12 Aralık 2017 Salı

ŞÖYLE BİR SORUN KENDİNİZE?





                                           ŞÖYLE BİR SORUN KENDİNİZE?


  Akıp giden yaşamlar; sürekli yer değiştiren insanlar ve toplumsal dönüşümler… Daha kırk yıl öncesinin Türkiye’si tarım nüfusuna, köyle ağırlıklı yaşamlara sahipken; nasıl olduysa oluk gibi şehirlere akan kırsal kesimler, kasabalar; şimdi kent ağırlıklı bir topluluğa dönüştük.

  Dönüştük dönüşmesine de; neredeyse güzel olan her şeyi birden bırakıp, terk etmenin ağır, sancılı ve belki de onarılamaz sosyolojik kırılma ve hastalıklara da sahip olduk. Büyük yalnızlık… Beslenme bozuklukları yanında, ruhsal açıdan, rekorlar kıran hap kullanma alışkanlıklarının da başkenti olduk.

  Büyük göçün, birden şehirlere yığılmanın kökeni, onları şehirlere iten asıl sebepler tam olarak araştırıldı mı? Bu alanda üniversitelerin araştırmaları yeterli mi? Gerçek bir araştırma yapılsa, bu göçün sebeplerinden en önemlilerinden birisi kadınların düşünceleri ve istekleri gün yüzüne çıkacaktır.

  Tarlada, ahırda, bahçede, evin her alanında olan kadın; binlerce yıllık sıkışmışlığı, ağır yükleri, şehre göç etmeyi, ettirme düşüncelerini de tetiklemeyi başardı. Onun elide, sıcak sudan soğuk suya girmemeli! Onun da yüksek topukları, kendi yaşamı için kendi kararlarının hürriyeti olmalıydı!

  İşte bu göç dalgalarının en büyük tetikleyicisi; “Köyde kalırsan evlenemezsin!” Korkusu, köy yalnızlığını, şehir sosyalliğine, huzuruna, rahatlığına adayan milyonlarca insanın büyük göçü tamamlandı.

  Tamam, oldu mu her şey? Yoksa tamam olacağı yerde; yarım ve çeyrek yaşamların garip karşılığı, ürünleri; hatta ürünsüzlükleri mi desek! Et dışarıdan! Saman da öyle! Organik tarım düşüncesi de; batıdan! Zaten, organik yaşayan bir ülkeydik. Şimdi; çoban bile dışarıdan arar olduk.

 Yaşamı, sadece kentli olmaya, memurluğa, hazır tüketime, birkaç katlı apartman dünyasına ve havalı araç sahibi olmakla eşanlamlı tutmanın garip ziyanlıkları; görünmez, bilinmez gibi yapsak da; şehirlerin sessizliğinde, gece ıssızlığında, festivallerin, bayramların, düğünlerin, hatta ölüm törenlerinin bile etkisizliğinde o büyük insan eksikliğini bulmamız mümkündür…

 Gaipten değil; katiyen! Edebi dünyanın içerisinden bir insan çıksa; Turgenyev, her tarafı duman sarmış bir görünmezlik içerisinden, ismini, adresini, hatta sahnelediği karakterlerin ismini bile verip, şu soruları sorsa;

  “ Bir işe girişeceğiniz zaman şöyle sorun kendinize; ‘Sözcüğün tam anlamıyla, uygarlığa mı hizmet ediyorum ben? Uygarlığa özgü fikirlerden birini mi uyguluyorum? Emeğim günümüzde ülkemiz için tek yararlı, verimli yöntem olan Avrupa’ya özgü eğitici özellikler taşıyor mu? Bu sorulara ‘evet’ cevabını verebiliyorsanız cesurca devam edin. Doğru yoldasınız ve iyi bir iş yapıyorsunuz demektir! Tanrıya şükürler olsun! Artık yalnız değilsiniz! Boşa kürek çekmeyeceksiniz!”

  Habertrak gazetesinin Sığdaki Derinlikler Köşesinden yıllardır sesleniyorum. Sanki yarın siyasete atılacakmış veya yüksek bir maaş alan birisiymiş gibi! Hâlbuki bütün mesele; sevdiğim bir işi yapmak, yani var etmekten öte; aynı zamanda kendimi diri tuttuğum gibi, yaşadığım yere olan bağlılığımı da anlatma gayretinden başka bir şey değil.

 Buna rağmen; şöyle bir baktığımda; Bir arpa boyu yol aldığımı da görmediğimi sanmayın! Çünkü yukarıda ki soruları soran insan sayısı; sanki bilinmeyen bir el tarafından büyülenmiş insanlarımızı, düşünme, yaşadıkları yeri gerçek manada sevmeme gibi bur karaktere büründürmüş.

 Herkes; yani 200 bin insan nerede? Olmayan tiyatro binaları için ses yok! Opera, bale; lüks sayılıyor muhtemelen. Denizi olduğu halde, deniz kültürünün olmayışı, kimseyi düşündürmüyor. Her gün limanından kalkacak bir vapurun, İstanbul’a, İzmir’e, Çanakkale’ye gideceğinin hayalleri bil kurulmuyor.


 İşin garibi; kurmuş olduğum yazı atölyesi, artık çevremdekilere garip gelmiyor. Belki de bu da bir yol alma; bir başlangıç temeli atmadır; yaşarken değil de; birçok yazarın, şairin yazgısı gibi; ölümden sonra başlayacak bir düşünce, şehir sevdası, geçmişine, geleceğine ama aynı zamanda bugüne da uygar düşünce telaşları, coşkusu ve öğretileri içerisinde bakma arzusunu tetikleyen insanlardan birisi olacağız…

Güven Serin 

Hiç yorum yok: