23 Ağustos 2016 Salı

İN-SANAT BAHÇESİ


"Prensipler yoktur,ancak olaylar vardır." 


                                                    İN-SANAT BAHÇESİ–10



PRENSİPLERİN SEVİMSİZ LİĞİ
-------------------------


  Yaşama attığı her adımda kılı kırk yaran arkadaşım, Balzac’ın kendisi hakkında yazdıklarını duysa, bir daha adını bile anmaz; ona demediğini bırakmaz. Balzac bu ya; öyle içten ve keskin yorumluyor ki ahmaklığı; içime şöyle bir su serpiliyor;

“ Hiçbir zaman fikir değiştirmemekle övünen bir adam, daima dosdoğru yoldan yürümeyi garantileyen bir adam, insanda hata meydana gelmeyeceğine inanan bir ahmaktır.”

 Efendiler; zaten sırf bu yüzden değil midir; bir tek sözcük; sıfat ile yerin yedi katına batırdığımız insanlık; sırf bir sözde kahraman yapmadık mı nice cengâveri…

 Açık, seçik giyinen bir kıza saldırı olsa; en aydın geçinenimiz ; “ Böyle gezersen, bunu hak edersin işte!” demez mi; içinden de olsa… Gizli gizli, sağlamcı oluşunu, tutucu haramilere su taşımaz mı?

  Ya, birkaç iş deneyen, batıran insana yapıştırılan sıfatlar! Elinde avucunda bir şey kalmamış ise ne beylik laflar edilir… Hâlbuki iş kurmanın da, yüceltip batırmanın da, matematiksel, sosyolojik, ticari bir karşılığı var. Bunu tartışmak varken; asıl sebebe inip, kesin çözümler üretmek dururken…

 Ve ardından Balzac esas konuya; bizim özümüze yön verecek sözcüklere geçiyor;

“ Prensipler yoktur, ancak olaylar vardır; kanunlar yoktur, ancak durumlar vardır. Yüksek adam bunları sevk ve idare etmek üzere olayları ve durumları benimser.”

 Mustafa Kemal’in bugünkü liderlerle farkını anlamanız için değerli bir irdeleme…


ALEKSANDRA-SALİHA SULTAN
-----------------------------

 İnsanın içi acıyor; tarihin içinden, hikâyesi, sanatı, mühendisliğiyle bize kadar gelen yapıların şimdiki durumuna.

 Saliha Sultan Çeşmesi de böyle yapılardan sadece birisi. Özene bezene yapılan, işçiliği, süslemeleri, oymalarıyla çok önemli estetik, sanatsal ve turizm değeri olan bu yapı şimdi, yolların, köprülerin esareti altında, neredeyse insansız, susuz kalmış terkedilmiş görünümünde.

 Bu yer, Tekirdağ’ın çok yakınında İstanbul’da. Azapkapı sessizce Saliha Sultana, Saliha isminden önceki küçük Aleksandra’nın gözyaşlı hikâyesine tanıklık ediyor. Küçük bir kızın, testisini kırdığı yere, daha sonra sultan olarak yaptırdığı bu eser; şimdi; nice esere yan bile bakmadığımız gibi, öyle bir kenara bırakılmış, sanki hiçbir önemi, değeri yokmuşçasına ölümünü bekliyor.

 Tekirdağ’ın nice ahşap evleri gibi… Cumbalarından alımlı kızların, yanık sesleriyle türküler söylemeleri hiç olmamış, yaşanmamış gibi yok oldular…

 Hâlbuki eserlere, hikâyelere muhtaçtır bu insanlık; ne kadar zengin olursa olsun, ruhunu besleyecek, emeğin, sanatın, estetiğin; mimari ve mühendisliğin koluna, kanadına; varlığına muhtaçtır.

BEDEN ZEVKLERİ
----------------

  Uçsuz bucaksız olan şey; beden zevkleri… Ne kadar ciddi, kuralcı, sıkı ahlakçı görünürsek görünelim, aşılmayan, giderilmeyen ihtiyaçların başımıza nasıl dert olduğu biliniyor.

 Yakın bir zaman önce şehrimizin büyük bir yerleşim yerinde bazı erkeklerin toplumun baskısını, sıkışmış insan zevklerini kırmak için silahlarını araçlarına koyarak biz avcılık yapmaya gidiyoruz, diyerek nasıl da Bulgaristan’a gittiklerini öğrenince hiç şaşırmadım.

 Kimisi ise; vur-kaç tekniğiyle bu zevkin giderilmesi peşinde… Ya, esnaf olup da belirli satışı sağlayıp, yurtdışı gezisi hak edenlere ne demeli…

 Hiçbirisi yanlış değil… Doğru da değil… İnsanın olgunluğu, yapacağı uygar tercihlerin sağlamlığı, doğallığı ve özgür iradenin kararlılığıyla daha genç yaşlarda giderilmeye başlamıyorsa; bir ömür sürecek kaçak yaşamların açlığı hiçbir zaman kültüre dönüşmüyor.

 Thomas More’nin biricik insana dair tespiti oldukça dikkat çekici;

“ Beden zevkleri hiçbir zaman katıksız değildir ve hep karşılıkları olan acılarla yan yanadır. Açlık daha da güçlü olan yeme zevkinin karşısındadır. İnsan açlığı daha zorlu daha sürekli olarak duyar. Çünkü açlık zevkten önce doğar ve ancak onunla sona erer.



 Güven Serin 



Hiç yorum yok: