10 Mart 2015 Salı

TEKRAR ÖTECEK BÜLBÜLLER


Gelibolu Hatıralarından;ölmemiş olanlarından.
Lütfen, hatıralarınızı kırmadan depolayın;
nazikçe ara sıra hal ve hatırlarını sorun...


TEKRAR ÖTECEK BÜLBÜLLER

 Tabiatın dengeleri her yöreye dağıttığı seçenekleri insanoğlunun daha bir insan olması için yüce bir fırsattır. Büyük yaratıcının tabiat eliyle dağıttığı dağlar, vadiler, tepeler, ovalar, dereler, ırmaklar, denizler; bütün bunlara ilave, çiçekler, böcekler, doğanın biricik dengesine uyumlu hayvanlar, büyük görkemin birer parçasıdırlar.

  Tolstoy bize bıraktığı edebi mirasa ek şu seslenişi yapıyor;

 “ Silah seslerinden susan bülbüller tekrar şakımaya başladı; önce yakınlarda bir tane öttü, sonra da uzaklarda diğerleri.”

  Gelibolu Savaşında da bülbüllerin önemi büyüktü. Genç Anzak askerleri, bilmedikleri, ait olmadıkları diyarda, yaşam gerçeği kadar ölümü görüyorlardı. Öldürmek için icat edilen silahlar sustuğu zaman Gelibolu bülbülleri ötmeye başlıyordu. Özellikle şafak vakti; bülbüllerin en sevdiği o gizemli saat…

 Gelibolu Savaşından geriye çok şey kaldı. İnanmış insanın et ve kemikten ve kandan çok öte bir şey olduğu. Alman disiplini, teknolojisinin yanında kurnaz siyasetin yetmezlik içinde sallanan Osmanlı İmparatorluğunu Beylik döneminden daha önemsiz ve çaresiz duruma soktuğu da…

 Gelibolu Savaşı, savaştan geriye kalan zamanlar sadece bülbülleri ortaya çıkartmamıştır. Beyaz çiçekli laden ile biberiye de sembolleşmiştir. Uzak memleketlerden bize ait vatan toprağına gelen bu insanlar kendi vatan özlemlerini;  anne, baba, sevgili, eş, çocuk hasretlerini yine tabiatın zenginlikleri olan Gelibolu bülbülle rinde, biberiyede, beyaz laden de bulmaya çalışmışlardır.

 Tabiatın muazzam dengesi yaşam ve yaşatmak üzerine programlanmış. Bunu anlamamak büyük ahmaklık olmalı! Büyük gürültüler; patlamalar, silah sesleri veya insan eliyle ortaya çıkan her türlü düzensiz haykırış susmaya görsün; bülbüller; Tolstoy’un dediği gibi ilk önce yakında ve sonra tepelerde, daha ötedekiler ötmeye başlar. Çok yakınınızdaki ıhlamur ağacının, iğdenin, güllerin, akasyaların, hatta hiçbir kokusu yok gibi görünen ılgın ağaçlarının bile ibret sel ve zarif bir görüntü içinde bulunduklarını görürüz.

  Tabiatın muhteşem düzeni, eşsiz ahengi insan olmayınca büsbütün sessizliğe bürünür. Bütün kavramları; şiiri, mitolojiyi, hikâyeyi; anlam ve anlamsızlığı insan belirler. İnsan dokunduğu için bülbüller daha bir başka öter. Kimi gamlı, kimi coşkulu…

 İnsan dokunduğu için Gelibolu’nun beyaz çiçekli ladeni savaş zamanı ile güçlü bir bağ kurulur. Gelibolu anısına bastırılan küçük tanıtım kitapçığında beyaz ladenin Gelibolu Savaşına katılan Anzak askerleri tarafından çok sevildiği; o kadar ki bazıları bu çiçeğin tohumlarını alıp Avustralya’ya getirmişler. Bir zaman sonra, bizim diyarımızdan çok ötede Gelibolu Gülü diye anılır olmuş…

 Tıpkı biberiye gibi; o da eski bir anma sembolüdür. Hafızayı güçlendirdiğine inanıldığı gibi antik edebiyatta ve folklorda sadakat ve anma simgesi olmuştur. Biberiye dalları Anzak kutlamaları başlayınca; savaş zamanının kayıplarını anmak için takılıyor.

  Silahlar susmaya görsün dostlar; önce bülbüller ötmeye başlar. Sonra şairler dizelerini gizledikleri derin yerlerden gün yüzüne çıkartır. En yakınımızdaki kumru ürkekliğinden vazgeçer. Kargaların sadece leşçil olmadığı aynı zamanda otçul birer kuzu görünümünde; yaşamın her anını, her fırsatını muazzam bir içgüdü, zekâ ile değerlendirdiklerini görürüz.

  Tekirdağ şehrimin sessizliğe gömülmüş insanını, şehrin tüm zamanlarına, meydanlarına, sahiline çıkartacak bilge ve bilgili insanların icatlarını merak ediyorum. İçinde tüm bilimleri barındıran bu icatlar; sanki şehir meydanlarını, sahilini, plajlarını, denizini, dağlarını, yaylalarını unutmuş bir halkın tekrar; silah seslerinden sonra susan bülbüller gibi yaşamın her anına koşmaları, gülümsemeleri ne güzel olur…

 İnanıyorum, tekrar ötecek bülbüller. Şehrimizin meydanlarını süsleyen çiçeklerin, ağaçların isimleri merak edilip, bu merakı giderecek duyarlı yöneticilerimiz de olacak. Olmalı da…

 Güven Serin 











Hiç yorum yok: