Upuzun bir yol ve yolculuk; tam olarak nerede
başlar; nerede biter...
GENETİK MİRASIM
------------------------------------------------
Babasının, dedesinin
yaşlı olduğuna bakıp nice insanın bıyık altından güldüğünü görüyorum. Çünkü
kendisinin de o yaşa, hatta o yaştan öte ulaşacağını düşünmek haklılığına
sahipler…
Mustafa Koç
öldüğünde üzülmeyen insanın vicdanından şüphe duysak da, dede ve babasının
yaşanın yanına bile gelmemiş olmasına yandı insanlar. Tam da en verimli çağı ve
ülke ekonomisi, aristokrasisi için ciddi öneme sahip zamanlar…
Kendi genetik
mirasıma gelince tam bir korku içindeyim. Anne tarafımın erkeklerinin daha 50
yaşına gelmemiş olmalarının ilimsel sonuçlarını bilmesem de; tam da annemin
babasının öldüğü zamanlardayım…
Babamın babasının;
Hasan dedemin haplarla zorla 61 ulaştığını biliyorum. Babamın ise 58 yaşında
daha yüzünde bir kırışık yokken; genç bir ölüm yaşadığına da tanıklık ettim…
Bütün bunları göz
önünde tutmak gerekirse; genetik açısından işlerin yolunda gitmediğine karar
verebiliriz.
Teselli ise, yazarlığın
düş gücüne, engin ümitlerine tutunmak istiyorum. Şöyle bir matematik hesabıyla
işin içinden sıyrılıp, evrenin yaşam dolu gezegeninde tam da olgun bir yaş
sınırında 5–10 yıl kazansak; yani 10 bin
gün ve gece; hiç de fena sayılmaz hani…
Annemin babasının erken
ölümünü, o günün beslenmesine, vücutların dayanıksızlığına, aşıların
yetmezliğine bağlayarak moral bulmak iyi olacak. Hasan dedemin sigarasına,
rakısına ve askerlik sahnesinden çekilip, sakin bir hayat yaşama burukluğuna da
dokunursak; geriye Yusuf babam kalıyor;
Siyasetin soylu
acımasızlığı içinde o kasabadan diğerine, o kentten, ötekine koşturan,
idealizmin hastalığına tutulmuş; kendi için yaşamak yerine topluma zamansız ve
bonkörce akıttığı yaşam enerjisini düşünerek de ayrı bir teselli bulmak zorundayım.
O zaman matematiğe
sığınak şu formülü oluşturmam gerekir;
Şerif dede 50, Hasan dede 61, Yusuf babam 58: ortalama yaşam
süresini 56 ya çıkarmam mümkün. Onların bolcu sigara, stresini, toplumsal
tutsaklıklarını da göz önünde tutup, onlara 10 yaş eklersem; 66 yaş aralığını
yakalarım. Yani, bugünden tam 16 yıl sonrasına, düşsel bir dokunuş yapabilir;
Cemal Süreyya’nın 7 kırlangıç ömrüne, Cahit Sıtkı’nın 35 yaş
şiirine de dokunup selam verebilirim…
“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder / Dante gibi ortasındayız
ömrün / Delikanlı çağımızda ki cevher / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün /
Gözünün yaşına bakmadan gider…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder