Kamera; Güven 34.TÜYAP KİTAP FUARI
Kamera; Güven
Kamera; Güven Gönül Adamı-Güneri İçoğlu
Kamera; Güven Nur Yazgan-Yavuz Ekinci
"Edebiyat ve Felaket" konusu işlendi.
Yavuz Ekinci ile yer değişikliği
Kamera; Güven Kemal Kocabaş
Köy kokusu; o bildik organik kokunun yüze vuran ışığı...
Kamera; Güven Enis BATUR
Bilgi deryası içinde boğulmadan kalıp,insana hakiki bir
bilgelikle süzülen nadide bir eser olan usta;teşekkür ederim.
34.KİTAP FUARI ENİS BATUR
"Bu Kadar Kitapla Neyi Nasıl Yapacağız?"
Seçici olma zamanı geldi; en pahalı olan zaman,en nadide
eseri; ömrümüzü taşıyor...
34.KİTAP FUARI ARDINDA KALANLAR
15 Kasım geçen yılın
tekrarlanan zamanı bu yılda tekrarlandı. Son gün; Kitap Fuarının 15 Kasım Pazar
günü 20:00’da biteceği günün içinde kitap fuarında, kitap severlerin,
gençliğin, yaşamın öğretiliriyle öğrenmeye muhtaç olan insanların içinde
olmanın onurunu yaşadım.
33. Kitap Fuarı ne
yazık ki bu kadar etkilememişti beni. Bir şeyler vardı eksik olan; renge,
görsele dair. Bu yılkı ise tam bir renk şöleniydi. 140 Bin çocuk, 558 Bin
kişinin katıldığı edebi şölen… Her insanın, her yaşta canlının kendine bir şey
bulacağı, sevdiği yazarı, şairi, çizeri görebileceği yer tıklım tıklım insan
kokuyordu.
Bir çay, küçük bir
kahvaltı molasından sonra duru bir pınarın akıntısı gibi akan insanlar arasına
karıştım. Çocuklardan delikanlılara, olgun, yaşlı her türlü insana kadar… Kimi
sevdi yazara, çizere kitap imzalatıyor. Kimiyse söyleyişi yapıyor yılda bir
yakaladığı edebiyatçılarla.
34. Kitap Fuarına
gitmemin en önemli amacı Enis Batur’un “ Bu kadar Kitapla Neyi Nasıl Yapacağız”
isimli söyleyişi etkinliğine katılmaktı. Enis Batur sonuz bilgi deryası içine
dalmış, boğulmadan kalmış oldukça endir insanlardan; edebiyatçılarımızdan
sadece birisi…
Diğer amacım ise Nur
Yazgan ve Yavuz Ekinci’nin etkinliğe katacakları “ Edebiyat ve Felaket” konulu
söyleyişlileri için oldu.
Bir kez daha sizinle
paylaşmak isterim. Koşulsuzluğun emek yolculuğu her daim ödüllendiriliyor. Bir
parça erken gitmem sayesinde kitap dünyasının içine karıştığım gibi,
ressamların, heykeltıraşların çalışmalarına da; o sonuz dünyanın çekimine de
kapıldım. Her sanatçı kendi arayışını tuvale, kaidesinin üzerine taşımış.
Birbirinden değerli onlarca, yüzlerce eser…
Dikkatimi
çekenlerden birisi de gençler, çocuklar karikatür stantlarına oldukça önem
veriyor. O gizli dünyanın engebeli tepeleri, vadileri, bereketli ovaları,
gizemli tünelleri her şeyden önce insan aklının yaratıcılığı belli ki onların
dikkatini çekiyor. Sevindirici bir şey; insanın en çıkmazda dahi insan aklını,
becerisini, mizahını seçme ustalığına sahip olması.
Bende gençlerin
yaptığı gibi kısa bir dolaşma turundan sonra mizah standına yaklaştım. Leman’ın
ünlü çizeri de oradaydı. Güneri İçoğlu. Mizahın ustalığını imzaladığı
kitaplarda ki farklı düşüncesiyle de ortaya koyuyordu. Kitap ayracı olarak biriktirdiği
çınar yapraklarını imzalıyor. Aynı zamanda almış olduğunuz karikatür kitabının
iç sayfasına beş on saniye içinde bir karikatür çizerek size demli yorgunluk
çayı ikram ediyor.
Nur Yazgan ile Yavuz
Ekinci’nin “ Edebiyat ve Felaket” etkinliği iki yazarı yakından tanıma imkanı
oldu. Her ikisinin farklı dünyaları, algıları ve sanat anlayışı dinleyenlerin
önüne serildi. Nur Yazgan anlatacağı konuya ne kadar uzak kaldıysa, Yavuz
Ekinci ise çok az konuşarak, en sade, en al sözcüğün bile edibi felsefe için ne
büyük önem kazandığını; dinleyenleri düşüncenin arayış yolculuğuna sürükledi.
Çağın felaketlerine
tanıklık eden yazarın, çizerin, şairin ne kadar etkilenip kendi eleğinden,
süzgecinden geçirdiği olayları ne kadar sanat ve zanaat ile buluşturacağını
düşünmeden edemedim.
En son katıldığım
etkinlik ise oldukça güncel bir sorun. Bu sorunun içinde olan, kitap deryası
içinde yüzen bir insan; Enis Batur tarafından Büyükada Salonunda dile geldi.
Kütüphanesinde ki kitap sayısı 15 Bin rakamını çoktan aşmış yazarın “ Bu Kadar
Kitapla Neyi Nasıl Yapacağız” etkinliği bütün kitap severler için çok önemli
bir hatırlatışı, ciddi bir yol ayrımını yine edebiyatın seçkin, kalıcı
sözcükleriyle anlattı.
Enis Batur’un itirafı
şuydu; kütüphanemde 15 Bin kitap varken bunların birçoğunu şu ana kadar
okuyamamış yaşı 65’e gelmiş bir yazarın muhtemelen geri kalanı hiçbir zaman
okuyamayacağı halde bu kadar kitapla, neyi nasıl yapacağız?
Muazzam bir
ayrıntıdır bizler için. Tercihlerimizin, yaşama akacak olan anların; kısacası
yaşamın iplerinin ölümlü olan beden ve irademizin elinde olması için harika bir
buluş… En çoğuna sahip olalım, en zengin, en şöhretli olalım derken en değerli,
en nadire ömürlerin nasıl da o muazzam telaş, gurur, gösterisi içinde hiçliğe karıştığının
hazin, edebi, sosyolojik bir anlatımıdır…
Ustadan en güzel
öneriyse güne, uyandıktan sonra yüzümüzü suyla kavuşturmanın onuruyla bir kahve
içiminde seçtiğimiz bir küçük metni okumak oldu. Derinlemesine okumak ve
irdelemek… Bu küçük metnin bile bizi bir başka yolculuklara çıkaracağının
farkında olmuş bir insan olarak içten ve çok az yaptığı insan gülüşüyle
anlattı.
Güne küçük bir metin
ile başlamak oldukça önemli bir seçenek. Tıpkı her gün sevdiğimiz bir resmi,
karikatürü, şarkıyı da derinlemesine irdeleme, anlama ve anlatma hakkının
edebi, sosyolojik, felsefi seçeneklerine sahip olabilme hakkımızın olduğu gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder