Kamera; Güven
Kamera; Güven
Kamera; Güven
Kamera; Güven
Kamera;Güven
Kamera; Güven
UÇAK KORKUSU, DOĞANIN COŞKUSU ve DEDAK…
----------------------------
Her şey insana dair,
sadece şairlere bırakılmadığı zaman sözcüklerin satın alınması, yolun yolcusuna
da yakışır, yeni sözcüklerle kavramlara tutunmak.
Uçağın 9 Bin metre
havada asılı kalması, yer çekim kuvvetine, mühendisliğin, fiziğin zarafetle
dokunuşu değil de nedir? Her çıkışımda yukarılara, ürpertici korkuyu yaşamak;
salınmak, safralardan, ağırlıklardan, tutunmak sözcüklerin şanlı
kurtarıcılığına…
Dünya ile birlikte
ilerlerken uçağım, titrek kalemimden dökülüyordu birkaç sözcük;
Uçağa her binişim, insan mucizesini hatırlatıyor.
Mühendisliği, kimyayı, elementleri, fiziği… Minnet içinde ürpertici bir korku;
şükranla ve her daim olan soylu tekrar…
Yere basmanın,
yeraltındakilerden haberdar olmamanın güvencesi; şimdilik güzel olan keyfiyle
katıldık DEDAK (İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü) gezi programına.
Sezonun son gezisi; aynı zamanda Nilüfer Hanım tarafından yapılacak olan
helvanın müjdelendiğini de öğrendim.
Gezdikçe, görüyor,
gördükçe anlıyor olmanın çabuk ve telaşsız kaynaşmaları yaşandı DETAK
yöneticileri; Ragıp Bey, Nilüfer Hanım ve diğer arkadaşlarla. Ticari
kaygılardan, bildik insan kurnazlıklarından uzak; şuurlu bir doğa ekibi;
kahramanları…
Urla, tepeleri,
denize paralel insan ve hayvan patikaları… Bir şeylerin öykülerinin başlayıp,
yaşamdan yaşama uzandığı alanlarda; insanın doğal ile barışık ve saygın bir
şekilde yaşayabileceğini bilme bilinciyle yürüdük DEDAK felsefesiyle birleşmiş
arkadaşlarla.
Nilüfer Hanımdan
öğrendiğim rakamlar; İzmir’de yaklaşık 40’a yakın Dağcılık ve Doğa Kulübünün
olduğuna dair. Matematiğin yardımıyla yaklaşık bir hesap yaptığımda 20 Bin
insanın kararlı, farklı ve lüks olmayan doğaya kavuşum inancı, şehirlerin
nüfusuna göre çok olmasa da, ülkemizin tüketim ve suskunluk çılgınlığına göre
oldukça iyi bir rakam.
Orta dereceli bir
parkur diyebileceğim, kısa pantolonumun, güneşe, rüzgâra açık tenimin makilerin
değerli çalılarının bolca çizik atmalarını, imza ve kabul nişanesi olarak kabul
ettim. Tadına varılınca, tat coşkusu içinde kalınacak kısa fakat bir o kadar
önemli bir güzergâh yürüyüşü oldu.
Yürüyüş boyunca
tepelerden baktık denizin maviden yeşile, yeşilden maviye dönüşmüş berrak ve
küçük koylarına. Bir yudum yaşama bakar gibi, bir başka gezegen, ülke aramaya
harcanan çabaların, yakın çevrelerimize ve telaşsız harcanabileceğini
düşünerek…
Ta ki, Altınkoy
sizi, soğuk, berrak sularıyla ayıltana kadar… Yaşar Kemal, bir zamanlar belki
de içinde ki ateşi söndürmek adına; “ Güzel insanlar, güzel atlara binip
gittiler.” Dedi. Oysa yanıldı.
Doğanın, evrenin izin
vermeyeceği, evrimin evrimle muhtaçlığı içinde olduğu değişmez bir şey var;
kötülüğün karşısında ki iyilik gibi; güzel insanlar her daim varlar… Ragıp Bey,
Nilüfer Hanım, Tülay Hanım ve diğer DEDAK üyeleri, yürüyüş arkadaşları gibi…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder