"Doğdum,doğurdum
Bir insan nasıl büyüyor gördüm."
ÖLÜMDEN BİR GÜN ÖNCE…
-------------------
İnsanın ölümü bir
başkadır! Hele son sözler; bakışlar gibi keskin ve kalıcıdır… Yakın akrabalar,
dostlar için de önemlidir; ölümden önce söylenen sözcüklerin manası. Bir anda
mitolojik bir öyküye dönüşür; şaşırtır hikâye anlatıcılarını bile…
Bakışın manasından
tutun da, öleceğini anlamıştı; verdiği son mesaja, gülümsemeye, burukluğa, son
tada kadar; her şey; resmin kalıcılığı gibi; en pahalı esere dönüşür. Üstelik
satışa sunulmayacak; hiçbir müzayedeye girmeyecek bir son hatıra eserine
dönüşür.
Herkesin ölümden
önce gördüğü bir insan vardır yaşam içinde. Onların bakışlarını, hareketlerini
kendimizce yorumlayıp;”evet, bize bir şey demek istedi; bir miras, istek
bıraktı.” İnancı içinde, tüm yaşam-yaşamı boyunca bizi etkilemediği kadar çok
tesirin altında, ant içmiş bir ruha dönüşme çabaları içinde kıvranıp dururuz.
Böyle bir notu bir
zamanlar bende okumuştum. Son mektup da diyebiliriz. Ölümden önce ki gün içinde
yazılan; üstelik imla kurallarına bile dikkat edilmiş; son sözcükler; bir
emaneti anlatıyordu.
Paylaşmak istediğim
ise son sözlerin en çok edebiyat alanında yaşam savaşı veren; şairlere,
yazarlara aitlik hissi yarattığına dair olacaktır.
Abidin Dino’nun ölümünden
birkaç saat önce söylediği; yazdığı son mısra diyebileceğimiz o minik sesleniş;
“ Ölüm mü? Ne büyük buluş!” Ağır hasta ve yüksek acılar çeken bir şairin büyük
buluşu gibi geldi bana. Hipnotize olmuşçasına takılıp kaldım o muhteşem
korkusuzluğa veya çaresizliğin çare üretim sanatına…
Ya Goethe’nin son
sözcükleri? Sevgilinin eline sımsıkı yapışması… Pencereyi açın, diye seslenişi…
Tama fazla ışığı çağırması; ölümü kutsaması adına…
Cemal Süreyya’nın
yedi kırlangıç ömrüne mühür basmış bu şairin, ölümden önceki; Tanrı ile
konuşması;
Ölüyorum tanrım; bu da oldu işte/Her ölüm erken ölümdür,
biliyorum tanrım/Ama ayrıca, aldığın şu hayat; fena değildir/Üstü kalsın…
Derken, daha
yaşayacağı birkaç kırlangıç ömrünü Tanrıya iade etmesi; kaç ölümlünün başaracağı
şeydir? Birada, beş parasız ve bazen önemsiz sayılan edebiyatın gizemi girer
devreye; şairini, hikâyecinin eserini; sonsuza kadar dayanacak mumyalamak
ister…
Kırk Bir yaşında ve
ölümünden bir gün önce 128 Dikişli Şiiri yazan; söyleyen Didem Madak; da aynı
şeyi yapar; hikâyesini, bedenden geriye kalan ruhu şiirinle birlikte bırakır;
hediye eder;
İlk defa bu kadar sağlam yazıyorum.
Tutam tutam saçlarımı savuracak şarkılar.
Öyle şimşek çaktı gece
Ben sonu Z harfi olarak düşündüm
Son harf olarak
Ben zeni düşündüm ahbap.
Big Bang Teorisi
veya patlaması gibi şairin ölümü; sıfır hacimden sonsuza doğru genişleme ve
yaşamı gizleme galaksilerin; milyarlık yıldızların içinde…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder