Yasemin, klasik müzik ve kitaplar...
Yasemin ve Melek...
YASEMİN ŞENLİĞİ
CK’da Bahar Tetik Ethem Kocabaş ile söyleyişi yapıyor. Konu,
Müzik ve Zihnin Gizemi Çözülüyor kitabı üzerine.
Odaya yayılan
ezgiler, Vivaldi’nin Dört Mevsimi I. Allegro; Kemanlar, çellolar, flütler,
büyük gösterisi… Müzik CD’nin kapağında bir melek fotoğrafı; mermerin içinden
doğuyor. Hüzünlü görüntüsü var; sanki insanlığın haline üzülüyor; melek olmanın
o büyük sonsuza adanmışlığın gururu, kibri ve huzuru yok...
Ve Michelangalo,
keski, murç ve çekiç vuruşlarıyla mermerin vücudundan akan terleri kutsuyor;
“ Mermerin içinde
melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturdum. Güzellik fazlalıktan
arınmışlıktır. İyi sanatçı sadece mermerin içindekini düşünür; taşın içinde
uyuklayan figürleri serbest bırakmak içinse büyüyü, yalnızca heykeltıraşın eli
bozabilir.” diyor.
Vivaldi, mevsimden
mevsime akıyor; dalga dalga; yaz, sonbahar, kış, ilkbahar… Keman, viyola ve insan kusursuzluğun büyük
ahengi içinde ses törenini gösteriye çeviriyor.
Öğretilere dokunmaya
kıyamayan çekingenliğim Vivaldi ile gezintiye çıkmıştı; klasik müzik,
tutsağımız olan muhabbet kuşlarını bile heyecanlandırıyor. Kargaşaya benzer
sesleri bırakmışlar, renklerine yakışır bir zarafet suskunluğu içinde müziğin
ritmi ile sarhoş huzuru içindeler.
Ethem Kocabaş, “Mozart’ın
Requem Lacrimosa Dies IIIa dinlerken evrene açıldığını, ruhsal yanının
inanılmaz yükseldiğini hissediyorum. Sonra, evreni içselleştirip içine
kapandığını ve o an, kalp atışlarımın patlayıp genişlediğini, sörf yapan biri
gibi genişleyen evrenin sınırlarında adeta evren yolculuğu yapıyorum.”
Arayışın, nezaketin,
güzelliğin yolculuğuna çıkmış her insanın sözcük keşifleri, hissedişlerin
dizilişleri vardır. Değişimin bu dalgalarına dokunan kendi beyin
dalgalanmalarımı hissedip için için mutlu olduğumun farkındayım. Tam bu
dalgalanma esnasında bir ses;
“ Watsons’a çok güzel
kolonyalar gelmiş. % 35 de indirim var. Hele yasemin çiçeği kolonyalarını
görmelisin. Mavi güzlü, sarı saçlı, Mona Lisa’ya (Mona Lisa’nın sarışın hali) benzeyen kız, yaseminlere olan hayranlığımı
bildiği için dikkati kendi üzerine çekmenin telaşıyla hafiften, inece bir yaz
yeli gibi gülümsedi.
Mavi gözlü, sarı
saçlı kız “yasemin kokusu” nu hatırlatmakla tüm dikkati üzerine çekti; okuduğum
kitapları bir kenara bırakıp, tüm dikkatimle ona, ondan gelecek söylemlere
kilitlendim.
Hiç beklemediğim bir
sürprizle karşılaştım; bana uzatılan elin parmakları arasında yasemin çiçeği
kolonyası duruyordu. Çok güzel bir ambalaj ve cam şişede o mucizevi koku…
Beynim ışığın hızıyla kendi hızını birleştirerek derhal taş mekanların olduğu
yere; Antalya Kaleiçi’ne uzandı. Gecenin sarhoş müzik tınıları içinde dar
sokaklara, taş mekanların bahçelerinden yayılan o muhteşem yasemin kokularına…
Yasemin kolonyasının
şişesini heyecan içinde mavi gözlü kızın elinden kaptım. Aceleyle kapağını
açtım. Ve işte o an… Beslenme saati… Bir açlık, bir susamışlık; sağanak yağışın
toprağa düşüp ortaya çıkan kokuların hazzı gibi; varlığımı kargaşalara teslim
etmeyip, var olmamın farkında lığını yazıya aktarıp ve bu yazıların insan denen
canlı ile paylaşımları, doğanın uçsuz bucaksız seçenekleriyle birleştiren bir
filozofun huzurunu kokladım…
Siz sanırsınız ki
kolonya sadece ele sürülüp burna getirilir değil mi? Ben öyle yapmadım yasemin
kolonyasını; neredeyse her yerime; boynuma, ellerime, omuzlarıma, kollarıma,
göğsüme sürdüm…
Her yer ve ben
yasemin koktuk; çılgınca; müziğin, öğretilerin şahlandığı; insanlığın yüzyıllardır
bu kokuların, renklerin peşinden koştuğu ve nicelerin bu koşudan haberdar
olmadığını bilerek; yasemin çektim içe; içte olan kadim derinliğe…
Kolonyanın pudra
rengi kutusunu elime aldım. Üzerinde yasemin çiçeğinin fotoğrafı ve üzerinde
ise sol anahtarının çizimi duruyor; iç içe geçmiş notaları anlatan bir yazı;
“Yasemin Şenliği; Hikâyemiz, bize sayısız güzel koku sunarak
göz kırpan Güney İtalya'nın aşk dolu çiçeği yaseminin Rebul Kolonyası ile
buluşmasıyla başlar. Bu uyumlu buluşmanın sonucunda nesiller boyu beğeni ile
kullanılan ve bir klasik haline gelen Rebul Jasmine Kolonyası ortaya çıkar. En
güzel yaseminlerin diyarı Güney İtalya'nın kıyılarından gelen o hafif esintide,
kırmızı elma, sulu armut, tatlı şeftali ve egzotik karışımdan oluşan kokteyl,
size meyve bahçelerinin yakınında olduğunuzu hissettirir. Yasemin nesilden
nesle geçen vazgeçilmez bir tutkuya dönüşürken, aynı zamanda hiç bitmeyen ve
dilden dile dolaşan bir hikâyenin de kahramanı olur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder