22 Mayıs 2021 Cumartesi

YÜKSEK TOPUKLU KÖY ÖĞRETMENLERİ

 


İnternet

                              YÜKSEK TOPUKLU KÖY ÖĞRETMENLERİ

 

  Sanırım 1970’li yılların ortasındaydık. Türkiye nüfusunun 40 milyon olduğu ve Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğu yıllar… İlkokul üç veya dördüncü sınıf öğrencisi olmalıydım. Tahta tabanlı sınıftan beton tabanlı sınıfa geçtiğimiz zamanlar yaşanıyordu.

   Paşaköy’ün yaz günü, çocuklar için, özelikle haylazlık zamanları; çocuk krallığı yaşanmaktaydı. Severdik yaşadığımız yerin kırlarındaki sınırları arasında devriye gezmeyi; tıpkı yabanıl canlılar gibi…

  O günün akşam vakti, günün geceye doğru ilerlediği zamanlar köy içi devriyesindeydik. Kapısı sağlam olmayan, çocuklara düşmanlığı olmayan her avluya girip çıkardık.

  Bizim mahalleye ait olmayan yerde, Süleyman ağabeylerin avlusunda geziniyorduk.(Namlı) Hemen okulumuzun kuzeydoğu yönünde bulunan, Hasan Efendilerin evinin arkasına kalan, köy öğretmenlerine kiraya verilen evin yanından geçiyorduk.

  İlk dikkatimi çeken, genç kız-kadın öğretmenlerin yaşadığı evin küçük sundurması ayakkabılarla doluydu. Genç kız ayakkabıları, annelerimizin, ninelerimizin, yenge ve teyzelerimizin ayakkabılarından çok farklıydılar: Yüksek topukluydular…

  O an, saygı ile hayranlık arası ve aynı zamanda bir baskın içgüdüsel otokontrol içinde izledim; zarif, bakımlı ve yüksek topuklu köy öğretmenlerinin ayakkabılarını. Renk renktiler. Bildiğim kadarıyla iki öğretmen kaldığı halde, ayakkabılar daha fazla insanın olduğunu gösteriyordu. Belki de diğer köylerden onları ziyarete gelen öğretmen arkadaşlarının ayakkabılarıydılar…

  O günler, şehir ekmeği moda idi. Bugün kaçınılan beyaz ekmek… Yüksek topuklu ayakkabılar da şehri anlatıyordu. Uzaktan baktığımız şehirler; insanın, beton barınakların bol olduğu dünya…

  Bilemezdim o zamanlar, o ayakkabıların sahibi öğretmenlerin de yüksek heyecanlarının köy ile şehir arası yeşeren bir yolculukta olduğunu…

  Büyük, gösterişli manzaralar; dağlar ve ormanlar uzaktan bakınca çok gösterişli ve zariftirler. Tıpkı yüksek topuklu köy öğretmenlerinin, Köy Enstitüleri’nden kalan ayrı bir savaşın içinde olacağını, aydınlanma ile duraksama-direnme arasında bir bariyer ve aynı zamanda öncü birer fert olacaklarını bilmiyordum…

  Bildiğim tek öğretmen; Nermin, Recep, Tuncay ve diğer birkaç öğretmen; kararlı, yorgun ve ciddi bir yaşam yükü içindeydiler. Onlarda bilemezdiler; şehirlerin ve yüksek topukların da çok daha fazla büyüyeceğini ve “köy” denen yerin bir gün KIT hale geleceğini…

  O yıl Semiha Yankı, Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil ediyordu.”Seninle Bir Dakika” diye şarkıyı seslendiren buğulu bir ses…

  O günün akşamüstü, günün geceye süzüldüğü vakitler, yüksek topuklu köy öğretmenlerinin ayakkabıları bir dönüm noktası gibiydi. Köy ile şehrin arasında duran ince bir çizgi. Tıpkı, Yunanistan ile Paşaköy arasındaki ince çizgi; Meriç Nehri gibi; akmaya, dönüşüme ve kavuşuma mecburduk…

  O şarkı, yani bizi-ülkemizi temsil eden şarkı birinci olmaktan çok uzaktı; 13.olmuştu olmasına ama sözlerini 45 yıl sonra tekrar dinlediğimde, insanın, hatta insanlığı aradığı şeyi anlatıyor; SEVMEYİ…

  Sevmenin bir ömür sürdüğünü, sevişmenin ise bir dakika sürdüğünü anlatan sımsıkı bir söz; insan ruhundan, belki de çok ötelerden süzülmüş bir sosyolojik haykırışı, buğulu ve yüksek topuklu köy öğretmeni zarafeti içinde haykıran bir sanatçı…

  Ne diyordu Semiha Yankı;

“ Seninle bir dakika umutlandırıyor beni

Bir dakika, siliyor canım yılların özlemini

Seninle bir dakika umutlandırıyor beni

Bir dakika, siliyor canım yılların özlemini

Hasret tükenmez gibi, kavuşmak bir dakika

Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika”

Güven SERİN

 


2 yorum:

Zeugma dedi ki...

Birbirinden tamamen farklı iki olguyu simgeleyen semboller vardır. Kimi hayalidir, kimiyse genellikle zihnimize çocukluğumuzdan iz bırakmış kişiler ya da nesneler. Bu güzel yazıda hepsi birden vardı. Alıp nerelere götürdü, Yoğun duygu selleri içinde hangi anılarda gezdirdi beni bilemezsiniz.
Kaleminize, yüreğinize sağlık Güven Bey.🙏🙏

GÜVEN SERİN dedi ki...


Çok teşekkür ederim Zeugma; insan denen canlıya verilmiş olan bir hediyedir hafıza ve düşler ile birlikte anılar arasında köprü kurup zamanlar arası dolaşma; selamlarımla...