Ganoslar-Tekirdağ
Yaşlı kayalar ve derinliklerin gizemli yüzü deniz...
BU ACI, BU UTANÇ BİTMEYECEK
Yaşam içindeki yaşı 90’a ulaşmış, ilim ve akıl ile çıktığı
yolculuk belki de milyonlarca yıl edecek ilim adamı, yazar Doğan Kuban insan
olmanın erdemiyle, en büyük zenginliğin insanlar arasındaki itibar olduğuna
inanmışlıkla sesleniyor;
“ Sevgili
Vatandaşlar
Ulusun Temsilcileri
Kutlu Büyük Millet Meclisinde anayasal bir sorunu tartıştılar. Birbirlerine
küfrederek, birbirlerini tartaklayarak, başlarına bir şeyler atarak, bazıları
dayak yiyip yaralanarak, söylemeden ve dinlemeden hukuk ve adalet tartışması
gösterisi yaptılar. Hiç kimse durumu protesto ederek salonu terk etmedi. Ekran
karşısında küçülerek, galiba uygar bir utançla yerin dibine indim.
Bütün yurtta
protesto toplantılarında gazlanan, yaralanan ve ölenler, şantiye ve yol
kazılarını, bombalarla yaşamını yitirenleri düşündüm. Bunlara eklenen Kutlu
Ulusal Meclis kavgası 88 yaşında bana ağır geldi. Dengemi ve uykumu yitirdim.
1949’da büyük umutlarla üniversiteyi bitiren bir Türk olarak bu ayıbı mezara
götüreceğim. Söz ve yazı bitmez. Fakat bu acı ve utanç da bitmeyecek.”
Aklın ve ilimin bütün
deryalarında dolaşmış, düşünmeden, üretmekten, yol göstermekten bıkmamış bu
bilge kişi, meclis çatısı altındaki kavgalardan, gençlerini anlamayıp,
gazlayan, yaralayan, döven, öldüren bir iktidarın duyarsızlığından, toplumun
hiçliğe düşmüş sessizliğinden utanacak aşamaya gelmiş olması; büyük insani iniltilerle
haykırışa dönüşmüş. İçim sızlayarak, bir yazı insanının görüp de sadece
sözcüklere aktarabileceği, kendi köşesinde ses vereceği, had bilmişliğin
çaresizliğini hissettim.
Tam da bu sırada,
aklın, bilimin ve bilginin, ülke-vatan hissedişinin aynı zamanında bir başka
bilim adamı, Bilimsel Düşünmeyi istiyor. İstiyor, çünkü bilimin öncülüğündeki
öncü ülkeler, tüm dünyada söz sahibiler. A.M.Celal Şengör bilimin gülümseyen
titizliğiyle şu sözcükleri köşesine aktarıyor;
“ Düşününüz ki bulutlarla kaplı bir gökyüzünden boşalan
yağmur taneleri sizi ıslatırken, gök gürültüsü ara ara çakan şimşeklere eşlik
ederken birisine soruyorsunuz; Bugün hava yağmurlu mu? Aldığınız cevap ise;
Hava yağmurlu değil, olursa ne yaparsınız?
Demez misiniz;
Efendim, nasıl yağmurlu olmaz, gökten düşen su damlaları bizi ıslatıyor,
sırılsıklam etti. Karşınızdaki derse ki, Vallahi dediğiniz doğru, ama onlar
belki bulutlardan geliyordur, bulutların da hava ile ilgisi olmaya bilir. Efendim,
insaf ediniz, demez misiniz? Şimşeklere, gök gürültülerine ne buyrulur? Doğru,
onları da birileri bir yerde yapıyor, ama havayla ilgisi ne? Böyle cevaplar
almaya devam ettiğinizde, eğer sabrınız oraya kadar dayandıysa, muhatabınızın
ya düşünmekten tamamen aciz veya yağmurla havanın ilgisini bilmeyecek kadar kör
cahil birisi olduğuna karar verip yolunuza devam edersiniz.
Uluslar arası bir
televizyon kanalının muhabiri, bir Orta Anadolu şehrimizde araştırma yapıyor ve
yurttaşlarımızla konuşarak oylarını nasıl kullanacağını soruyor. Birisi diyor
ki, Benim oyum Erdoğan’a. Niçin? Onun yolsuzluk yaptığına inanmıyorum, kendi
yolsuzluğu çıkarsa oy vermem.”
Uygarlıklarla ağzına
kadar dolu olan ülkem; uygarlıkların üzerine basa basa gaza gelen soylu ve
sessiz vatandaşlarım; sadece şunu söylemek isterim; “ bu ne yaman çelişki
anne!” Bilim adamı veya duyarlı bir akademisyen, insan olmak da zor iş; zorluğu
sevmiyorsanız hiçbir şey olmayın; hiçbir şey olmayanların, utanması da olmaz
nasılsa…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder