15 Haziran 2015 Pazartesi

YÜKÜN ALTINDA EZİLENLER


Salvador Dali-İlahi Komedya...


YÜKÜNÜN ALTINDA EZİLENLER

Genç turist bisikletin pedallarını ağır ağır çeviriyor. Muhtemelen dinleneceği bir yer arıyor. İpsala Sınır Kapısından bu sabah geçmiş olmalı…

 Pedalları çeviren ayak ve bacaklarının bedeni, yağsızlıktan, kilo fazlalığından çoktan sıyrılmış; ona lazım olan beden, gerekli olan enerji, kas, ritim ve coşku içinde dokunuyor pedalların sınırsızlığına…

 Bisiklete düzenli ve dengeli bir şekilde beş çanta yüklenmiş. Çadır, uyku dulumu, gerekli birkaç giysi ve bir parça yiyecek… Hepsini toplasan 15-20 kiloyu geçmez… Bisikletin insan gücüyle, iradesiyle çalıştığını düşünürsek; neredeyse bedavaya yaşanacak dünya zamanı; belki de bisiklet sürücüsünün ileriki zamanlarında görkemli bir başlangıç işareti olacak…

 Doktor, mühendis, avukat, hemşire, subay, memur, işçi, berber, fırıncı, iş adamı, iş kadını; hangi mesleği yaparsa yapsın insan; içindeki o geçiş kortejini anlamlı, gayretli ve samimi bir şekilde irdeleyip ona şans vermiyorsa; mesleğinin, yaşamının içinde oluşturacağı yüklerin altında ezilecektir. İsterse bir yalı da, isterse harika güvenliği olan bir sitede yaşasın; değişen bir şeycik olmayacaktır…

  Bisiklet sürücüsü ile aynı yönde ilerliyoruz; henüz düzenlenmemiş sahilde. Küçük çakıl taşları, doğanın ilk hali gibi; ayak tabanlarıma masaj yapıyor. Biraz ötede toz, toprak hafif bir esintide kendi sürgünlerini veriyor. Bir şehir, bu kadar sorumsuzca katledilir…

 Bisiklet sürücüsü heyecanlı! Ülkeden ülkeye geçecek. Sırtında değil, bisikletinde taşıdığı 15-20 kilo yükle. Bu yük, onun evi, yastığı, yorganı, giyeceği olacak. Doğaya zarar vermeden; insanı yollarda, şehirlerde başka insanlarda bulacak olduğunu bilerek…

 Bisiklet sürücüsünün geçtiği yerde park etmiş otomobile yürüyen üç kişi var. Bir adam, bir çocuk ve bir kadın… Kadının kilosu oldukça fazla, yürümekte zorlanıyor. En azından 40 kilo fazlalığı var. Kırk kilo fazlalık neredeyse onu iki büklüm edecek hale getirmiş. Otomobile zorla bindi. Ancak koltuğa oturunca nefes alır gibi oldu. Şükretti belki de onu evine getirecek otomobilin karbondioksit soluyan motoruna. Şükretti, ona verilmiş bedeni, zar-zor nefesle donatmış yaratana…

 Kadının kırk kiloluk yükü, onu ağırlaştırmış iyice. Desen ki Ganos Tepeleri şimdi adaçayları, katırtırnakları, ıhlamurlarla, çiğdem, papatyalarla donatıldı! O şöyle cevap verecek; olamaz! Mümkün değil! Bizden geçti artık; görmüyor musun halimi; yürüyecek halde değilim. Hâlbuki yaşı daha orta yaş civarı…

 Seksen yaşında nice yürüyenler gördüm doğada. Kaz Dağlarında, Ganoslarda, Musa, Olimpos Dağında…

 Bisiklet sürücüsü bisikletine yüklediği 15-20 kilo yükle dünyaya açılmışken, daha orta yaşını geçmemiş kadın, bedenine yüklediği 40 kilo yağ yüzünden, şehrinin deniz kıyısında bile gezememe cinayeti işliyor. Ve bunu doğanın doğallığı gibi görüyor… Eğitimin, öğretimin, geleneklerimizin insanımızı ne hallere düşürdüğünü; insan aklının, bu kadar bilgi, iletişim içinde bile o kalın perdeden kurtulamadığını varın siz anlayın dostlarım…

 Bisikletçi ağır ağır geçti şehrimin sahil boyundan. Kilolarından zorla yürüyen kadın otomobile binip gitti. Az ötede limanın hemen kıyısında dişi bir kedi. Üç yavrusu yanı başında… Sütlerini yeni içmişler; bıyıklarını, ağızlarını siliyorlar; anlayacağınız akşam temizliği ve keyfi.

 Anne kedi ve üç küçük bebeği; üçü da yüksüzdüler… Yükleri, beden ve ruhtan ibaretti. Ve onlar, otomobile binen kadından daha huzurlu, daha hareketli; daha yaşam doluydular…

 İnsanın kendini bu kadar hırpalaması tam olarak nasıl değerlendirilir bilemiyorum. Önce sağlığı yok edecek aşamaya getiriyor, sonra ise “kurtarıcı” arıyoruz. Kullanılan hapların âdeti yılda bir milyarı aştı. Yan etkilerinin haddi hesabı bile yok… Yüzünün yağı çekilmiş insan sayısından, göbeği bedenden önce giden insan çokluğuna kadar…

 Bir de, beden yükünden öte beyin yükleri var. Beden yükleri kadar önemli! Onları nasıl dengeleyecek, onları nasıl boşaltacağız?
Bisiklet sürücüsünün yaptığı gibi; sınırları zorlayarak; öfkeden, hoyratlıktan zorlayarak, arınarak…

  Hareket, yeni yerler, yeni insanlar; yeni bir deniz, dağ bile belki bizi bekleyen işaretin başlangıcıdır…


 Güven Serin 










Hiç yorum yok: