21 Kasım 2018 Çarşamba

ÇIPLAK DAĞDA BİR GECE




                                           ÇIPLAK DAĞDA BİR GECE


  Olmasaydı destanlar, şiirler ve masallar; eksik kalırdı insanın; insanlığın diğer yarısı. Homeros, Vergilius, Romalı Şair Catullus, İranlı Firdevs’i, Oğuz Kağan, Alper Tunga ve daha niceleri; şiirleri, destanları, şairleri, yazarlarıyla; tarih biliminin bütün ihtişamına panzehir ve yapıştırıcı gibi anlam, destek katarlar.

 Çıplak Dağda Bir Gece, bir hikâyenin, mitin besteye geçiş halinden öte bir şeydir. Bir bölgenin; Orta Asya Pamir Bölgesinin dile gelmesidir de aynı zamanda…

 Tıpkı, Ganos-Işıklar Dağlarımızın Marmara ve Ege’nin kıyıcığında, yamacında; üzümlerin aromaları, zeytinlerin ihtişamlı yağları, adaçayı, ıhlamur kokuları içinde, ilmek ilmek, damla damla kendi destanını yazıp, kuytu köşesinde kendi öz evladı olan; şairleri, hikâyecileri beklediği gibi.

 Tıpkı; Hoşköy Hora Fenerinin viran bekleyişinin gün yüzüne çıkacak o büyülü manzaradan öte; fenerci hikâyelerinin bir an önce kitaba, sözcüğe, hikâyeye dökülmesinin mecburiyeti gibi…

  Çıplak Dağda Bir Gece bestesi, binlerce ötede ki bir dağın neşesini, gizemini, büyüsünü de yanı başımıza getirme becerisi taşıyor. Sanatın yazgısı budur; imbikten çok az çıkar veya süzülür. Bir kez çıkmaya görsün gün yüzüne; İhtiyar Balıkçı ve Deniz Hikâyesi gibi şenlendirir bütün yeryüzünü…

 Basitliğin ne büyük öneme sahip olduğundan öte, insanın öz varlığından tüten bir parça sevginin ihtiyar balıkçının yaşlı, nasırlı, hırpalanmış vücudunda en güzel anlamı bulur. İmrenmeden öte geçer; deniz ile ihtiyarın birlikteliği. Bilinen insan ihtiyaçlarının, egolarının çok ötesine taşan bir şey; edebi bir güzellik…

 Çıplak Dağda Bir Gece; Ganoslar-Işıklar Dağlarında; Uçmakdere, Yeniköy yamaçlarından gün batımı, gün doğumuna bakmak kadar gerçek, önemli ve aynı zamanda sonsuza köprü bir düştür…

 Kekik kokuları, adaçaylarına, onlar da ıhlamurlara karışırken, bir keklik sinmiştir yanı başınıza haberiniz bile yoktur. Çoban aldatan az ötede sizi gözetliyordur. Karatavuklar hep mahcup ve ürkek… Ardıç Kuşlarını görmek için, ayrı bir zanaatı keşfetmeniz gerekir…

 Çıplak Dağda Bir gece; gece yarısı büyücü kadınların ve keçi kılığına girmiş şeytanın buluşma zamanını anlatır. Bu buluşma, her cumartesi gecesi tekrarlanır. En ıssız, en karanlık ve en gece yarısı olan zamanlarda! Bütün masallarda da öyle değil midir? Her şey şafağa; gün doğumu saatine göre düzenlenmiştir.

 Bütün korku, karışıklık veya bilinmezlikler; gün doğumu ve horoz ötüşüyle son bulur. Bu yüzdendir, Çıplak Dağda Bir Gece buluşan büyücü ve kadınların mırıltıları ve mırıldanmaları! Şafağın yaklaşmasıyla birlikte, büyük senfoni orkestrasının çan sesleri, zilleri duyulur. Tam da o an; günün biricik başlama anı; Arp, kendi yaşam çığlığını haber verir…

 Davulların, çanların, klarnetin, trombon, viyola, kemanların sesi; bir yana, arp, yaşamı bir kez daha insanlığın emrine sunar; insanı yaşama davet eder. Büyücü kadınlar ve şeytan, daha kuytu köşelerine; görünmezliğe çekilirler.

 Ganosların-Işıklar Dağlarının da böyle nice hikâyesi olmalı. Gün batımından, gün doğumuna kadar… Kamp yaptığımız her tepesi, gezindiğimiz her derin vadisi; hikâye doludur; ağzına kadar. Anlatacak hikâyecileri, dinleyecek olan insanları; yeryüzünden nazikçe; belki de yaşlar içinde çekilmişler.

 Şimdi, biz yeniden çağırmalıyız onları; şehrimize, ülkemize; şehir ve ülke yaşamına, turizmine… Bağlarında ki üzüm taneciklerinin, köke, toprağa, salkıma ve şaraba kadar olan yolculuğu, yanık sesli Rum kızlarının şarkıları eşliğinde, üzümleri tekrar ayaklarımızla ezmeli, tüm zamanlar ait; hikâyeleri, destanları tekrar yeryüzüne, gün ışığına çıkartıp; büyücü kadın ve şeytanın daha uzak kalmasını isteyebiliriz…

 Bu şehir; Atilla, Büyük İskender’den, Homeros, Roma, Bizans, Osmanlıya kadar, kendine ait olan bütün mirası tekrar sahiplenmeli; budur şehir insanının uyuşukluğuna, kimsesizliğine, sadece mal ve mülk sevdası içinde ki kuruntulu yaşamlarına panzehir; budur hep birlikte kurtuluşumuzun mutluluğu; şenlendirmek, eğlendirmek bir yudum olan yaşam hakkına sahip beden ve ruhlarımızı…

Güven Serin  


6 yorum:

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Yanılmıyorsam bunun senfonisi vardı.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Yanılmıyorsun Beyda;Şu an Elhamra Sahnesinde İzmir'de sahneleniyor...

deeptone dedi ki...

musorsky babalardan çıplak dağda bir gece dinlemiştim. iyidir tabii. sahnede görmek iyi olsa gerek :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Sahnede,sahnenin salonunda olmak her şeyi değiştiriyor;hatta bütün unvanları bile alıp getiriyor;iç içe geçmiş bir sürü şölen var;gözle mi,kulakla mı,yoksa başka duygularla mı takip etmek istenir;seyircinin soylu kararı Deep:)) Teşekkürler..

Beyaz Yakalı dedi ki...

Harika, sahnede görmek istiyorum. Bakalım İzmir' de sahneleniyor mu hala.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Sanırım,şu an yerini başkaları aldı;İzmir her daim izlenecek bir şeyler sunar ve sunuyor;aynı sahne yine dopdolu... İyi seyirler..