Kamera; Güven Eskişehir-Siyah Bakışlar
Bir günden öte,ebedi sevgiden içe;
işte budur benim ahikum ...
Kamera; Güven Eskişehir Bahtiyarım
Kamera; Güven Fransız Kültür Merkezi-İstanbul
Kamera, Güven Fransız Kültür Merkezi
CAMDAKİ KADIN
Sokak lambaları
yanıyordu geçtiğim sokakta. Gün geceye, gece güne süzülme heyecanı içindeydi.
Kargalar kendi kolonileriyle gecenin içinde tünedikleri ağaçta, günün
muhasebesini yapıyorlardı. ABD’de kargalar bile önemli, önemli ki onlar için
özel bir araştırma enstitüsü kurmuşlar
çoktan.
Gecenin içinde
neredeyse sabaha kadar konuşan kargaların meğerse bir başkanları varmış. Günün
dedikodularını, yarının yiyecek alanlarını, uçuş güzergahlarını tartışır
dururlarmış. Kimi gökte, kimi yerde, kimi ağaçta ve hep bir şeyler anlatan
kara kuşlara hep saygı duydum. Biliyor ve görüyorum ki onlar yaşam sanatı adına
gerçek birer sanatçılar; büyük mücadele içindeler, yaşamda kalmak adına ve
oldukça başarılılar.
Ve ben, kargaları
bile önemseyen, kuşları önemsedikleri gibi, diğer uygarlıkların düşünen
beyinlerini de önemseyen uygarlıkları düşünmeden edemedim. Ne kadar büyük
farklar var insan anlayışımızda; bizler en güzel beyinlerimizi, en güzel
eserlerimizi yok ettiğimiz gibi yok ediyoruz; ya görmemezlikten, ya da
duyarsızlıktan kaçırıyoruz.
Gecenin karanlığını
aydınlatan sokağın taş zeminine ve bitmeyen eğlencem düşüncelerimle
ilerliyordum. Kafamı geri çevirdiğim an göz göze geldim camdaki yaşlı kadınla.
Odasının içinde lamba yanmıyordu. Belli ki sokağın yüksek aydınlatıcı lambaları
yetiyordu ona. Belki de, camdan dışarıya süzülen gözleri ve yüzü görünmesin
diye karanlığın kuytularına süzülmek istemişti.
Kadının başı camdan
dışarıya, hatta dışarıdan bile dışarıya bakacak kadar delip geçiyordu
görüntüleri. Nereye bakıyordu bu kadar derin? Gelmeyen oğluna, seyrek uğrayan
kızının gelecek oluşuna mı? Genç yaşta kaybetmiş olduğu damadına, uzak
diyarlarda okuyan torununa mı? Çoktan kaybettiği, kol kola gezdiği eşinin
gelmeyecek oluşuna kurduğu sıra dışı hayallere mi bakıyordu?
Bilinmez; camdaki
kadının nerelere, ne kadar derine baktığı bilinmez. Çünkü bilmek istemiyoruz.
Çünkü herkes kendi derdine düşmüş ve düşürülmüş durumda. Kime dokunsan; bin ah…
Doğasından, kuşundan,
kurdundan, kuzusundan, ağacından, fidanından, deresinden, denizinden bu kadar
kopuk olan uygar yöneticilerim, bir türlü zırhlı araçlardan ve koruma
ordularından kopamadılar. Ve bir türlü, gecenin hüznü gibi, cama yaslanmış
bakan hüzünlü yüzleri anlama gayreti içinde insanlığın büyük erdemiyle
yüzlerini yıkayamadılar; acaba, çok mu zor bu işler?
Çocuklarımızı,
doğamızı, tarihimizi, folklorumuzu, yaşlılarımızı; kısacası, kalbi atan, bu
dünyada, bu ülkede faydaya dönük her şeyi önemsemek, bize göre değil mi?
Bizler, her şeyi kaybedince mi anlamanın, kurtarmanın, yok olurken tekrar var
alabileceğinin kanıtını göstermeye çalışan yitik kahramanlar mıyız;
bilemiyorum…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder