Argadini... Çok geç olmadan...
MÜNZEVİ BİR HAYAT
----------------------
İnsanlardan
uzaklaşıp tek başına yaşanacak bir hayat… Çokluğun titreşimleri, belli ki,
yazgısı edebi düşünce yaratıcılığına adanmışları rahatsız ediyor. Hâlbuki bütün
beslenişleri, yalnızlığa gidecek yolun, bütün erzaklarını da, yine bu
insanlardan şükranla temin etmiştir.
Theo Angelopoulos’un
filmi; Sonsuzluk ve Bir Gün, belki de bu süreci iyi, daha iyi anlamak adına,
kendi yüzleşmemi de derinlerden çekip, sıradan olmanın, kalmanın hüzünlü
neşesine kavuşmak içindir…
Bu filmi, defalarca
izlemiş olmam, bir daha izlemeyeceğim, anlamı taşımıyor; kat'iyen… Müziklerine,
tane tane dokunmak; tıpkı, Anna’nın bıraktığı mektupta, gözlerinin dokunuşunu
anlatması gibi bir anlama kavuşur. Bütün parçaların, bütüne yazgılı olup,
onların birleşimini izleme şans ve onurunu yakalamak gibi bir şey…
Münzevi bir hayat;
gerçek edebiyatçıların ortak kaderi; yazgısı olmalı… Yarı tanrı kaidesine
çıkmanın yüce bedeli… İşte bu yüzden, bu film, aynı zamanda Theo
Angelopoulos’un kendi münzevi hayatının karşılığı; aynada ki soluk görüntüdür.
Belki de, çok geç olmadan,
bir gün, bir gecenin bile ne büyük öneme sahip olduğunu, basit yaşamların, nice
yüce, derin, zarif yaşama denk bir adalet içinde sıralanışını da işitmemiz,
kavramamız mümkün.
İnsan olmanın,
ölümüne, çürüyüşünü, kaybedişine trajik bir hüzün, ağıt yakmak yerine, tanrı ve
tanrıçalara daha çok üzülmemiz gerektiğini de düşünebiliriz. Onların ulaşılmazlığı,
ebediliği aynı zamanda büyük münzevi yaşamların da teselli haline gelecek
kanıtı gibi; dimdik, uzanıyor sonsuzluğun gün ve gecelerinin içinde.
Işık, sadece en üst
kimliğe ulaşmış, kavramları, karakterleri yerli yerine oturtan, sahneler
hazırlayan, seyirci koltuklarını yerleştirip, bunu yazıya döken, ezgilerle
süsleyen, insana ait; ölümlü olana sunulan şükran; böyle bir şey olmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder