21 Ağustos 2019 Çarşamba

AHMET CEMAL'İN ARDINDAN


Oyun Atölyesi-Moda



Oyun Atölyesi-Moda



                                     AHMET CEMAL’İN ARDINDAN




  Nicedir gitmek istediğim mekânlardan birisi; Moda’da bulunan Oyun Atölyesi-Cafe Antre’dir. Aya İrini’de sergilenen İzzet Karibar Fotoğraf Sergisi bu fırsatımı tetikleyen şey oldu.

   Sultanahmet ve Moda, aynı zamanda boğazı vapurla geçme hakkı; ödülü anlamına geliyor… Öyle de yaptım.Dört yönü izleyerek; Kız Kulesinden, Galata Kulesini, Topkapı Sarayı’ndan Yeni Cami, Haydarpaşa Garı ve Adalar; hepsi, hikâye, düş ve insanla dopdoluydu…

  Ahmet Cemal 1 Ağustos sıcağında ölmüştü. Her insanın yarım kalan düşleri, onun da yarım kalan bir sürü projesi vardı. O,yakından tanıyanların Ahmet Hocasıydı… Onu tam olarak nerede tanımış, anlamaya başlamıştım?

   Büyük yazar Hermann BROCH’un o büyük eseri; Vergilius’un Ölümü’nü çevirdiğinde… Bir Çevirmen Hikâyesi, diye yazdığı önsözü, kendi hikâyesini ve burada; Latin şair Vergilius ile kaderlerinin birleştiğini yazmaktaydı.

  Ancak; bir düş zamanlar arası gezinebilir, istediği sörfü yapabilirdi. Ahmet Cemal, kendi yalnızlığını Vergilius’un iki bin yıl önceki kaderiyle birleştirmişti. Bu büyük çeviriyi bir başka yalnız sanatçıya;

  “ Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki Türk Aydınlanması’nın gerçekleşmesi ve ülkemizde Antik Çağ kültürünün Anadolu’nun kültür tarihinin doğal bir parçası olarak benimsenmesine, başta Halikarnas Balıkçısı ve Sabahattin Eyüboğlu olmak üzere, dava arkadaşları ile birlikte unutulmaz katkılarda bulunan düşünür, yazar, bilim insanı ve çevirmen…
AZRA ERHAT’ın anısına, saygıyla…”

  Annesinin sıklıkla; “ Sen doğmasaydın, baban ile çoktan boşanırdık!” sözleri, yazgısını baştan kilitlemişti. O,istenmeyen bir çocuğun hikâyesini; yalnızlığını edebiyat yoluyla yaşayacak, paylaşacaktır.

   Vergilius’un Ölümü, eserini; kırk yıl önce çevirmek istemiş. Kendini hazır hissetmediği için kırk yıl daha beklemiş… Yunus Emre’nin varmak istediği bir yön-yol, Ahmet Cemal’in yakalamaya çalıştığı bir eser…

   Ahmet Cemal’in çeviri eserleriyle, onun ölümünden önce tanıştım. Oyun kültüründen gelen, insan erdemini; karanlık ile aydınlık, kötülük ile iyilik arasında bıkıp tükenmez oyun kurgularıyla kendi iyiliğini arayıp, yaşamını engelleyen düğümleri tek tek çözmeye çalışan bir çocuğun saygısı ve sevgisiyle sevdim…

   Amatör dünyamda, kazananları alkışladığım kadar, kaybedenleri TESELLİ etme cömertliğini, beni bu topraklara bağlamış olan köklerimden, hücrelerimde; çok derinlerden gelen çağrı ve rica ile kabul ettim.

   Ahmet Cemal gibi büyük bir değerin büyük yalnızlığını, onun en son çevirisini yaptığı yer; Moda Oyun Atölyesi, Cefe Antre’de konuştuğum Bülent Hoca tarafından da doğrulanmasına tanıklık ettim.

   Bülent Hoca, Ahmet Cemal’in cafe antre’ye geldiği zamanlara denk bir sürü gözlemi yapma fırsatını bulmuştur. Ahmet Cemal’in saygınlığını, onu orada değerli kılan eserlerinden öte, insan ilişkilerindeki nezaket ve saygı da belirleyici olmuştur.

  Johann Wolfgang Von Goethe’nin Yarat Ey Sanatçı isimli eserini 2006 yılında Moda’da, Haluk Bilginer’e ait cafe antre’de tamamlamıştır. Hayatında ilk kez dış dünyada olmayı şu şekilde anlatıyor;

“ Kendimi bildim bileli bütün çalışmalarımı ancak, artık bütününü bir çalışma mekânına dönüştürdüğüm evimin atmosferinde yürütebilmiş, o atmosferin dışında hiç başaramamış biriyim. Goethe çevirilerine başladıktan sonra ise bir deneme yapmaya karar verdim. Modadaki Oyun Atölyesinin antre cafe’si, gözüme sanki çok iyi çalışabileceğim bir mekan gözükmüştü.

  Denemem, başarıyla sonuçlandı; nice sabahlar, dizüstü bilgisayarım ve sözlüklerimle oraya taşındım. Yarat Ey Sanatçı başlıklı kitapta yer alan şiirlerin çoğu oranın huzur dolu atmosferinde çevrildi.”

  Bu kitabı yakın zamanda kaybettiği arkadaşı Erdal Öz’ün anısına ithaf ettiğini son söz olarak yazıyor… Moda, Ağustos 2006

   2017 yılının Ağustos ayı ise onun ölüm zamanı olacaktır. Hâlbuki üç ay önce de bir kalp krizi geçirmiş, yaşama dönmüştür. Bu durumu, Cumhuriyet’in köşesinden şöyle ifade etmiştir;

“ Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk! Ve bir geri dönüş daha. Ve yine tuhaf bir güven duygusu; (Bu hikâye daha bitmedi)” 5 Haziran 2017

   Bir Ağustos 2017 hikâye bitecektir… Unuttuğumuz bir şey var; sanatçının hikâyesi, külleri ve tozlarıyla yeniden ve yeniden başlar…

 Güven Serin





2 yorum:

deeptone dedi ki...

hımm boğazda vapurla gezmek ivit tarih kültür. ben en çok galata kulesini görmeyi severim. ahmet cemal ivit büyük çevirmen ve iyi de bir yazar aynı zamanda yaaa. izzet keribar artık çok eskilerden olduuuu sanırım. bülent hoca yani atölyedeki yönetmen diy mi. o ve oyun atölyesi ekibi bilginerden ayrılıp kurdular bu yeni yeri. bilginer genç oyunculara pek şans tanımıyodu, başrollerde hep o oynuyoduu :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Ne çok şey var Oyun Atölyesinde Deep:)) Güzel yer;Bülent Hoca;bir öğretmen ve çevirmen;ama orada başka bir görevi var mı bilmiyorum.Teşekkürler Deep:))