26 Ocak 2016 Salı

TOPLUM SİNSİDİR


Kamera , Güven  Pera Müzesi


TOPLUM SİNSİDİR

  Alman düşünür Schopenhauer “ Toplum sinsidir” der. Biliyorum “sinsi” kelimesi biraz soğuk bir kelime. Belki de hayvanlar âleminin en güzel canlılarından birisi olan “yılan” için yakıştırılıp insana aktarılmış bir sıfat…

 İster hayvanlar, ister insanlar âlemi olsun, bilinmeyenlerin köküne indikçe “kötü” denen şeyin kalmayacağını da görüp anlamamız mümkündür. Kötü dediğimiz şeylerin bize yansıyan tarafları olmasa ne kadar kötü olur? Bunu ancak bencilliğimizi yok etmiş  bir iradenin salanımı ve kararlılığıyla sağlayabiliriz.

 Kötülüğün fizyolojik, psikolojik ve toplumsal akışlarını, baskılarını, kalıntılarını düşünmeden sadece “ kötü” diyerek hiçbir zaman iyiliğe; iyiye ulaşamayacağımızı düşünüyorum.

 Düşünürün “Toplum sinsidir” derken, toplumu oluşturan her insanın kendine özgü kuralları, yasaları, alışkanlıkları ve kendine özgü örtülü geleneksel yapısı vardır. Çoğu insan bunu gizler. Toplumun içerisinden ayrı güler insanlığa; yalnız kaldığında veya sırdaş dedikleri arasında farklı bir yön ile kurnaz bir sinsilikle su yüzüne çıkar. Tıpkı bir denizaltının usul usul hedefine yaklaşması gibi; radarlarını, sonarlarını ve en sonunda o muhteşem SİNSİLİK silahını kullanır.

 Peki, ama bu sinsilik niye her zaman su yüzüne çıkmaz? Niçin bizi aldatır? Veya bizler niçin aldanma ihtiyacı duyarız? Onanmaya, argo deyimle “gaza gelmeyi” sevmenin gaz pedalına sonuna kadar asılmanın da bir sonucudur takla ve taklalar atmak.

 Edebiyatın, felsefenin derin yolculuğunda insan şu değerli yasayı öğreniyor. KENDİ KENDİNE YETME, yasasını… Toplumsal oluşumuzun, cemiyet içine karışımızın derecesi, bizi koruyacak edebi, felsefi, siyasi kalkanlarımızın sağlam ve sağlıklı oluşuyla yakından ilgilidir.

 Toplumdan ne istediğimizi bilmek, ona gereğinden fazla yük yüklememekle yakın alakalıdır. Tıpkı, bir aracın ne kadar yük taşıyacağını bilmek gibi… Tıpkı, ne zaman gecenin başlayacağı ve şafağın sökeceği gibi…

 Eskilerin, hani birçoğumuzun cahil dediği insanların bir sözü vardır; “ Kara gün için!” insanın kara gün için ayırdığı malı, mülkü, dayanağı varsa; kara kıştan da korkmayacağı gibidir, yaşamın kendi kendine yeter oluşu; yetme irademiz…

 Toplum sinsidir sözüyle Alman düşünür Schopenhauer yüce bir uyarıda bulunuyor. Bu bir nasihatten öte edebi bir sunuştur. Her kâşif, keşfini insanlığa bırakır. Düşünürler de öyle…

  Şimdilik Tekirdağ’ı temsil eden tek yer olan sahilde poyraza karşı bu düşünceler içinde karla karışık buzu çıtırdatarak yürüdüm. Düşün dünyasının seslenişleri bir tören kıtası gibi birbir geçiyor göz önünden.

 Mesela Tolstoy sesleniyor Poyrazın güçlü esintisine rağmen; “ Bilinç denen şey, insana bulaşabilecek en kötü hastalıktır.” İster istemez düşündürüyor insanı. Bilincin hastalık seviyesinde olmasını algılayan büyük bir yazarın bu yangılıya düşüş sebebi tam olarak nedir? Oysa çağların çok çok ötesinden antik dünyadan seslenen bir başka düşünür Aristoletes bir başka şey söylüyor;

  “ Yaşam devinim içinde vardır.” Devinim yavaşlayınca yaşam sanatının nasıl da büyük sancılara dönüştüğüne her an her yerde tanıklık ediyoruz.

 Toplumun sinsiliği korkutmuyor beni. Siyasetin bilim, edebiyatın oldukça koruyucu bir derinlik olduğunu bilmek ve onlara doğru adım atmak neşelendiriyor, korkumu yok ediyor. Biliyorum ki, toplumun insan zaafları oldukça fazla. Hatta biz ne kadar sinsiysek toplum da o kadar sinsi, biz ne kadar aşikârsak toplum da o kadar aşikârdır da.

 Yaşamı alış veriş olmaktan, tüccar zihniyetinden kurtarmaktan başka değildir çabamız. Bütün bu düşün sancıları, yolculuğu sırf bu yüzdendir; ne kötü anlarda bile yaşamın kökleri oldukça derindedir. Tam bitti derken, bir parça güneş, nem ve toprak neler çıkartır ortaya. Hâlbuki aynı şeyler insanın içinde, öteden beri vardır; başlangıçtan beri…

 Güven Serin 





Hiç yorum yok: