Kamera; Güven Marmara Adası-Balıkesir
BİR ÖLÜ MERHAMET İSTER Mİ?
Ölüm törenleri de,
düğün törenleri gibi geçmişin izleriyle dolu. Nesilden nesle aktırılan, beden
ve ruhumuza geçen kültürler sesli bir şekilde irdelenmek gerekiyor.
Bugün sokağımızda bir
genç ölüm daha yaşandı. İbrahim’in dünyevi varlığı, onu ayakta tutan var
olduğunu düşündüğümüz ruhunun bedeninden ayrılık haberini aldım.
Sessizdi İbrahim…
O sessizlik kim
bilir neleri barındırıyordu koca dünyasında. Ayrıldığı eşinde kalan çocuklarını
gerektiği kadar, görüp görmediğini mi sorguluyordu? Yeni evliliğine yaptığı,
yapamadığı katkıları, evlendiği eşinin çocuklarına yeterli olup olmadığının
düşünceleri nasıldı? Bilemiyorum…
Bildiğim şey; İbrahim
öldü. 51 yaşında. Beyin kanaması… Şairin o ölümsüz dizeleri geliyor İbrahim’in
ölü bedenine bakarken; “ Her ölüm erken ölümdür” der şair. İbrahim içinde erken
miydi geç miydi? Büyük yargıç karar vermiş. Bu kararı irdeleyen çok olacak bir
süreliğine. Sadece kısa bir süreliğine. Suçlu aranacak. Tıbbın teşhisine,
içgüdülerin, sezgilerin ve bir de cehaletin teşhisleri eklenecek…
Nasıl bir toplum
haline geldik? Dirhem dirhem, damla damla biriktirdiğimiz gelenekleri,
görenekleri sorgulamayıp, sesli düşünmeyip, sanatın, felsefenin, ilimin ve aklın
yoldaşlığını reddedip, sadece kör duygu kuyularına hapsolduk…
İbrahim’in ölü
bedeni boylu boyunca yatıyor oturma salonunda. İçerisini ölüm kasveti kaplamış.
Bu kasvet İbrahim’in ölü bedeninde kaynaklanmıyor. Ölüme gözyaşı, sessiz ve
donuk bakışlarla katkı sağlayan, kendi dertleri içinde geçici dert ortağı
olmaya gelen insanların çare üretmekten uzak bakışları yol açıyor.
Ne hazin şey;
İbrahim’in ölü bedeni canlılardan daha özgün, daha huzur içinde! Yapmacıktan
çok uzak… İçeride, etrafında birileri var diye boylu boyunca yatmaktan dolayı
utanmıyor, sıkılmıyor. En özgün haliyle; onu sonsuza taşımış ruhunun
güvencesiyle teşekkür ettiği bedenine belki de görmediğimiz kadar yakından
saygıyla bakıyordur.
Bir ölü beden,
merhamet bekler, ister mi? Kendini diri sanan, solgun, bıkkın ve kendine yetmez
durumda olan insanlardan. Dini açıdan dua bekler; beklediğini söylerler ölmüş
bedenin huzur arayan ruhu. İnsan samimiyeti, inanmışlığıyla yapılacak duaların
hiç kimseye zararı olduğu da düşünülemez. Sesli törene de ihtiyaç duymaz;
içsellikten tütecek yakarışlar.
Ölü bir beden
merhamet istemezse ne ister? Geride bıraktığı, sevdiklerinin korunmasını ister.
Onların güvenli, huzurlu ortamlarda yaşamalarını ister. Ölü bir bedene
merhamet, acınma, ağıt, tütsü yakarken onun sevdiklerini, geride bıraktıklarını
düşünmeli! Yetmezlik içinde büyük tüketim ve koşturmaca içinde kendi kendimizi
tedavi edemezken, ölü bir bedenin bıraktıklarına kaç kişi yardımcı olabilir? Öyleyse;
içimizdeki şefkati, merhameti, insaniyeti daha doğru tanımlamalı!
Kurumları
çoğaltmalıyız. Yetmezlik içinde olan, çaresiz kalmış, annesi, babası ölmüş
insanların çocuklarına sahip çıkacak, en doğru, en şefkatli, en evrensel yardım
yapan kurumların var oluşunu, çoğalmasını savunmalıyız. Bu düşünceleri savunmak
ağıt yakmak, kuru kuruya merhametimizi de sağlıklı duruşlara, kendi
kendimizle barışık yaşama davet eder.
Ölü bir beden geride bıraktığı insanlardan, en az kendi
kadar özgün, duru, bilge olmalarını; Dönüşüme, büyük geçişe bu biyolojik törene
saygı duymalarını ister.
Georgetown
Üniversitesi çevre tarihçisi John McNail, “ Bazı şeyler insan ömrü ile
karşılaştırarak ölçmek normaldir ve insana özgü doğal bir düşünme halidir.”
Diyor. Bu değerlendirme ışığında Derin Zaman anlatımı, algısı çıkıyor ortaya.
Ve onu anlamak için
anlaşılacak diğer gerçeklerden söz ediyor CBT/1456 Şubat sayılı bilim dergisi;
“ Derin zaman,
tarihsel bilimlerin gelişimin-jeoloji, evrim biyolojisi ve kozmoloji-en temel
kavramlardan biridir ve böyle kalmaya da devam edecektir. McNeill, ‘Bu
bilimlerdeki egemen fikirler mutlaka derin zaman kavramıyla ilgilidir. Bu
kavram olmadan bazı süreçleri kesinlikle anlayamayız. Örneğin kayaların
havaların etkisiyle değişmesi, türlerin evrimi veya galaksilerin oluşumu gibi...
Bunlar, insan ömrüyle karşılaştırılamayacak kadar yavaş bir süreç içinde
meydana gelir. Öyle ki insanlar bu değişimi algılayamadıkları için her şeyin
durağan olduklarını sanırlar.’
Playfair’in
belirttiği gibi, derin zamanı algılamaya çalışmak yüksekllik korkusu gibi
insanın başını döndürür. McNeill bu zorluğu aşılacak formülü şöyle açıklıyor: ‘
Hepimiz hayal edilemeyecek kadar uzun bir varlık zincirinin parçasıyız. Bu
varlık zinciri insan olabilir veya olmayabilir de… İnsanın bu zincirin içindeki
yeri devede kulaktır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder