21 Aralık 2019 Cumartesi

BEN SUAT DERVİŞ




                                   BEN, YAZAR SUAT DERVİŞİM

   Ülkemizin kabuk-rejim değiştirmiş Cumhuriyet’in ve demokrasinin doğum sancıları içinde var olmaya çalışan aydın bir kadının hikâyesidir; Suat Derviş’in hikâyesi…

   Onu anlatan hikâye şöyle Başlar ve biter; “ Yaşama ağzında altın kaşıkla merhaba dedi. Son nefesini yoksulluk içinde verirken, üzerinde saraylı annesinin hediyesi ipek sabahlık örtülüydü.”

  Her ne kadar öldüğünde TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in eşi olarak bilinse de, kedi içinde öz iradesiyle baştan beri emeğin, emekçinin yanında yer almış önemli bir yazar-aydındır. Bu ülke, kendi demokrasisini oturtayım derken, canına okuduğu aydınlarımızdan birisidir Suat Derviş…

  Nazım Hikmet’in belki de baş eğdiremediği tek kadındır Suat Derviş. Nazım boyun eğdiremediği gönül verdiği kadına şiiriyle seslenir; “ Ağlasa da gizliyor gözlerinin/B:ir kere eğdiremedim bu kadının başını.” Başlı başına bir ömre sığacak başkaldırı ve sanatçı duyarlılığını anlatır Suat Derviş’in huzurunda…

   İdealist aydınlar zor olanı seçer. Kaybedeceğini bilerek bir çiçek gibi sonbahar zamanı savurun bütün tohumlarını. Bir çiçek, bir ağaç nasıl biliyorsa rüzgârın savurduğu tohumların toprağa düşünce tekrar yaşam açacağını, idealist aydınlar da öyle savurun bir sonbahar vakti tohumlarını; bir gün toprağa düşen tohumlardan birkaçının yeşereceğini, güneşle birlikte tekrar yaşamın içindeki o değerli süreci izleyeceğine yazgılı ve inançlıdırlar.

  Günümüzde yaşanan “Kadın Cinayetleri” devam ederken, bir kadının yolculuğunun öyküsünün başı dik kahramanıdır Suat Derviş. Bir gün, yolunuz İstiklal Caddesine düşerse Suriye pasajının yanında durunuz. Başınızı yukarıya doğru kaldırınız. Burada son günlerini viran bir dairede yaşayan görme zorluğu içinde şeker hastalığıyla boğuşan ve yetim maaşıyla kıt kanaat geçinen sanatçıyı; Suat Derviş’i hatırlayınız…

   İstanbul gibi şehirlerin şanlı gizemleri sadece coğrafyasından kaynaklanmaz. Boğazın güzelliği, iki kıtanın birbirine kavuşma arzusu yetmez İstanbul gibi efsane şehri anlatmaya. Bu şehrin öz evlatlarıdır onun koynuna sığınmış sanatçılar. Onların şiirleri, öyküleri, romanları maya çalar şehrin şehir olmasını tamamlar İstanbul…

  Sait Faik dokunmasaydı öyküleri, şiirleriyle Burgazada eksik kalırdı. Haldun Taner geçmeseydi Kadıköy’den eksik kalırdı. Dokunmasaydı Moda’nın sokaklarına Barış Manço, öksüz kalırdı. Çıkmasaydı “Kuş Yuvası” dediği Aşiyan tepesine Fikret, anlamsız kalırdı. Orhan Veli yaşamasaydı İstanbul’da, bir ses, bir soluk olmazdı İstanbul; gözlerimiz kapalı dinleyemezdik yeterince…

   İstanbul’un henüz kaybolmamıştı erguvanları ve sümbülleri. Bozacıların gece çökünce sokağa çıkıp “Bozaaaa” geldi diyen bağırışları “İnsan” kokardı henüz… Demokrasi doğum sancıları çekerken, kuşkular paranoya korkusuna dönüşmüş, yemiş, tüketmiştir aydınlarını dönemin kör, sağır idarecileri…

  Gücü elinde tutan halkı kandırmak için ses çıkartan, uyaran aydınlarına her türlü zorluğu çıkartan günün idarecileri, aydınlarını sürgün etmiş, yaşam çileleriyle baş başa bırakmak için her türlü hileyi, baskıyı bir meziyet gibi öne sürmüştür.

  Nazım Hikmet de sürgünde yaşayan ve ölen aydınlarımızdan birisidir. Bir şiirinde şöyle seslenir;

“Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer…
Gözünüze görünmem
Göze görünmez ölüler.”

Ve bir başka şiiri Saman Sarısı devam eder uzun uzadıya derin mısralarıyla;

“ Vakıt hızla ilerliyordu, yaklaşıyordu gece yarılarına.
Yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu.

İki şey var ancak ölümle unutulur,
Anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü!

Ölüler bir SS mangası da olsa ölüler öldürmez.
Ölüler dirilerek öldürür, kurt olup elmanın içine girerek.”

  Suriye Pasajında hastalık, yoksullukla boğuşan Suat Derviş sanırsınız ki acıklı bir halde ve boyun eğmiş SS mangası öfkesini taşıyan dirilere. Katiyen eğmemiştir sanata yazgılı kalbinin, iradesinin asil boynunu; söylemiştir bir fısıltıyla; “İpek sabahlığı üzerime örtün” sözlerinden sonra o anlamlı sözü, dik duruşun aydın kadını anlatan kelimeleri;

“ Ben Suat Derviş, kimsenin karısı olarak anılamam; yâd edilemem…”


Güven SERİN 
 

 


2 yorum:

deeptone dedi ki...

iki üç romanını okudum çok severim. çok tanınmaz. aksaraydan bir perihan en sevdiğisim :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



Değerli bir yazar;öncü bir kadın;onu geç tanımanın buruk hüznü tanımış olmanın mutluluğuyla dengelendi:))