Kamera; Güven
ZARAFET DETAYLARDA GİZLİDİR
Yaşamı tüm kalbiyle
kucaklamış bir insan kılı kırk yaran detayları sürekli masaya koymaz. Bilir ki,
bu toplumun engin hoşgörüsü varken, sudan sebeplere kaş çatışı vardır… Az
okuyan, çok düşündüğünü sanan toplumların kırılganlığı inanılmayacak kadar alt
seviyelerdedir; büyük sevgi bir anda büyük nefrete dönebilir…
Çevrenize bir bakın;
nice sevgiler, sevişmeler, komşuluklar, akrabalıklar; en yüce anlayışlarla
kucaklanırken, birden en yüksek sesli küfürlerle, lanetlerle anılır… Bütün
bunlar yaşanıyorken bile, zarafeti yaşatanlar, sürekli döngünün kucağına teslim
edenler var.
Sanat, insanın kendi
içindeki düşüncenin, detaylara gönül vermişliğinin ateşiyle doğar. En yumuşak
dokunuşlar, ince süzüşler, dehlizlerin kanallarında akan egzotik tınlar,
sözcükler; hep aynı yere doğru gider; insan denen canlının bir bütün oluşuna;
zarafetin kalıcı bir eyleme dönüşmesine…
Üniversite
öğrencileri kendi harçlıklarını çıkartmak için eğlence düzenlemişler. Kimi
gitarı, kimi darbukasıyla katılmış. Müzisyenler ve müziğin nağmeleriyle halkı
eğlenceye davet eden öğrenciler tiyatro sanatçılarını imrendirecek komiklikte,
Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfını, Mahmut Hocasını, öğrencilerini kıskandıracak güzellikte,
ritmi en yüksek seviyeye çıkartmış eğleniyorlar.
Öğrencilerin ilgi
çeken eğlencesine halktan da ilgi büyük! Merak edip yaklaştım. Seyrine doyum
olmuyor. Ağır ağır ön tarafa geldiğimin farkına bile varmadım. Sağ tarafımda
duran kadın ile erkek de eğlencenin akışına kapılmışlar; elleri, ayaklarıyla
tempo tutuyorlar. Bir ara bronz tenli, siyah saçlı kadın da oynamak için
yanında duran erkeğe;
“ hadi bizde
oynayalım!” diyerek, sözü bile bitmeden üzerinde bulunan hırkasını çıkarttı.
Gece serindi serin olmasına ama eğlencenin sıcaklığı güzeldi, ısıtıcıydı.
Kadının kırmızı elbisesi, bronz tenine sanatsal bir anlam katıyordu. Heyecanı
oynayan üniversite öğrencileri kadar yüksekti. Yanında bulunan erkek, çekimser
kaldı, oynamak istemediğini ısrarla söyledi. Kadın, onu kırmamak için boynunu
büktü; eğlencenin geceye karışan büyüsünü bozmamak için durduğu yerden
elleriyle, ayaklarıyla kendi katkısını hiç durmadan yaptı.
Dinlenme molası veren
müzisyenler ve öğrenciler harçlıklarını çıkartmak adına seyredenleri gezip
herkesin gönüllü katkılarını sınamak için para kutusunu ortaya çıkarttılar;
“sıcak eller cebe”
diyerek, küçük miktarları taşıyan bozukluk para sesleri duyulurken; bir başka
ses daha duyuldu. Yanımdaki erkek, az önce onu oyuna davet eden sevgili
karısıyla konuşuyordu.
Aman Tanrım!
Gazeteci kulaklarımı
açtım; dört açış! Erkek, kadının oyun davetini geri çevirişi bir kabalık
olduğunu, hiç de zarif olmadığını, bunun için özür diledi. Kadın, duygulandı.
Kadının göğsü büyük büyük kabardı. Benim de hiç beklemediğim bir özür dileyiş…
Bu kadar kabalık, bu kadar argo, inanılmaz kargaşa içinde, zarafet kendi yolunu
alıyor; sessizce…
İnsanlığı yaşama
bağlayan yaşam sevincine katkı veren nice görev vardır. Bu görevlerin en
başında kendi cinsinin üremesini sağlamaktır. Bu yüzden, bu telaşın büyük
katkılarından dolayı ortaya çıkan insan sayısı 7 milyara ulaşmıştır. En büyük
katkıyı bilim insanları vermiştir. Buldukları aşılar, ilaçlar sayesinde insan
yaşamı kıymetli hale gelmiştir.
Her oluşumun, her
seçeneğin kendi doğal çevresi, etkileri ve etkileşimleri olur. Bu kadar büyük
insan sayısı da çevreyi; yani, doğayı etkiliyor. Doğanın etkilenmesini, büyük
doğanın bonkörlüğünün, sürekli vericiliğinin, bitmezliğine inanmış olmamızın
saflığı ile değerlendirip yok sayabilirsiniz.
Ama insan, hislerle,
beklentilerle, heyecanlarla, hüzünlerle, kalıtımlarla donatılmış insan bu hızlı
koşuya ayak uydurmak için kendi bedenini sürekli bakım yapmak zorunda olduğunu
unutmamalı! Tıpkı en hassas, en güzel teknolojiyle donatılmış uçaklar gibi.
Yerç ekimine meydan okuyan mucizevî aletlerin bir tek vidası eksik olsa,
uçuşlar trajediye dönüşür…
İnsan da öyle;
bugünün yüksek teknolojisine uyum sağlamak için, her vidaya; kısacası bilinen
her KÜLTÜRÜ anlamaya muhtaçtır. Çevresinde yaşayan, diğer kıtalarda soluk alıp
veren; eğlenen, acı çeken insanları bildikçe, detayların ne büyük zarafet
olduğunu da bilecektir; tıpkı, karısından özür dileyen adamın, sözcüklere
bıraktığı şefkat, incelik; onu aynı duyarlılıkla dinleyen, dinlerken kadınsı
duruşun, inip kalkan göğüslerindeki büyük sıcaklığın derin bakışları gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder