8 Şubat 2014 Cumartesi

BU UTANÇ HİÇ BİTMEYECEK


Ganoslar-Tekirdağ

Yaşlı kayalar ve derinliklerin gizemli yüzü deniz...



BU ACI, BU UTANÇ BİTMEYECEK

Yaşam içindeki yaşı 90’a ulaşmış, ilim ve akıl ile çıktığı yolculuk belki de milyonlarca yıl edecek ilim adamı, yazar Doğan Kuban insan olmanın erdemiyle, en büyük zenginliğin insanlar arasındaki itibar olduğuna inanmışlıkla sesleniyor;

  “ Sevgili Vatandaşlar

  Ulusun Temsilcileri Kutlu Büyük Millet Meclisinde anayasal bir sorunu tartıştılar. Birbirlerine küfrederek, birbirlerini tartaklayarak, başlarına bir şeyler atarak, bazıları dayak yiyip yaralanarak, söylemeden ve dinlemeden hukuk ve adalet tartışması gösterisi yaptılar. Hiç kimse durumu protesto ederek salonu terk etmedi. Ekran karşısında küçülerek, galiba uygar bir utançla yerin dibine indim.

  Bütün yurtta protesto toplantılarında gazlanan, yaralanan ve ölenler, şantiye ve yol kazılarını, bombalarla yaşamını yitirenleri düşündüm. Bunlara eklenen Kutlu Ulusal Meclis kavgası 88 yaşında bana ağır geldi. Dengemi ve uykumu yitirdim. 1949’da büyük umutlarla üniversiteyi bitiren bir Türk olarak bu ayıbı mezara götüreceğim. Söz ve yazı bitmez. Fakat bu acı ve utanç da bitmeyecek.”

 Aklın ve ilimin bütün deryalarında dolaşmış, düşünmeden, üretmekten, yol göstermekten bıkmamış bu bilge kişi, meclis çatısı altındaki kavgalardan, gençlerini anlamayıp, gazlayan, yaralayan, döven, öldüren bir iktidarın duyarsızlığından, toplumun hiçliğe düşmüş sessizliğinden utanacak aşamaya gelmiş olması; büyük insani iniltilerle haykırışa dönüşmüş. İçim sızlayarak, bir yazı insanının görüp de sadece sözcüklere aktarabileceği, kendi köşesinde ses vereceği, had bilmişliğin çaresizliğini hissettim.

 Tam da bu sırada, aklın, bilimin ve bilginin, ülke-vatan hissedişinin aynı zamanında bir başka bilim adamı, Bilimsel Düşünmeyi istiyor. İstiyor, çünkü bilimin öncülüğündeki öncü ülkeler, tüm dünyada söz sahibiler. A.M.Celal Şengör bilimin gülümseyen titizliğiyle şu sözcükleri köşesine aktarıyor;

“ Düşününüz ki bulutlarla kaplı bir gökyüzünden boşalan yağmur taneleri sizi ıslatırken, gök gürültüsü ara ara çakan şimşeklere eşlik ederken birisine soruyorsunuz; Bugün hava yağmurlu mu? Aldığınız cevap ise; Hava yağmurlu değil, olursa ne yaparsınız?

 Demez misiniz; Efendim, nasıl yağmurlu olmaz, gökten düşen su damlaları bizi ıslatıyor, sırılsıklam etti. Karşınızdaki derse ki, Vallahi dediğiniz doğru, ama onlar belki bulutlardan geliyordur, bulutların da hava ile ilgisi olmaya bilir. Efendim, insaf ediniz, demez misiniz? Şimşeklere, gök gürültülerine ne buyrulur? Doğru, onları da birileri bir yerde yapıyor, ama havayla ilgisi ne? Böyle cevaplar almaya devam ettiğinizde, eğer sabrınız oraya kadar dayandıysa, muhatabınızın ya düşünmekten tamamen aciz veya yağmurla havanın ilgisini bilmeyecek kadar kör cahil birisi olduğuna karar verip yolunuza devam edersiniz.

 Uluslar arası bir televizyon kanalının muhabiri, bir Orta Anadolu şehrimizde araştırma yapıyor ve yurttaşlarımızla konuşarak oylarını nasıl kullanacağını soruyor. Birisi diyor ki, Benim oyum Erdoğan’a. Niçin? Onun yolsuzluk yaptığına inanmıyorum, kendi yolsuzluğu çıkarsa oy vermem.”

 Uygarlıklarla ağzına kadar dolu olan ülkem; uygarlıkların üzerine basa basa gaza gelen soylu ve sessiz vatandaşlarım; sadece şunu söylemek isterim; “ bu ne yaman çelişki anne!” Bilim adamı veya duyarlı bir akademisyen, insan olmak da zor iş; zorluğu sevmiyorsanız hiçbir şey olmayın; hiçbir şey olmayanların, utanması da olmaz nasılsa…

  Güven serin 


Hiç yorum yok: