SABAH KUŞLARI
---------------------------
Bilir misiniz;
kuşların sabaha ve alaca-karanlığa olan düşkünlüğünü? Alaca-karanlıktan önce ki
karanlıkta başlar; Yuva kurmanın o büyük telaşı; onlara baskı yapan sanatsal
içgüdü…
Oysa bilmem ben!
Hangi kuşun hangi sesi; ayırt ederim ancak; İsak kuşunun gece ötüşünü.
Serçelerin şımarıklığını bilirim; kumrunun, duyuldu duyulacak olan ince, zarif
kanatlarının sessiz sesini.
Oysa bilmem ben; çobanın
bildiği gibi çoban aldatan kuşunun ötüşünü. Karatavuğun; bülbülü ile sakanın
ötüşünü ayrıt etmekte zorlanırım.
Sabah kuşları;
ninemin sabahın alaca karanlığında kalktığı gibi; çılgın bir ses dansına, renk
açılımına başlarlar. Soyludur kanatları. Gökyüzünün rüzgârlarını iyi tanırlar.
Oysa sabah kuşları; çalıları, gür ormanı, sakin vadileri severler…
Utangaçtırlar…
İsak kuşu ise;
geceyi… Gözlerinin keskinliğidir onu geceye bağlayan, Gündüzün şamatasına
katlanamayacak kadar da duygulu, görgülü, öteden beri taşıdığı hikâyeleri
vardır. Bir de uçsuz bucaksız…
Ya sabah kuşları?
Bir parça şımarık, hiç büyümek gibi dertleri olmayan çocuklar; Kederli bir kuş
var mıdır? Kederi kendine iş sanan bir tek canlı; insan olmalı…
Bir de kuzeyin, İrlanda'nın folklorunda lanetli bir kralın kuşa dönüşmesi ve ölene kadar
tepelerden vadilere, vadilerden ovalara savruluşunun porsuk ağacına tünedikten
sonra bir çobanın okuyla vurulup ölen insanın hikâyesi…
Oysa her borç
kapanır bir gün. Telaşı yoktur zamanın! Sabah kuşları gibi beslenme saatine,
yuva kurma romantizmine yazgılı değildir zaman. Akışı bile yoktur. Varlıkların evrimleri,
yaşam süreçlerini daha iyi kavramak adına serilir önümüze.
Sabah kuşları;
neşeden haber verirler. Şımarmanın, yaramazlık yapmanın, çalılıklar arasında
sevişmenin hiçbir zararı olmadığını; üremek ve neslini devam ettirmekten başka…
Ötüşü dür bülbülün,
sabaha olan borcunu ödemesidir… Bir de Gelibolu bülbüllerini dinleseniz; sessiz
savaş meydanlarında, bütün bülbüller gibi ötseler de; siz, ısrarla, bu
bülbüller başka türlü ötüyor diye iddiaya bile girersiniz; sabahın şafağında;
bir başka şafak hainini izlerken…
Duyuyor musunuz
sabah kuşlarının ötüşünü? Oysa bu sabah da duymadık; duyamadık sabaha
kavuşmalarını. Neleri duymuş olabiliriz? Öfkeleri, kinleri, alacak-verecek hesaplarını… Ne çok şey duyuyoruz da, sabah kuşlarını…
Bu yüzden
yüzyılların, yani zaman dediğimiz kafirin eskitemediği mağaranın içinden
seslenir Shakespare; “ Kulağını ver çevreye, sesini değil!”
4 yorum:
Ne güzel anlatmışsınız. Bir kulak verelim bakalım duyabilecek miyiz sesini?
Israrla;William Shkespeare...
ah ben de isterdim kuşların türlerini ve seslerini ayırt edebilmek :)
Önemli bir eşik;geçiş;dünyevi olandan,başka dünyaya kulak vermek gibi bir şey...
Yorum Gönder