19 Haziran 2014 Perşembe

BİRBİRİYLE BESLENMEK


Kamera; Güven Kaleiçi  Antalya


Kaleiçi Antalya

Sanırım beslenme saati. 
Madam Sylvie,hep taze bir ruhun sunumuyla...

BİRBİRİYLE BESLENMEK

  Beslenmenin kaç türü vardır? Renklerin, seslerin kaç türü varsa o kadar. Güzel, görkemli ve gösterişli bir sarmaşığın görüntüsü baş döndürücü güzel görünür. Sarıldığı bedenin kendine ait olduğunu Sınarken, yakından, çok yakından baktığımızda ölü bir ağaç bedenini sarmaladığını görür şaşarsınız. Belki de ağaç, bu güzel ilişkiye, çiçeğin güzel görüntüsüne, kokularına, dokunuşuna dayanılmaz bir çekiciliğin hatırına izin verdi.

 Peki, ama sonra? Sonra, bu güzel ilişki, yaşam ile ölümün dansına, ağacın ölümü, çiçeğin o büyük gösterisine dönüştü; niçin? Ağacın alacağı ışığı, nemi, minerali çiçeğin istediği için… Bazı örümceklerde ki dişinin büyük iştahı; çiftleşmeden sonraki ölüm dansı; erkeğini yemesi!

 Seviyorum seni, derken öldürenlere tek bir sözüm var; VAHŞET… Ya, canımsın derken, can isteyenlere; sevmenin , “seni yerim”, seslenişi altındaki büyük sırrı düşünmeyecek kadar meşgul oluşumuza ne demeli?

 Bir orman her bakışın, her anlayışın algıları kadar ormandır. Bazen şairin evrensel bakışıyla “kardeşçe, yan yana” yaşamanın sembolüdür. Bazen ise ormanın en yaşlı ağacını bekleyen, daha gökyüzüne yükselmemiş, büzülmüş halde yerin derinlerinde yatan tohumların, yaşlı ağaç ölünce çılgınlar gibi dans etmesiyle görüntülenir.

 Görünen en masum ormanda da kavga büyüktür. Işığın, mineralin, suyun, nemin kavgası… Dallar iç içe geçer; yan yana; rüzgara, fırtınaya, yağmura, insana ve her türlü yok edişe, yine kendi yok ediş incelikleriyle ayak uyduran orman, kendi döngüsü için sürekli arayış, mücadele, ölüm ve yaşam çizgisinin en zarifini sunar.

 İnsanın bitmeyen kavgasını en iyi şairler, ressamlar, yazarlar anlatır. Pavese de böyle yazarlardan birisidir. Benzemez kimseye, ormanın kardeşçe olmadığını bilir ama tek ve hür olmanın güzelliğini de bilir. O yüzden, kendi alanında hürdür, benzemezidir. Ve Pavese, her satırının bir başka insanlık satırları doğuracağını, har aşının tutmayacağını, ama farklı arayışların, keşfedişleri farklılık yaratacağını da bilir Pavese. Bir başka şeyi daha bilir;

 “ İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışıla gelmiş korku, kaçış değil. İnsan gerçeği kavradığı için utanıyor-işte gerçek önümüzde; Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar.”

Hep gülümsediği gibi, ölüme de hüzünlü gülümseyen bir başka yazar, beni sarhoş eden bu içkiye birkaç kadeh de benden diyor. İçelim o zaman;

“ Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. Anlatıların da yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden.”

 Her canlı diğeriyle besleniyor; en sevdiğimiz küçük bebeğe seslenirken bile “ seni yerim” mecazını düşünmeden, onu yemeden ama onu koklayarak besleniyoruz. Tıpkı evrenin sonu olmadığı gibi beslenmenin de sonu yok görünüyor.

 Bu beslenme çılgınlığı artarken bir iç ses imdadıma yetişiyor; artık daha seçici olmalısın, kütüphanede daha az kitap bulundurmalı, sana sunulan yemeklerin daha azını, daha doğalını yemeli; reddet melisin, reddetme hoşluğunu kültüre dönüştürmelisin…

 1 milyar kitabın olduğu kütüphanede seçecek kitap aramak, o bulma yetisine sahip olmak, beslenmenin bir başka boyutuna da yürümek gibi bir şey olmalı; doyumsuzluğa, görgüsüzlüğe meydan okuyan tutarlı, azimli bir şey; ölümsüzlüğü koklamak gibi bir şey…

 Güven Serin 





Hiç yorum yok: