30 Mayıs 2017 Salı

UÇAK KORKUSU,DOĞANIN COŞKUSU ve DETAK


Kamera; Güven 


Kamera; Güven


Kamera; Güven


Kamera; Güven 


Kamera;Güven


Kamera; Güven



UÇAK KORKUSU, DOĞANIN COŞKUSU ve DEDAK…
----------------------------

  Her şey insana dair, sadece şairlere bırakılmadığı zaman sözcüklerin satın alınması, yolun yolcusuna da yakışır, yeni sözcüklerle kavramlara tutunmak.

  Uçağın 9 Bin metre havada asılı kalması, yer çekim kuvvetine, mühendisliğin, fiziğin zarafetle dokunuşu değil de nedir? Her çıkışımda yukarılara, ürpertici korkuyu yaşamak; salınmak, safralardan, ağırlıklardan, tutunmak sözcüklerin şanlı kurtarıcılığına…

  Dünya ile birlikte ilerlerken uçağım, titrek kalemimden dökülüyordu birkaç sözcük;

Uçağa her binişim, insan mucizesini hatırlatıyor. Mühendisliği, kimyayı, elementleri, fiziği… Minnet içinde ürpertici bir korku; şükranla ve her daim olan soylu tekrar…

  Yere basmanın, yeraltındakilerden haberdar olmamanın güvencesi; şimdilik güzel olan keyfiyle katıldık DEDAK (İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü) gezi programına. Sezonun son gezisi; aynı zamanda Nilüfer Hanım tarafından yapılacak olan helvanın müjdelendiğini de öğrendim.

 Gezdikçe, görüyor, gördükçe anlıyor olmanın çabuk ve telaşsız kaynaşmaları yaşandı DETAK yöneticileri; Ragıp Bey, Nilüfer Hanım ve diğer arkadaşlarla. Ticari kaygılardan, bildik insan kurnazlıklarından uzak; şuurlu bir doğa ekibi; kahramanları…

  Urla, tepeleri, denize paralel insan ve hayvan patikaları… Bir şeylerin öykülerinin başlayıp, yaşamdan yaşama uzandığı alanlarda; insanın doğal ile barışık ve saygın bir şekilde yaşayabileceğini bilme bilinciyle yürüdük DEDAK felsefesiyle birleşmiş arkadaşlarla.

 Nilüfer Hanımdan öğrendiğim rakamlar; İzmir’de yaklaşık 40’a yakın Dağcılık ve Doğa Kulübünün olduğuna dair. Matematiğin yardımıyla yaklaşık bir hesap yaptığımda 20 Bin insanın kararlı, farklı ve lüks olmayan doğaya kavuşum inancı, şehirlerin nüfusuna göre çok olmasa da, ülkemizin tüketim ve suskunluk çılgınlığına göre oldukça iyi bir rakam.

  Orta dereceli bir parkur diyebileceğim, kısa pantolonumun, güneşe, rüzgâra açık tenimin makilerin değerli çalılarının bolca çizik atmalarını, imza ve kabul nişanesi olarak kabul ettim. Tadına varılınca, tat coşkusu içinde kalınacak kısa fakat bir o kadar önemli bir güzergâh yürüyüşü oldu.

  Yürüyüş boyunca tepelerden baktık denizin maviden yeşile, yeşilden maviye dönüşmüş berrak ve küçük koylarına. Bir yudum yaşama bakar gibi, bir başka gezegen, ülke aramaya harcanan çabaların, yakın çevrelerimize ve telaşsız harcanabileceğini düşünerek…

  Ta ki, Altınkoy sizi, soğuk, berrak sularıyla ayıltana kadar… Yaşar Kemal, bir zamanlar belki de içinde ki ateşi söndürmek adına; “ Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler.” Dedi. Oysa yanıldı.

 Doğanın, evrenin izin vermeyeceği, evrimin evrimle muhtaçlığı içinde olduğu değişmez bir şey var; kötülüğün karşısında ki iyilik gibi; güzel insanlar her daim varlar… Ragıp Bey, Nilüfer Hanım, Tülay Hanım ve diğer DEDAK üyeleri, yürüyüş arkadaşları gibi…

Güven Serin 







Hiç yorum yok: