Kamera; Güven Ganoslar
Tabiat, insan icadı bütün ayıpları temizler;insanın çok
ötesindeki zamana ve zamansızlığa geçiş yaparak..
AYIPLARA SIKIŞMIŞ YAŞAMLAR
Bu zengin diyarda, bitmez denen denizlerin bittiği güzel
topraklarımızda, sularımızda kirlendi, balıklarımız da bitti… Şimdi Norveç’in
uskumrusuyla besleniyoruz; büyük gelişmeler, ilerlemeler adına…
Gerçeklerle
yüzleşmek ayıpların en ayıbı; erkek kadınına sokuldu ve onu sabahın ilk
tazeliğiyle öpmek istedi. Kadın, hoşlansa da önce açık olan camın perdesine
baktı; perde de açıktı. “Görecekler, utanmıyor musun?” diyerek, hoşluğun
bedeniyle kaçtı.
Kadın, keyifli bir
akşam yemeğinden sonra midesinin keyif alması adına ; “af edersiniz” diyerek
geğirdi. En doğal yaşam biçimlerimiz büyük insanlık nezaketi adına “AF”
dileyerek yapılıyor. Bedenin diğer yerlerinde biriken gazların dışarı salınması
ise çok büyük ayıp; hem kokusu, hem de sesi var…
Her canlının boşaltım
sistemi vardır. Tıpkı üreme sistemleri gibi. Boşaltım sistemimiz herhangi bir
arıza ile yeterince sağlıklı olmadığı takdirde bütün hayat durur; ne
yediğimizin, ne içtiğimizin ne de sevinçlerimizin bir anlamı vardır. Ortaya
çıkan şey; büyük bir acıdır…
En doğal olayları;
gaz çıkarmaları, beden enerjisi adına açığa çıkan her türlü atığı; büyük
ayıplarla gizleme ustası gibiyiz. Ayakyolu, Küçük su, Memişhane, Abdesthane,
Lavabo ve daha bir sürü isimler demeyi büyük nezaket görürüz de esas ismiyle
büyük ayıplar nedeniyle yüzleşemeyiz.
Kadın ölümlerini,
hızla artan intihar vak'alarını, şiddet ve ayrılık olaylarını sorgulamak şöyle
dursun, ayıplamayız bile. Ama küçük bir geğirmenin affını ister, en doğal
gazımızı, vücut atığını gizlemek için bir dereden su getiririz; ayıplara
sıkışmış yaşamlar kendi gizli kültürünü oluşturur.
Öğrencisine tacizde
bulunan eğitmenler, yöneticiler; küçük çocuğa sarkıntılık yapan büyük görünüşlü
insanlar-insancıklar, sorgulanmaz da hafif bir yel gibi ortaya çıkan en değerli
vücut hareketleri büyük bir af haykırmasıyla nezaket gereği saklanır, gizlenir;
yok sayılır…
Yatağa girmeden önce
yıkanmak yerine, sadece zorunlu işler yüzünden yıkanmayı; insanlık gereği
iyiliği aramaktansa, sadece günahların, korkuların ve hücrelerin soğuk
duvarlarının sıkıştırmasıyla insan olmanın büyük ayıbı sorgulanmaz da, bir
geğirmek büyük bir af isteğiyle sorgulanır ve gizlenir.
Yönetici olur olmaz,
yetkiye kavuşur kavuşmaz sekreterine sulanmanın erdemini, büyük heyecanını
yaşar da, her şehirde pıtrak gibi biten dershaneler, tüketim yerleri,
bankaların bitmeyen yüksek karları, doymayan iştahları düşünülmez! Şehirleri
daha insanlaştıracak, daha uygarlaştıracak pavyonların, gazinoların, eğlence
yerlerinin en az okullar, marketler, bankalar, adalet kadar gerekli olduğu
düşünülmez de, bir geğirmenin, gaz çıkarmanın özrü dilenir.
Ayıplara sıkışmış
yaşam biçimlerine daha neler neler gizlidir. Yorganı kaldırmak ayıptır; her şey
yorgan altında önem kazanır. Bakmak, konuşmak, kendi sesini erotizmin içinde
duymak bile ayıptır.
Şimdi ne kadar
ayıplara sıkışırsak o kadar gelişmenin, teknolojinin uzağında olup tüketime
adanmış kurbanlar olduğumuzu hiç düşünmeyelim. Nasıl olsa insan bolluğu içinde
yaşıyoruz; birkaç kişi ölmüş, birkaç kişi bitmiş, tükenmiş, yok olmuş; önemi
yoktur; kadere, aklın akılsızlığına sığınır, ayıp olmasın diye hakkımızı da
helal ettikten sonra ardından kurnaz bir gülümseme yapıp, hiç ölmeyen, hiç hata
yapmayan, sürekli çöpleri hasır altına süpüren büyük temizlikçinin alın
açıklığıyla kapkara düşünceler içinde beyaz görünme telaşını yaşarız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder