Kamera; Güven Pera Müzesi-İSTANBUL
UYUŞUK İNSANLAR
Ey uyuşuk adam! Ey
uyuşuk kadın! Kız, erkek diye seslensek kimsecikler üstüne alınmaz. Varsın
alınmasın. Biz kendi uyuşukluğumuzdan yola çıkıp, hareket denen mucizenin biraz
daha anlaşılır olması için öğrenirken öğretelim…
Yazar, konferansçı,
ip cambazı olan Philıppe Pettit şu seslenişle yardım yolluyor bize;
“ Eğer bir şeyler
öğrenmek istiyorsanız okula gidin. Eğer tecrübe kazanmak istiyorsanız hayatı
yaşayın. Ne yaparsanız yapın asla vazgeçmeyin, hem de asla. Her başarısızlığın
ardından tekrar deneyin. Uyuşukluk denen ölümcül hastalığı yenmenin en iyi yolu
budur.”
Tam da burada Dünya
Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporundan söz etmek istiyorum. Bilim çevreleri bu
öngörü için “ÜRKÜTEN” sözcüğünü boşuna kullanmadıklarını matematiğin uyarısıyla
anlıyorum;
“ Dünyada 382 milyon
diyabetli var ve 20 yıl sonra bu sayı yüzde 55 artarak yaklaşık 600 milyona
ulaşacak. Çünkü yeni kuşak HAREKETSİZ yaşam sürüyor ve kötü besleniyor. Bu
nedenle dünyada diyabet, obezite ve bununla doğru orantılı olarak kalp damak
hastalıkları ve kronik hastalıklarda büyük artış söz konusu.”
Dünya üzerinde 7
milyar insanın bulunduğunu ve diğer hastalıkların oranını düşününce diyabetli
hasta sayısının şu anki sayısı bile ürkütüyor beni. Çevremize biraz yakından
bakarsak insanlarımızın ruhsal hastalıklarından öte bedensel hastalıklarını da
görebiliriz. Birkaç yıl önce taptaze bakışlı gençlerin nasıl da birkaç yıl
sonra sararıp solduğu veya dengesini yetirdiğini uyuşukluğa teslim olduğunu
görüyoruz; görüyorum.
İnsanın kendi kendine
ettiğini düşmanı bile etmez. Bunu bilimsel yollardan bile ispatlaya biliriz.
Esaret altında olanları, ayağına ve ruhuna prangalar vurulmuş olanları bir
kenara bırakırsak, ekonomik, sosyal özgürlüğünü elinde tuttuğunu sanan
insanların-insancıkların bile bile hastalığa koşması ve sonra “ bizi kurtar”
diyerek doktorların, ilaçların muhteşem yan etkilerine teslim olmaları ayrı bir
şey…
Şehrimiz, hatta bütün şehirler daha çok spora, sportif
çalışmalara muhtaç… Gençlik İl Spor Müdürlükleri, Sağlık Müdürlükleri, Sivil
Toplum Birlikleri ilk önce insanı sağlıklı kılma telaşını muhteşem bir
mecburiyet, vazgeçilmez bir yasa gibi kabul etmeli…
Etmeli ki,
hastalıklara teslim olmuş insanların yaşam konforları acınacak halden
kurtulsun. Milyarlarca ilaç bedeli spora, sanata, insanlığın refahını
arttıracak alanlara yatırılsın…
Philippe Petit bir
seslenişinde şöyle söylüyor;
“ Hayatın kendisi
dengesizdir. Bir ip cambazı olduğum için söylemiyorum. Doğru olduğu için bunu
söylüyorum. Denge, yani vücudu ve ruhu bir araya getiren o bağ, insanın yaşamı
için hava ve su kadar önemlidir. Dengesiz bir hayat imkânsız olurdu.”
İnsan, insanlık
yolunda imkânsızları başaran insanın, kavuştuğu teknolojik imkânlar sayesinde
nasıl da dengesini şaşırdığını kentlerin dengesizliğiyle yakından görüyorum.
Hızla yeşillenen, gösterişli sitelerin bahçeleri, dinlenme alanları nasıl da
hızla insansız kalıyor… Çünkü insanların koşuşturmaca veya dizi keyfine,
odaların, bilgisayarların başında ki muhtaçlığı öyle bir hal almış ki, pahlı,
gösterişli sitelerin cennetsel bahçeleri tamamıyla kuşlara terk edilmiş. Kuşlar
bile şarkılarını o boş bahçelerden hüzünle söylüyor; insanın insansız haline
üzülüyor olmalılar…
Gemisini kurtaran
kaptandır sözcüğü belki hayvan, bitki dünyası için geçerlidir. Kısa süreliğine
insan dünyası içinde geçerli olduğunu kabul edelim. Ya uzun süreli düşünürsek?
Çuvaldaki çürük
elmaları bir düşünelim. Koca bir çuvalda birkaç elma çürürse ne olur?
Diğerlerine de sıçrar…
Sağlıklı her insan;
ruhsal ve bedensel bütünlüğü, sanata, felsefeye, siyasete, ticarete de,
komşuluk ilişkilerine, ülkesine de oldukça iyi, güzel ve olumlu yansımalar,
katkılar sağlayacaktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder