Ölümün elinden kurtarabildiği kadar kurtarmaya
çalışan bir ölümlü; belki de ebedi geçişin anahtarı
üretmek,üretmek ve daima insanı girdapların dışına
tırmanmaya çalışmaktır; kim bilir...
MEHMET SEREZ (TEKİRDAĞ’IN GÜLEN YÜZÜ)
Bilinen, ispatlanmış
bir gerçektir yazarların iz bırakmaya çalışmalarının ulvi nedenleri vardır. Bir
başka yazarın dediği gibi, “yazmasaydım ölürdüm” Diğer bir yazar da şöyle
açıklar, insanlığa adanmış yazarı;
“ Ölümün elinden
kurtarabildiği kadar çok şey kurtarıyoruz.”
Halkına, halkından
öte insanlığa adanmış yazarın, şairin, ressamın; kısacası sanatçının en büyük derdi
budur işte; “ölümün elinden kurtarabildiği kadar çok şey kurtarmak…”
Mehmet Serez de öyle
yapıyor. Yazdığı 49 eser… Kurduğu bir sürü dernek, şehri Tekirdağ için kocaman
bir ömrün gülen yüzlü yolculuğu… Ne zaman karşılaşsak, ben onu görmeden önce o
beni görür; ben tebessüm etmeden önce o eder; içtenlikle… İz bırakmış,
yazdıkları kadar yazamadıklarının büyük yangınıyla yolların, aktarımın, şehir
kültürünün; bizden sonrakilere muhteşem eserler bırakan bir aydın…
Kültür Müdürlüğüne,
Büyük Şehir Belediyesine, Okullara, Namık Kemal Üniversitesi yöneticilerine
seslenmek isterim; ölümün elinden inanılmaz güzel şeyler kurtaran bu insanın
verdiği ürünlere, yaşarken kendi sesine, düşüncelerine, mimiklerine, insan
sevgisine kulak verin; verin ki, yaşamın içinde yaşamlara katkılar sağlayan
insanların onurlu, aydınlık yüzleri bizleri aydınlığa götürecek gülümseme,
çalışkanlık, üreticilik ile ödüllendirsin…
Mehmet Saim Serez’in
son eseri yine çok zengin. Tekirdağ’ı, coğrafyasını, odaları, dernekleri, çok
değerli bilgiler, araştırmalar ile bu şehre gönül vermiş her insanın sahip
olması gereken bir kitap.
Tekirdağ’a
geldiğimde, göçlerin kokusunu, rengini, tazeliğini duyduğum kadar ıssızlığını,
hüznünü ve ölümünü de gördüm. Ben geldiğimde Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan,
Makedonya’dan gelenler çoktan yurt edinmişti şehri Tekirdağ’ı.
Peki, bizden önce yurt
edinmiş olan Rumlar neredeydi? Buraya tıpkı Mehmet Serez gibi iz bırakan
Rumlar, Yahudiler, Ermeniler neredeydi? Onların ahşap evleri, taş kiliseleri
buradaydı. Okullara dönüşen kiliseler, ağıtlar yakan ahşap evler, göç etmiş
değirmenler; bu topraklarda hiç durmamış, hiç bitmemiş dönüşümün, kirli
oyunların yolculuğuna çıkmışlardı.
Şehirler geçmişiyle
ne kadar barışıksa o kadar güzel, sıcak görünürler. Sürekli değişen sokakları,
caddeleri, parkları, yıkılan, yerinden sökülen ağaçları, tarihi; şehirleri
hızla kimliksizleştirir.
En güzel örneği
Kumbağ’a için verebilirim. 1980’li yılların turizm cenneti; şimdi can
çekişiyor. Niçin? Doğası, tarihi ile barışık işler yapmadıkları için…
Bu şehir ahşap ev
zenginiydi. Farklı insan kimlikleriyle inanılmaz farklılık yakalamıştı. Nasıl
1980’li yıllarda Bulgaristan büyük hata yapıp en değerli, üretken insanları
Türkiye’ye kaçırdıysa, bu şehrin mimarisine, turizmine, ticaretine can katan
Yahudileri, Ermenileri, Rumları da öyle kaçırdık.
Mehmet Serez, izleri,
bölgeye, şehrimize katkı sağlayan ölümlü bedenlerin ölümsüz inançlarıyla
hareket eden her türlü etkinliği gözler önüne seriyor. Ganosların, efsanelerin,
denizin şehri olan Tekirdağ’ı bir parça sevdiyseniz, bu yazarın açtığı
patikalara tırmanmanız, tırmanmadan önce onun eserleriyle yüzleşmeniz gerekir.
Kambur Ahmet Ağa
Hamamını bir başka değerli yazar Öksel Demir’in kitabından öğrenmiştim. Şimdi
aynı dikkati Mehmet Serez’in kitabında bir kez daha hüzünle hatırlama anı
yaşadım. Geçmişi, yaşanmışlığı bu kadar önemli olup da, yine büyük cesaretle
direnen o kalıntıyı, turizme, şehrimizin geçmişi ile geleceği arasında en güzel
ana restore edip katmamanın derin hüznünü yaşıyorum.
Umarım Kültür
Müdürlüğü Kambur Ahmet Ağa’nın kalıntısını çok geç olmadan fark eder, yazgının
son çaresiymiş gibi o viran binayı şehrimizin sembolleri listesine katar.
Serez’in
çalışmasıyla bir başka eser daha gün yüzüne çıkıyor; Hacı İlbey Okulu, tarihi
mekanın anıları, hatıraları ve bahçesinde bulunan 400 yaşındaki çınar ağacı ile
yöreye, şehrimize katkı yapacak düzenleme ile yeniden gözden geçirilip kültürel
amaçlı hizmete kazandırılmalı.
1980’li yılların
başında geldiğim şehrim ve yanından geçtiğim ahşap evler, taş okullar, ismini
şimdi öğrendiğim insanların adlarını fısıldıyordu;
Kramitçi Yorgi, Bahçıvan Dimitri, Balıkçı Matyos, Şarapçı
Mardiros, Camcı Simon, Eczacı Nikolaki, Gazinocu Serkis, Kuyumcu Tarandofil,
Ahçı Apostol, Meyhaneci Foti. Değirmenci Todoraki, Tücar Takor, Çizmeci
Karanfilyan, Takunyacı İstavri, gibi Ermeni, Rum hemşerilerimiz; bu şehre gönül
vermiş insanlar; onlar, bizden daha çok sevmişler bu şehri; bıraktıkları
yapıları, ortaya çıkarttıkları çeşitliliği incelersek anlarız bunu; anlamış
olmanın yüzleşmesini de yapma fırsatı bulmuş oluruz…
Bir ünlü sanatçı
gelince aynı karede görünmek için deli oluruz; fotoğraf çekilip o ünlünün
üzerine binen ünlerden, ün toplarından, zenginliğinden yararlanmak isteriz. Her
fırsatta çektiğimiz fotoğrafı, onunla yaptığımız söyleyişi anlatmak isteriz.
Bu şehirde nice
sessiz güzel insan gibi en değerli ünlülerden birisi de Mehmet Serez’dir;
yazdıkları kadar yazacakları olan; ölümün elinden kurtarabildiği kadar değeri,
kanıtı, kalıntıyı, eseri kurtarmaya çalışan onurlu insan; fotoğraf çekilecek, söyleyişi
yapacak, zenginliğinize zenginlik katacaksınız; o hep burada; şehrimizin
caddesinde, daima yazdığı, çalıştığı iş yerinde…
4 yorum:
Bizim de Tarık Akıltopu amcamız vardı. Mimar, şair, yazar ve Antalya aşığı. Derya gibi bir insandı, ışıklar içinde uyusun. Antalya'ya çok emeği geçmiştir.O'nu anımsattı. Mehmet Serez Beyefendi'ye de sonsuz saygı ve minnet bizden.
Günaydın Begonvilli Ev. Tarık Akıltop'a hangi boyutta olursa olsun el kaldırıyorum,insan bedeninden diğer bedenlere akan ışığı;bir selam olarak yakıp söndürüyorum. Teşekkür ederim;saygıyla...
Tekirdağ'ın gülen yüzü Mehmet Serez Beyefendiyi saygıyla selamlıyorum.
Yaşadığı topluma sahip çıkan ve bu sahiplenişi, kültürel ve tarihi mirasıyla birlikte; korumak, yaşatmak amacı ile pek çok esere imza atarak ölümsüz kılan, bu değerli insanı bizlere tanıttığın için çok teşekkür ederim sevgili Güven.
Bu arada,'Hacıilbey okulu' adını duyunca bir an gözlerim faltaşı oldu! Balıkesir'de okuduğum ilkokulun adı da Hacıilbey'di çünkü. Tekirdağ'da da bu isimde bir okul olduğunu yeni öğrendim.
Tarih ve kültürümüzden uzaklaştıkça, aidiyetten de yoksunlaşmakta ve kimliksizleşmekteyiz! Bu ise son derece üzücü!. Oysa nice hikayeler barındıran o tarihi mekanlar korunmalı. Bu uğurda mücadele veren ve kalıcı eserler bırakan yürekli, vefalı çalışkan insanları ise çok ama çok değerli buluyorum. Tekrar teşekkürler Güven..
İyi haftalar, esenlikler dilerim..
Esin,her zamanki gibi duygu yüklü duyarlı insan eliyle sözcükleri geleceğe adanan bir tapınağın inşasına taşınan yontulmuş taşlar gibi taşımış,yerli yerine koymuşsun.
Çok teşekkür ederim;aydınlığı sadece kendi önüne ışık saçmak olan budala tiplere hep acıdım; sonra da neden biz anlaşılmadık demenin zavallı inlemesini yapmazlar mı?
Sevgiyle...
Yorum Gönder