13 Ocak 2016 Çarşamba

UYUŞUK İNSANLAR


Kamera; Güven  Pera Müzesi-İSTANBUL


UYUŞUK İNSANLAR

  Ey uyuşuk adam! Ey uyuşuk kadın! Kız, erkek diye seslensek kimsecikler üstüne alınmaz. Varsın alınmasın. Biz kendi uyuşukluğumuzdan yola çıkıp, hareket denen mucizenin biraz daha anlaşılır olması için öğrenirken öğretelim…

  Yazar, konferansçı, ip cambazı olan Philıppe Pettit şu seslenişle yardım yolluyor bize;

  “ Eğer bir şeyler öğrenmek istiyorsanız okula gidin. Eğer tecrübe kazanmak istiyorsanız hayatı yaşayın. Ne yaparsanız yapın asla vazgeçmeyin, hem de asla. Her başarısızlığın ardından tekrar deneyin. Uyuşukluk denen ölümcül hastalığı yenmenin en iyi yolu budur.”

  Tam da burada Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporundan söz etmek istiyorum. Bilim çevreleri bu öngörü için “ÜRKÜTEN” sözcüğünü boşuna kullanmadıklarını matematiğin uyarısıyla anlıyorum;

 “ Dünyada 382 milyon diyabetli var ve 20 yıl sonra bu sayı yüzde 55 artarak yaklaşık 600 milyona ulaşacak. Çünkü yeni kuşak HAREKETSİZ yaşam sürüyor ve kötü besleniyor. Bu nedenle dünyada diyabet, obezite ve bununla doğru orantılı olarak kalp damak hastalıkları ve kronik hastalıklarda büyük artış söz konusu.”

  Dünya üzerinde 7 milyar insanın bulunduğunu ve diğer hastalıkların oranını düşününce diyabetli hasta sayısının şu anki sayısı bile ürkütüyor beni. Çevremize biraz yakından bakarsak insanlarımızın ruhsal hastalıklarından öte bedensel hastalıklarını da görebiliriz. Birkaç yıl önce taptaze bakışlı gençlerin nasıl da birkaç yıl sonra sararıp solduğu veya dengesini yetirdiğini uyuşukluğa teslim olduğunu görüyoruz; görüyorum.

 İnsanın kendi kendine ettiğini düşmanı bile etmez. Bunu bilimsel yollardan bile ispatlaya biliriz. Esaret altında olanları, ayağına ve ruhuna prangalar vurulmuş olanları bir kenara bırakırsak, ekonomik, sosyal özgürlüğünü elinde tuttuğunu sanan insanların-insancıkların bile bile hastalığa koşması ve sonra “ bizi kurtar” diyerek doktorların, ilaçların muhteşem yan etkilerine teslim olmaları ayrı bir şey…

Şehrimiz, hatta bütün şehirler daha çok spora, sportif çalışmalara muhtaç… Gençlik İl Spor Müdürlükleri, Sağlık Müdürlükleri, Sivil Toplum Birlikleri ilk önce insanı sağlıklı kılma telaşını muhteşem bir mecburiyet, vazgeçilmez bir yasa gibi kabul etmeli…

 Etmeli ki, hastalıklara teslim olmuş insanların yaşam konforları acınacak halden kurtulsun. Milyarlarca ilaç bedeli spora, sanata, insanlığın refahını arttıracak alanlara yatırılsın…

  Philippe Petit bir seslenişinde şöyle söylüyor;

 “ Hayatın kendisi dengesizdir. Bir ip cambazı olduğum için söylemiyorum. Doğru olduğu için bunu söylüyorum. Denge, yani vücudu ve ruhu bir araya getiren o bağ, insanın yaşamı için hava ve su kadar önemlidir. Dengesiz bir hayat imkânsız olurdu.”

 İnsan, insanlık yolunda imkânsızları başaran insanın, kavuştuğu teknolojik imkânlar sayesinde nasıl da dengesini şaşırdığını kentlerin dengesizliğiyle yakından görüyorum. Hızla yeşillenen, gösterişli sitelerin bahçeleri, dinlenme alanları nasıl da hızla insansız kalıyor… Çünkü insanların koşuşturmaca veya dizi keyfine, odaların, bilgisayarların başında ki muhtaçlığı öyle bir hal almış ki, pahlı, gösterişli sitelerin cennetsel bahçeleri tamamıyla kuşlara terk edilmiş. Kuşlar bile şarkılarını o boş bahçelerden hüzünle söylüyor; insanın insansız haline üzülüyor olmalılar…

 Gemisini kurtaran kaptandır sözcüğü belki hayvan, bitki dünyası için geçerlidir. Kısa süreliğine insan dünyası içinde geçerli olduğunu kabul edelim. Ya uzun süreli düşünürsek?

  Çuvaldaki çürük elmaları bir düşünelim. Koca bir çuvalda birkaç elma çürürse ne olur? Diğerlerine de sıçrar…

 Sağlıklı her insan; ruhsal ve bedensel bütünlüğü, sanata, felsefeye, siyasete, ticarete de, komşuluk ilişkilerine, ülkesine de oldukça iyi, güzel ve olumlu yansımalar, katkılar sağlayacaktır…


 Güven Serin 






Hiç yorum yok: