5 Ağustos 2013 Pazartesi

ANNE SOHBETİ


Kamera; Güven

Bütün anneler güzeldir, zariftir, naziktir...Anneler,
ağıtlarla değil,şakalarla, sohbetlerle, sevgilerle
kucaklanmalı...

ANNE SOHBETİ

  Döngünün yol alış biçimi vardır; bizden çok öte. Bizden önce dünyaya gelir ninelerimiz ve dedelerimiz. Ve sonra, annemiz ile babamız… Büyük bir ihtimalle, döngünün sıra dışı şaşkınlığı olmaz ise, bizden de önce giderler bu dünyadan öte…

  Önce, dedemiz veya ninemizi uğurlarız. Onların yokluğunu, yoğun olan yaşam kargaşasında anlamayız ilk başları. Sonra, azalan tanıdık yüzlerin, kaybolan değerlerin yaşam terazisinde tartılmaya başladıkça, yüreğimizde bir şeyler fokurdamaya başlar. Dışarısının ateşinden çok ötedir hissettiğimiz hiçliğin ateşi.

  Annem ile sıradan telefon konuşmasını yapmak için tuşların aziz gücü için üzerilerine dokundum. Sesi, bir saniyede diğer sese getiren bedenlerin hasretini sesin onurlu dalgalarıyla serinleten telefona sarılmak, zaman ve mekân yetmezliği içinde iyi oluyor. Buna, kötünün iyisi desek de olur…

  Bütün gün iş yeri ve klimanın serinliğinde ama pasajın yorgun havasında, yarı yorgun halim ile seslendim anneme;

 Alo anne nasılsın? İyiyim oğlum. Sesin biraz tuhaf geliyor, hasta mısın? Değilim anne; cin gibiyim. Bu lafı söyler söylemez ses tonumu, soğuk duştan çıkmış adam sesine ayarladım. Anne bu; azcık şüphelensin uyku tutmaz sonra. Geceler, meraklara, kötü düşlere dönüşür… Burnu seğirtince, gözü atınca, kötü bir rüya görünce olduğu gibi…

  Annemi hasta olmadığıma ikna ettikten sonra, onun da ses tonunun tatmin edici olmadığını hissettim. Şimdi, onun durgunluğunu öğrenme sırası bendeydi;

 Anne, anneannem nasıl, dolaşıyor musun? Daha yeni geldim oğlum. Kendi kendine yetiyor. Üstelik oruç ta tutuyor. Yapma anne! Onun yaşı doksanı geçmedi mi? Doksan altı oldu oğlum… Büyük yaş; neredeyse bir yüzyıl… Tıbbı yerle bir edecek derece ağır, stresli yaşamlara rağmen yaşam, doksan altı yaşında da görüyor, duyuyor ve yürüyor…

 Nam-ı diğer Ayşe Nine… Neredeyse sınanmanın her türlüsünü yaşamış; bunu yaşamın en doğal hakkı saymış, isyanı ve acıyı, rehber ve tecrübe gibi kullanmış büyük çınar… Koku alma ustası… Korku nedir bilmeyen kararlı inanmış kadın…

  Annem ile sıkıntılı merhabadan sonra, sıradan ve kısa konuşmak yerine, onun iç dünyasına ulaşma ve üzerindeki kırgınlığı öğrenme telaşımı, doğal bir konuşma saflığı içinde yönlendirdim;

 Sıcaklara dikkat et anne! Bahçeye çok sıcak zamanlarda sakın çıkma! Komşulardan, akrabalardan ne haber anne? Salih Küçük öldü oğlum. Hadi ya! Genç ve sağlıklı değil miydi o? Öyleydi oğlum; Keşan’da araba çarpmış oracıkta ölmüş. Annem ölüm haberini sıradan bir haber gibi verdi. Yaşam ile ölüm arasındaki anlatım annemi kendine getirmeye başladı.

 Ne büyük şansızlık anne! Bizim oranın erkekleri genç yaşta ölüyorlar. Kimi kazadan, büyük çoğunluğu doğal yol sayılan; kalp krizi, kanser… Annem ölüm haberini vermesiyle diğer ölüm haberlerine geçti;

 Komşu Selatin 'de beş ay önce öldü oğlum. Yapma ya anne! Çok sağlıklıydı ama. Öyle ama zaten bir yıldan beri İzmit'te kalıyor, tedavi görüyordu. Ahmet Koç da geçen hafta öldü. O kimdi anne. Zihni Koç var ya; senin ilkokul arkadaşın. Evet. Onun amcası. Tamam; onun da yaşı gençti. Genç ama tarlada çalışırken, bir kanalın üzerinden atlarken orada ölmüş.

 Daha bir sürü ölüm haberi verdi annem. Bir yıl içinde ölenlerin büyük çoğunluğu orta yaş erkekler… Birçoğundan da haberim vardı. Ama yokmuş gibi, büyük hayretlerle anneme sorup onu konuşturdum. Konuştukça mesafeler, özlemler kısaldı kısaldı ve yok oldu sanki. Artık, ne o telefonu kapatıyor, ne ben…

 Sonunda ikimizde yaşıyor olmanın, yaşatmanın, hayatı sevmenin ve bize verilen yaşam biletin kıymetini bilerek; birbirimiz için ne kadar önemli olduğumuzu yüksek sesle söyleyerek…

 Anneler böyledir işte; bir ses tonunuz, donuk veya baygın bakışınız kaçmaz onların gözünden ve kulağından. Ama çocuklar da hiç de fana değildir; onlar da annelerinin insan denen canlı için neler ifade ettiğini bilirler hani!

 Annemle son sözlerimizi söylerken annemin ses tonu sevgiden dolayı göz tonu ve gözyaşıyla ödüllendiriliyordu; anne ile çocuğun yaşam içindeki yaşam töreniydi bu konuşma; duyguların, sevmeye, saymaya, özlemeye, fark etmeye can attığı bir zaman içinde…

 Güven Serin
  

Hiç yorum yok: