Ey nankör okur; " Hayat kısa,uğraş uzun
zaman ister.Fırsat seyrek çıkar. Deneyim
aldatıcıdır.Karar vermek; gücün gücü..."
EY NANKÖR OKUR!
Hesse, zamanını;
kendi alanını kuşatan körlüğe savaş açarken sesleniyor;
“ Kardeşim, eşim,
dostum, ey nankör okur!”
Çağrılar, davetler
hiç bitmeyecek… Uyarı yapmayı sevmiyorum artık. Uyarıyı yapan tabiat, büyük
yaratıcı var zaten. İnsana düşen şey; teklifleri sunmak, tercihlere göre
yaşamak. Bir yerde bir özgürlük varsa eğer; en güzel özgürlük, iradenin
seçimidir; yani kendi seçimimiz…
Şüphesiz
aydınlanmanın sadece bir yolludur bilgi. Kitaplarda, internette ve tüm
zamanlara ait yaşamış-yaşayan bütün insanlarda olan şey… Yanı başımızda ki
doğal akışta; kumrunun kanat sesinde, karganın bilinçli kurduğu ve koruduğu
toplumsal düzende.
Sadece karga bilimini
incelersek, kendi yaşamlarımızdan utanacağımız birçok alan bulursak şaşırmayın.
Hiçliğe, nankörlüğe teslimiyetimizi, suskunluk ve kalıplara dayalı hazır yaşamlarla;
önyargılarla nasıl da öldürdüğümüzü içim sızlayarak kabul ediyorum.
Kabul etmesine
ediyorum ama pes etmiş de değilim sevgili nankör okur! Biliyor musun değerli
nankör okur; Tekirdağ’ın ahşap kaplama kütüphanesi, taş arkeoloji müzesi var.
Kütüphanenin ahşap kaplama olmasını yeterli bulmuyorsan, aynı zamanda deniz
manzarası da var.
Manzaranın önemi,
hemen aşağıda denizin dibinde bulunan ılgın ağaçlarının sessizliği yeterli
olmuyorsa; bütün kıtalara, edebi, felsefi, tarihi alanlara ulaşabileceğin bu
kütüphane senin ilgin, olgunluğun sayesinde daha da büyüyebilir; isterseniz
içinde, çay-kahve içilecek alanlar bile inşa edilebilir; ey değerli nankör
okur…
Sevgili okur; bazen
bir tek cümle, ses bile insanın paslarını silmeye, kararsızlığını yaşama
yöneltmeye yetiyor. Yeter ki kendini kimsesiz sayma!
Değerli nankör okur;
edebi süreç öyle bir şey ki; bütün mal, mülk, unvan, nüfus gösterme ve soylu
gururları izole ediyor; yani eğitiyor; beklentileri, insanca yaşamı, hiçbir
ideolojiye kul-köle olmadan da, ekonomiye, sosyal denge ve adalete saygı duyup,
öncülük etme beceri ve cesaretini sağlıyor; değerli, suskun ve nankör okur…
Şair, durup dururken
ve boşana seslenmedi hayatın kısalığını, kuşların uçup gittiğini; şamatanın,
kargaşanın biraz da olsa dışına çıkıp, insanın binlerce erdemsizliğinin yanında
bir tek erdeminin bile ne büyük lütuf olduğunu hatırlattı.
Üstelik sevgili
nankör okur; insana yakıştırılan bütün ayıplar, günahlar da insanı kontrol
altında tutmak isteyen kurumların yüksek beceri ve hilelerinden besleniyor…
Hayat kısa
Kuşlar uçuyor
Uçup giden kuşların,
erişilmezliği, ölümsüzlüğü sanılırken, ne kadar çok kısa zamana sığan ömürleri
olduğunu görmüyor, bilmiyoruz. Yerlerine sürekli gençleri bıraktıkları için,
sonsuz bir yaşam varmış gibi algılıyor; kendi sağlıklı beden ve ruhumuzu
kemirmekle meşgulüz.
Ey nankör okur; hayat
kısa/ kuşlar da uçuyor…
Edebi dünyaya
armağan edilmiş yeni bir şey anlamı taşır mı taşımaz mı bilinmez ama oldukça
düşündürücü ve insanın karar vermeye zorlayan; bizi tüketen muhteşem düzeni
altüst edecek bir kanat, irade, bizi gezip dolaştıracak, koruyacak ve
kollayacak kalkan misali;
“ Hayat kısa, uğraş
uzun zamanlar ister (gerektirir), fırsat seyrek çıkar, deney(im) aldatıcıdır,
karar vermek gücün gücü...”
Aziz nankör okur; bu
sunuma karşılık veren, ömrünü edebiyata adamış bir yazar; Enis Batur da şu
karşılığı veriyor;
“ Öyleyse, yetinirim.
Yetindiğimden değil, yetinmek zorunda oluşumdan; yetinmek elimdeyken, yetinmeyi
yeğlediğimden, az sayıda benzerimle kurduğum ilişkilerin, kütüphanede dolaşan
çok sayıda benzerimde yinelendiğini bilir, avunurum.”
Sevgili nankör okur;
şehrinin ıssız yollarını, kütüphanesini, arkeoloji müzesini sadece kendin için;
kendin savunman için bile olsa; hiç olmazsa ayda bir kez ziyaret et; et ki
çaresizliğin boynunu bükük, gücün, seni maskaraya çevirmesin.
Güven Serin