Oyun Atölyesi-Moda
Oyun Atölyesi-Moda
AHMET
CEMAL’İN ARDINDAN
Nicedir gitmek
istediğim mekânlardan birisi; Moda’da bulunan Oyun Atölyesi-Cafe Antre’dir. Aya
İrini’de sergilenen İzzet Karibar Fotoğraf Sergisi bu fırsatımı tetikleyen şey
oldu.
Sultanahmet ve
Moda, aynı zamanda boğazı vapurla geçme hakkı; ödülü anlamına geliyor… Öyle de
yaptım.Dört yönü izleyerek; Kız Kulesinden, Galata Kulesini, Topkapı
Sarayı’ndan Yeni Cami, Haydarpaşa Garı ve Adalar; hepsi, hikâye, düş ve insanla
dopdoluydu…
Ahmet Cemal 1
Ağustos sıcağında ölmüştü. Her insanın yarım kalan düşleri, onun da yarım kalan
bir sürü projesi vardı. O,yakından tanıyanların Ahmet Hocasıydı… Onu tam olarak
nerede tanımış, anlamaya başlamıştım?
Büyük yazar Hermann
BROCH’un o büyük eseri; Vergilius’un Ölümü’nü çevirdiğinde… Bir Çevirmen
Hikâyesi, diye yazdığı önsözü, kendi hikâyesini ve burada; Latin şair Vergilius
ile kaderlerinin birleştiğini yazmaktaydı.
Ancak; bir düş
zamanlar arası gezinebilir, istediği sörfü yapabilirdi. Ahmet Cemal, kendi
yalnızlığını Vergilius’un iki bin yıl önceki kaderiyle birleştirmişti. Bu büyük
çeviriyi bir başka yalnız sanatçıya;
“ Mustafa Kemal’in
Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki Türk Aydınlanması’nın gerçekleşmesi ve
ülkemizde Antik Çağ kültürünün Anadolu’nun kültür tarihinin doğal bir parçası
olarak benimsenmesine, başta Halikarnas Balıkçısı ve Sabahattin Eyüboğlu olmak
üzere, dava arkadaşları ile birlikte unutulmaz katkılarda bulunan düşünür,
yazar, bilim insanı ve çevirmen…
AZRA ERHAT’ın anısına, saygıyla…”
Annesinin sıklıkla; “ Sen doğmasaydın, baban ile çoktan
boşanırdık!” sözleri, yazgısını baştan kilitlemişti. O,istenmeyen bir
çocuğun hikâyesini; yalnızlığını edebiyat yoluyla yaşayacak, paylaşacaktır.
Vergilius’un Ölümü,
eserini; kırk yıl önce çevirmek istemiş. Kendini hazır hissetmediği için kırk
yıl daha beklemiş… Yunus Emre’nin varmak istediği bir yön-yol, Ahmet Cemal’in
yakalamaya çalıştığı bir eser…
Ahmet Cemal’in çeviri
eserleriyle, onun ölümünden önce tanıştım. Oyun kültüründen gelen, insan erdemini;
karanlık ile aydınlık, kötülük ile iyilik arasında bıkıp tükenmez oyun
kurgularıyla kendi iyiliğini arayıp, yaşamını engelleyen düğümleri tek tek
çözmeye çalışan bir çocuğun saygısı ve sevgisiyle sevdim…
Amatör dünyamda,
kazananları alkışladığım kadar, kaybedenleri TESELLİ etme cömertliğini, beni bu
topraklara bağlamış olan köklerimden, hücrelerimde; çok derinlerden gelen
çağrı ve rica ile kabul ettim.
Ahmet Cemal gibi
büyük bir değerin büyük yalnızlığını, onun en son çevirisini yaptığı yer; Moda
Oyun Atölyesi, Cefe Antre’de konuştuğum Bülent Hoca tarafından da
doğrulanmasına tanıklık ettim.
Bülent Hoca, Ahmet
Cemal’in cafe antre’ye geldiği zamanlara denk bir sürü gözlemi yapma fırsatını bulmuştur.
Ahmet Cemal’in saygınlığını, onu orada değerli kılan eserlerinden öte, insan
ilişkilerindeki nezaket ve saygı da belirleyici olmuştur.
Johann Wolfgang Von
Goethe’nin Yarat Ey Sanatçı isimli eserini 2006 yılında Moda’da, Haluk
Bilginer’e ait cafe antre’de tamamlamıştır. Hayatında ilk kez dış dünyada
olmayı şu şekilde anlatıyor;
“ Kendimi bildim bileli bütün çalışmalarımı ancak, artık
bütününü bir çalışma mekânına dönüştürdüğüm evimin atmosferinde yürütebilmiş, o
atmosferin dışında hiç başaramamış biriyim. Goethe çevirilerine başladıktan
sonra ise bir deneme yapmaya karar verdim. Modadaki Oyun Atölyesinin antre cafe’si,
gözüme sanki çok iyi çalışabileceğim bir mekan gözükmüştü.
Denemem, başarıyla sonuçlandı;
nice sabahlar, dizüstü bilgisayarım ve sözlüklerimle oraya taşındım. Yarat Ey
Sanatçı başlıklı kitapta yer alan şiirlerin çoğu oranın huzur dolu atmosferinde
çevrildi.”
Bu kitabı yakın
zamanda kaybettiği arkadaşı Erdal Öz’ün anısına ithaf ettiğini son söz olarak yazıyor…
Moda, Ağustos 2006
2017 yılının
Ağustos ayı ise onun ölüm zamanı olacaktır. Hâlbuki üç ay önce de bir kalp
krizi geçirmiş, yaşama dönmüştür. Bu durumu, Cumhuriyet’in köşesinden şöyle
ifade etmiştir;
“ Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk! Ve bir
geri dönüş daha. Ve yine tuhaf bir güven duygusu; (Bu hikâye daha bitmedi)” 5
Haziran 2017
Bir Ağustos 2017 hikâye
bitecektir… Unuttuğumuz bir şey var; sanatçının hikâyesi, külleri ve tozlarıyla
yeniden ve yeniden başlar…
Güven Serin
2 yorum:
hımm boğazda vapurla gezmek ivit tarih kültür. ben en çok galata kulesini görmeyi severim. ahmet cemal ivit büyük çevirmen ve iyi de bir yazar aynı zamanda yaaa. izzet keribar artık çok eskilerden olduuuu sanırım. bülent hoca yani atölyedeki yönetmen diy mi. o ve oyun atölyesi ekibi bilginerden ayrılıp kurdular bu yeni yeri. bilginer genç oyunculara pek şans tanımıyodu, başrollerde hep o oynuyoduu :)
Ne çok şey var Oyun Atölyesinde Deep:)) Güzel yer;Bülent Hoca;bir öğretmen ve çevirmen;ama orada başka bir görevi var mı bilmiyorum.Teşekkürler Deep:))
Yorum Gönder