazmaktan kopamazsınız, hele başkaları yüzünden!”

  Niteliksiz yazmaksa bütün mesele, gereğinden çok yazılar yayınlanıyorsa her devirde, Ahmet Rasim’in tespitlerine de yer vermek isterim;

“ Bu tasayı bir okur olarak bende paylaşıyorum. Onca kitap önce bizim üzerimize yığılıyor. Kötü yazılmış olanlar, vasatı zorlayamayanlar, başkasının soluk kopyası olmaktan kurtulamayanlar… Her zamankinden fazla yazılıyor, boş yere yazılıyor galiba. Yerinizde olsam bırakın çok yazmayı, yazmaktan bile soğurdum.”

  Tiflis Hava Limanı’nda, Ankaralı Bey ile yazma üzerine, hatta benim haftada altı yazımın fazlalığı üzerine geçen sohbet, yine yazı insanı sevdasıyla gün yüzüne, değişim geçirerek çıkıyor.

   Bir taraftan Ankaralı Kadir Bey’in sohbeti, diğer taraftan babası İtalyan, annesi Türk Danıel’in Batum cezaevinde geçirdiği bir yılın tecrübelerini dinlerken zaman denen nehir akıp gitmiş; aktarmalı uçağımız Tiflis havalimanından Sabiha Gökçen’e havalanmıştı; bir başka yazıların peşinde koşan bir:

“Edip, muharrir, yazar, yazan, yazıcı, yazı adamı, edebiyat adamı, yazı beyi” kılığında bir insan olarak dönüyordum memleketime…

Güven SERİN  

 

 

 

     

 


Hiç yorum yok: