17 Nisan 2017 Pazartesi

KRAL SUS ARTIK




                                                  KRAL SUS ARTIK


  Bu seslenişi yapmak için, bugünün şartlarında cesaret ister. Korku almış başını gidiyor. Önüne geleni yuvarlanmaya davet ediyor. Sadece kraldan veya krallardan öte mi? Hiç değil…

  Muhalif tarafın; muhalefetin hiçliğin tekrarına; Yani, yeni bir şey söyleyememe hastalığına tutulması da korkunun sebebidir. Hâlbuki akıl ve evrim hiç durmadan bir şeyler söyler. Yaratıcının büyük kıymetidir akıl; düşüncenin, becerinin karşılığıdır.

  Çok büyük ve önemli bir referandum yapıldı ülkemizde. Herkesin birey olduğunun hatırlandığı; bütün siyasilerin; siyasetçilerin halka indiği, halkın baş tacı olduğu anlatıldı. Siyasetin bir ilim olduğunu ısrarla hatırlatmak isterim. Kral çıplak demenin de geride kaldığını… Krala; sus artık! Veya Kral, yeter artık demenin siyasi değeri olduğu kadar, sosyolojik karşılığı da olmalıdır.

 Asıl endişelendiğim konu; kraldan fazla kralcılar… Televizyonların karşısında, korkunç bir zaferin tarafında; kendi ülke insanını yenmiş; sanki yere düşmüş ölü bedenleri hırsını alamayan bir canavara dönmüş bedenin tekmeleriyle tekmeliyor…

  Neredeyse; zar ve zorla veya büyük çalışmanın hakkıyla kazananın tarafında olan bir gazeteci ve hukukçu; haline bakılırsa çok iyi giyimli, entelektüel bir duruş sergileyen konuşmacıya söz verildi. Eline aldığı şey, ne saz; ne de mikrofondu; sanki bir silah tutuyordu. Söylediği sözün korkunçluğunu belli ki tecrübe etmiş, insan selini galeyana getirebilecek veya en çok inanmışın; yani kralın tarafında olduğunu ilan etmek istercesine;

  “ Bu, Evet’in veya Hayır’ın savaşı değil; Hak ile Şer Cephesinin savaşıdır!” Deme cesareti… Çünkü buna benzer seslenişler o kadar yatkın, yerleşik, karşılık bulur oldu ki; o da söylese ne olur?

  Muhalifler bunun zafer olmadığını istedikleri kadar ilan etsinler. Bıyık altından bu kadar büyük “hayır” oyunun çıktığının sebeplerinin kendileri olduğunu da düşünsünler! İnanmışlıkla süslenmiş, istikrar ve ilime ait olduğu kadar; halka, millete ait projelerin yetersizliğini tartışmayan hiçbir kurum, kuruluş, siyasi parti; kendi zaferinin kıymetini, onurunu, itibarını yaşayamayacaktır.

  Sanatçı John Berger boşu boşuna seslenmemiştir krala; “ Kral, dinle beni! Hatayı yenemezsin. Hata ya vardır ya yoktur, eğer varsa üzerinin örtülmesi gerekir. Biz onların hatasıyız. Kral. Asla unutma bunu!”

Siyaset, topluma, halka, onların güncel hayatlarına etki ve düzenleme yapabilme sanatıysa; bütün siyasetçilerin peşinde koşacağı öğreti bu olması gerekirken; savaşın zaferini balkon konuşmasıyla halka yapanların büyük suskunluğu, zaferden çok kaybedişin çaresizliğini görmemek olmaz…

 En büyük şehirler; ekonomide, sosyolojide, teknolojide, ticarette; karşı durup;” Kral, yeter artık!” demenin karşılığı, zaferi taçlandıramamıştır. Hele, Cumhurbaşkanının konuşmasını yaparken hemen arkasında duran; kraldan fazla kralcı ve iktidarı içten içe kemirenlerden birisi; Yiğit Bulut’un kara düşmüş yüzünü görünce insanın içi acıtıyor…

 Niçin, şöleninin coşkusunu yaşamıyorsunuz? Başbakan da, Cumhurbaşkanı da bunun kaybedeni yok! Kazananı millet! Yaklaşık 24 milyon insan bu referanduma karşı durmuşken, kazananı nasıl millet oluyor? Karşı duranların teröristlerle yan yana gösterilmeye çalışmanın özrü bu mudur? 24 milyonunu bu şekilde teselli etmeniz mümkün mü?

 Farkındayım ki; son 15 yıldır, siyaset cephesi karşılıklı konuşmuyor, tartışmıyor. İktidar; güç, öyle bir öncü oldu ki yalnızlığa; büyük yalnızlığa doğru gidiyor. Bizler, barışı, sevgiyi hissedemiyoruz.

  Milletimiz kazandıysa; niçin büyük bir kitlede korku, karamsarlık hâkim? Üstelik bu kadar gelişmiş bölgelerde, bu kadar okuryazar içinde;24 milyon insan yanılıyor olabilir mi?

  Bir fizikçinin-dehanın; Einstein’in arkadaşı Max Born’un karısına yazdığı mektupta;

“ Canlı olan her şeyle öyle bir dayanışma duygusu içindeyim ki, birey nerede başlamış, nerede son bulmuş artık önemli değil benim için…” inancını, bizler; sıradan insanlar yüceltebilir, içselleştirip yaşamımıza katabilir miyiz?

  Çok zor. Canlı olan her şeyi anlamanın ileri görüşlülüğünü besleyen dereleri, derecikileri, ırmakları aramak, bulmak, derin ormanlarda ki hayvanların, hayvancıkların patikalarını bulmak, takip etmek gibi bir beceri çok az insanda vücut buluyor.

  Asıl şunu merak ediyorum. Herkes kendi yarattığı krala ; “Kral. Yeter artık!” diyebilecek mi? Demokrasi, ölene kadar kodlukta oturmak, gösterisiyse, bunun adını, anlamını tekrar yorumlamak daha akılcı değil mi? Bir de bütün kralların uykusunun işkenceye dönüştüğünü, her daim rakipleri tarafından alt edilme korkusu yaşadıklarını tarih bize öğretmişse; içimizde ki krallara bile;

  Kral Sus Artık! Yeter artık! Demenin görgüsü, uygar düşüncesi, yaşam biçimine dönüşse iyi olmaz mı?

 Güven Serin  

  

4 yorum:

Arzu Sarıyer dedi ki...

Bu sabah okuduğum en güzel yazı ;akıl süzgecinden damıtılmış ,tebrik ediyorum Güven...Tarih örnekleri ile dolu dolu: MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus Roma'ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır ama ordusunun büyük bölümünü de kaybeder. Savaşı kazanmıştır ama yanında fazla yandaşı kalmamıştır. Pirus’un bu zaferin ardından “Tanrım, bana bir daha böyle bir zafer verme” dediği söylenir....Darısı bizdekilerin başına ;umarım ve de dilerim...Selam ola.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim sevgili öğretmenim. Tarihin zengin öğretileri o kadar değerli ki;bu değere karşılık verecek insanlar,aynı zamanda kendilerinin de yaşamını değerli kılacaklarını görebilme şansları varken;nice kralın hastalığına kapılmak;kralların soytarılarının da devreye girip çığlık ve yanıltıcı alkışları sayesinde tekrar edegelmiştir. Okumayan,dinlemeyen,araştırmayan hiçbir kral;o meşhur sondan kurtulamıyor;yalnız,korkulu ve her daim korku...

Esin Bozdemir dedi ki...

İçine düştüğümüz durumu anlatan ve ortak hislerimize tercüman olan bu değerli yazı için teşekkürler Güven. Ne ağır ve uzun günlerin/gecelerin içinden geçiyoruz. Kanunu yok sayan, düzenbazlıkların, hilekârlıkların,çürümüşlüklerin kol gezdiği ve tüm bunların halkın gözünün içine baka baka yapıldığı defolu/yüz karası günler bu günler. Hiç bir şey bu hayatı onurlu yaşamak kadar değerli değildir. Kaybet, ama onurundan kaybetme!. hileye baş vurma!. Oysa şimdi o yüzlerde alabildiğine yitikliğin/karanlığın/derin yalnızlığın ve çöküşün izleri var. Yazıktır! Bu milletin içinden çıkan ve yine onu bu hale getirenler utancımızdır artık. (Hitler'in ardından Alman halkının yaşadığı utancı, düşünmek dahi istemiyorum!) en az %50 "yeter artık!", " Kral sus artık!" dedi zaten..bunu kabullenmemek ve değişik yollara baş vurarak neyi, kimi kandırıyorsun! Bir çözülme başlamıştır... daima umutla yola devam ederken, en mühimi insanlığın 'doğruluğun, dürüstlüğün, aklın ve bilincin, sevginin' kazanması olacaktır!. İnsan yeniden 'insan' olduğunda hepimiz kazanacağız..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Ben teşekkür ederim Esin. Elbette,insan sancılarımız oldukça büyük... Önemsenmemek,sürekli aldatılmak;bütünsel özü bulmak da zaman kaybetmek... Bütün kralları irdelemeli,insanlığın içini titretmeden önce içimizde ki krallık tohumlarını da yok etmeli. Evrimin sağladığı ayrıcalık oldukça yeterli;öğrenmenin,düşünmenin ve sonuca gitmenin tarafı oldukça berrak ve sıkıntısız...