Kamera; Güven Toroslar
Nice uygarlığın süzülüp tohum olup yeşerdiği diyar...
TAHTALIKÖY
Mecaz anlamda “öteki
dünya” anlamına gelen bir deyim… Bir şekilde hepimizin kullandığı, karşı tarafa
sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yapmış olduğumuz şakaların içinde dahi geçer;
Nereye gidiyorsun?
Tahtalıköye…
Alman Günter ile
İngiliz Peder konuşuyorlar; konuşmanın mizah hatırına. Her ikisi de emekli
olmuşlar. Her ikisi de Türkiye’ye yerleşmişler. Bugün, Alanya, Antalya, Kalkan,
Fethiye, Kaş taraflarına giderseniz, Günter ve Peter isimli bir sürü Alman,
İngiliz görebilirsiniz. Her ikisi de işçi sınıfından…
İşçi sınıfı dedim
de; ülkemizde pek cazibesi olmayan, bir türlü oturuşmayan; şimdi; şu anda
taşeron şirketlere teslim edilmiş insanlar… Çoğu yerde daha bir yılı
doldurmadan girdi çıktı yapılan emekçiler topluluğu. Niçin? Kıdem tazminatlarını
hak etmesinler diye… Bunları İşçi Kurumu, Çalışma Bakanlığı bilmiyor mu? Bilip
de bütün bunlara göz yumulması işçilerimizin hangi önemde ve sırada olduğunu da
anlamış oluruz.
Ben yine Günter ile
Peder’e döneyim. Bir de yakınlarda bir yerde bunları dinleyen bir Türk işçi
var. İsmi, Kunter.
Emekli olmuş Alman
işçi Günter ile İngiliz işçi Peder konuşuyor;
Günter; emekli olunca kendime Alanya’dan bir ev aldım.
Peder; ben de emekli olunca kendime Kalkan’dan bir ev aldım.
Günter ile Peder
oldukça mutlular. Emeklilik paralarınla ev aldıkları gibi, her şeyi bol olan bu
güzel diyarda neredeyse bedavaya yaşıyorlar. İngiliz ve Alman emekli maaşını
Türkiye’de harca harca bitmez…
Bu konuşmaları köy
mezarlığından dinleyen mezarın içinden seslenen Kunter de;
“ ben de emekli
olunca tahtalıköyden bu yeri aldım.” Der. Bu hikâyeyi mizahın sanata adanmış
çizgileriyle yaratan karikatürist Cihan Demirci’dir. Kutluyorum onu… Nasıl ki,
Bir resim bir şiirse, bir şiir, koca bir hikâye ise, bir karikatür de yaşamın
ta kendisidir…
İşçi kesimi;
özellikle taşeronda çalışanların birçok hakkı yok denecek kadar kötü ve zor
şartlardadır. İşten atılma korkusu; ne çalışma saatleri, ne kıdem tazminatı ne
de mesai ücreti, özlük hakları yönünden işçileri söz sahibi yapamıyor.
Korkuyorlar çünkü…
Ülkemiz geliştiği,
kırk yıl önceye göre zengin olduğumuz bellidir. Artık köylü denen insanların
motorlarında klima var. Kabinleri ses geçirmez… İnşaatlar hiç duraksamadan
devam ediyor. Ev ve araba satışları; trafik kazalarından ölenlerin hiç durmadan
devam etmesinden de iyi anlaşılır sanırım.
Yediemin depoları
icra mahkemeleri tarafından dolup taştıktan sonra, depolara dolan mallar
çürümeye başlayınca küçük ev eşyalarına icar işlemi yapılmaktan vazgeçildi.
Şimdi, insanların borçla aldıkları otomobiller, minibüsler, traktörler yediemin
parklarını dolduruyor. Çoğu da çürüyor…
Görünen o ki; bizim
işçi Kunter, emeklilik parasıyla bir ev almayı öteki dünyaya havale etmişken,
zenginleşen, zenginleştiğini sandığımız işçi, çiftçi, memur bir başka şekilde
eritiliyor.
Bütün bu
zenginliklerde şu kalıcılığı aramak isterim;
Hapishanelere dolan
insan sayısı azalıyor mu? Hastanelerimize giden hasta insanların sayısında
artış veya azalış ne durumda? Dünya sporuna, sanatına, bilimine verdiğimiz
katkı nerelerde? Üniversitelerimiz dünya yüksek öğretimiyle rekabet edebiliyor
mu?
Ediyorsa, ilk
fırsatta yabancı ülkelere kaçan gençlerimizin kaçış aşkı neyle açıklanacak?
Ülkemiz, tüm dünyaya
ait kültürlere sahip… Alman işçisi Günter, İngiliz işçisi Peder emekli
maaşlarıyla buradan bir ev alıp yan gelip yatarak güneşin, dağların, denizlerin
ormanların tadını çıkartıyorlarsa ki helal hoş olsun. O zaman bizim Türk işçi
Kunter’de emekli maaşıyla tahtalıköy’e taşınır; zaten en hakiki yerleşim orası
diye anlatılmıyor mu?
Oysa uygar ülkelerde
ölüm yaşları uzadığı gibi, hastalanma riskleri de düşüyor. Çünkü hastalıkların
üç ana faktörü; hareketsizlik, yanlış beslenme ve ruhsal riskler bizim diyara
göre çok aza indirilmiş.
Kunter, Peder,
Günter; hepiniz emeğin başkahramanlarısınız; istediğiniz yerde yaşam hakkınız.
Bir de bugünlerde her sıvasız, boyasız, korumasız ayartmanın yanı başına kurulu
inşaat iskeleleri var. Onlarda da bir sürü işçi çalışıyor. Üstelik otuz beş
derece sıcak, sıfır derece soğukta bile; kaçının sigortası var? Kaçı, özlük
haklarından; yani kıdemden faydalanıyor; faydalanacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder