15 Nisan 2021 Perşembe

İSMİ YABANCI KENDİ YERLİ BİR İNSAN

 



                                İSMİ YABANCI KENDİ YERLİ BİR İNSAN

 

  Kimden mi bahsediyorum? Giovanni Scognamillo’dan. İstanbul’da doğmuş, İstanbul’da ölmüş eserler vermiş bir insandan… Arama motorlarından birisine Giovvanni’nin ismini girdiğinizde şu bilgilerle karşılaşırsınız;

“ Giovanni Scognamillo, Türk yazar, sinema tarihçisi, araştırmacı, eleştirmen, eğitmen, reklâmcılık, dekoratörlük, kitabevi yöneticiliği ve daha pek çok farklı alanda çalışmıştır.”

  İsminin yabancı olduğuna bakmayın sakın. Pierre Loti,bu ülkede doğmasa bile,İstanbul’dan ayrıldıktan sonra bile ülkemizi,ülke insanının hiçbir zaman unutmayan insanlardan birisi olarak; edebi dünyamıza bir efsane olarak girmiş,Pierre Loti ve Aziyade’nin mitini oluşturmayı başarmıştır.

  Giovanni Scognamillo, Beyoğlu’nu yaşanır hale getiren değerli insanların sadece birisi. Ve önemli olanları! Halk arasında kadim zamanlardan beri söylenen bir söz ; “ Bu dünya güzel insanların hatırına yaşam sunmaya devam ediyor.”

  İstanbul denen efsane şehir, bugün dahi çekim alanı yaratıyorsa, bir yıldız gibi, yaşam dolu gezegenlerini kendisi etrafında dönmeye ikna etmişse, bu şehrin coğrafik, tarihsel, sosyolojik gizemlerinin, güzelliklerinin de olduğunu hatırlamamıza neden oluyor…

  İstiklal Caddesi, Postacılar Sokağı,13 numaralı daire uzun yıllar Scognamillo’nun yaşadığı yer olmakla birlikte, kapısını her çalana açılan bir mekân, her gelene huzur veren bir dinlence, onarım merkezi gibiydi… Bu evin kapısını her çalan kişi; genç-yaşlı, ünlü-ünsüz ayırt edilmeden ağırlanması, yüksek ve derin bir kültürün kendisi değil midir? Bu kültürü tanıyan, bu huzur evinde soluklananların geriye bıraktığı sözcükler ise şöyledir;

  “ Beyoğlu’nun beyefendisiniz huzurunda kendinizi şimdiki zamandan kopmuş, geniş zamanların içine düşmüş bir çocuk gibi hissederdiniz.”

  Türk olmadığı halde Türk sinema tarihini, kendi içindeki dönemleriyle birlikte araştıran, inceleyen bir insandır. Türk Sinema Tarihi 1 ve 2 cilt diye hazırlanmış; “ 1896 yıllarından 1986 yıllarına kadar olan dönemlerini sinema tarihinin hizmetine sunmuştur. İstanbul’un Gizemleri çalışması ise apayrı bir eser “kült” bir çalışma olarak kabul ediliyor.85 yıllık ömrün neredeyse boşa giden bir kıymığı bile yok dercesine; deryalar içinde ayrı bir okyanus yaratmış bir insanın öyküsü; ölümüyle daha bir ayrı öneme sahip olacak…

  Edebi dünyanın kaderi budur! Yazar, ressam, şair öldükten sonra yaşamaya başlar… Şaşılası bir kader; ilk bakışta bir nankörlük görünse bile, insan sosyolojisinin tuhaflığını iyi anladığımızda, şaşırmaktan öte, bir uyku, rüya dönemi diye düşünmek de mümkün…

   Türk sineması adına onca araştırma, deneyim yaşayan Giovanni Scognamillo’nin sinemamız için ortaya koyduğu en güzel tespit şu açıklamasıdır;

“ Konumuz yine Türk sineması. Bir meselede gerçekçi olalım. Türk sinemasının henüz doğru dürüst bir grameri (Dil Bilgisi), bir sentaksı (Söz Dizimi) bile olduğu söylenemez.”

  Yaşama,edebiyatın,sanatın ruhuyla tutunanların bakış açısı,güneşin ışıkları kadar net ve yaşam kokar…

  Giovanni ile ölümünden önce yapılan bir röportaj çok ilginçtir. Kameranın karşısına, yattığı yerden, zar-zor konuşarak başlayan sanatçının ilk sözcükleri; “Merhabaaaa,Merhabaaa,Merhaba” gelen konuklarını,konuşmaya zorlandığı,yaşlılığın belini büktüğü anda bile tebessümü;yüzü ve sağ elini ağzının izahına getirerek,konuklarına büyük bir hürmet-saygı gösterisinde bulunması ayrıcı onun farklı yanıdır…

  Ve bu tebessüm karşılamadan sonra diğer sözcükleri de hayli ilginçtir;

  “ Etkinlikten önce Paris var benim için… Çünkü ilk kez Paris gibi bir başkent; bir kültür, bir eğlence merkezi; her şeyin bir merkezi saldırıya uğradı.”

  Giovanni 85 yıllık yatağında ölüme bu kadar yakınken dahi, Paris’de olan terör saldırılarına karşı yaşadığı ruhsal sıkıntıyı, yürek yangını ancak bu kadar duyarlılık içinde anlatılır.

 “Benim için Paris var!” düşüncesi, onu İstanbul, Beyoğlu'ndan koparıp dünyanın en güzel sarayına getirseler; İstanbul-Beyoğlu için de söyleyeceği sözcük aynı olacaktır; “Benim için her şeyden önce İstanbul-Beyoğlu” var diyecektir…

  İstanbul, bu yüzden hep farklı, hep gizemli bir şehirdir… En gelişmiş teknolojilerin var olduğu zamanlarda bile kendi puslu, saklı gizemini, güzelliklerini korumaya devam ediyor. Bu kadar talana, bu kadar istilaya uğradığı halde; nice güzel insanın geride bıraktığı muhteşem sevgi, kendi koruyucu kalkanlarını oluşturup, göksel bir korunak yaratıyor…

Güven SERİN 


Hiç yorum yok: