Kamera; Yunus Ganoslar ve Ben
Ganosların tepelerinden süzüldüm Marmara'ya. O ki,
milyonluk öykülerini, mitolojinin tanrı ve tanrıçalarını
anlattı bana. İnsanın hikayesi, uzun hikaye, dedi...
GECENİN ÖRTÜSÜ
Gece her şehre başka
başka iner. Hatta aynı mahallede, her aileye farklı girer. Gecenin örtüsü,
örtülerin en eskisi, ilk olanıdır. Canlıların ürettiği bütün örtülerden daha
eski… O yüzden gecenin örtüsü saygıyı, şükranı hak eder.
Gece büyük örtüsünü
indirdiğinde yarım küreye, örtülmeyen bir şey kalmaz geriye. En ışıklandırılmış
yerlerin koyu görünmezleri vardır. Işığın giremediği, yetersiz kaldığı yerlerde
gecenin örtüsü ve gecenin içinde yol alanlar vardır sadece. Karanlık, gecenin
eseridir. Gece örtüsünün vazgeçilmezidir karanlık. Karanlığı suçlu bulan, karanlıktan yararlanan da insandır. Hayvanların geceye olan minnetleri, gece
kadar doğal ve döngünün tekrarlanan dengesi içindedir. Geceye en büyük ihaneti
ve en büyük onuru da veren insandır.
Şehirlerin şehir
olduğunu gecenin örtünmeye o muhteşem örtüyü çıkarmaya başladığı zamanlarda
çıkar ortaya. Geceye uyum gösteren şehir halkı ve yalan ile doğruluğu yan yana
bulmuş, hangisinden alacağına ve sahipleneceğine karar vermiş şehir yöneticileri
bütün hünerlerini gece için çıkartırlar ortaya.
Şehirlerin mimarisi,
gecenin örtüsüne gülümseyen aydınlığın vazgeçilmezi olan ışıklandırmalarla
güzeldir. Gecenin sesleri ve geceye karışan çiçeklerin kokuları, gündüzün bütün
telaşını, zırvalamalarının bir kenara iter. Mesela, yaseminler gece bir başka
kokar. Gecenin koridorlarında ilerlerler gecenin hakkını veren insanların
romantik yüreklerine. Örneğin, dolunay gecenin örtüsünden sıyrılıp düşer
yeryüzüne. Delip geçer o büyük örtüyü, hiçbir zararı, ziyanı ortaya
çıkartmadan. Işık yoludur dolunayın geceden geçip bize sunduğu huzmelerinin sanatı.
Geceye saygınız
varsa, gecelerin içine karışacak insan huzuru taşıyorsanız, şehrinizin uygar
ruhu sizi terk etmediyse eğer, gecenin buluştuğu bir tepeden seyredin denizi.
Mesela Kumbağ tepesinden bakın Marmara Adasına, Hayırsıza. Işığın gece ile
ortaklaşa yaptığı büyük dansı, size sunduğu muhteşem pırıltılı yolu, yürüyerek
geçin. Bazen, bedenin yerine ruhun hayal gücü yürür. Asıl yürüyüş ve huzur o
hayal gücünde saklıdır. İşte şairler böyle zamanlarda doğururlar dizeleri:
Gecenin sessizliğinde
ve gecenin örtüsünü çektim üstüme.
Yalnızlığın büyük
erdemi, huzura dur, hüzne gel dediği
O zamandayım işte.
Ağlamak değil bu iş,
gözyaşı gençleştirmesi olmalı.
Örtünün uçsuz
bucaksızlığı, karanlığın gece örtüsü,
Düşlerimin sınırsız
çocuk oyunları…
Hepsi, bütün oyun
kokan düşler, yaslanmışlar yorgun gündüze.
Ve ben, yalnızlığın
içinde, örtülerin en eskisini çektim üstüme.
Hıçkırık yok,
inilti, isyan yok; sadece gözyaşı gençleştirmesi var.
Gecenin devasa
örtüsü neleri örtmez, gizlemez ki? Ne hinlikler kurnazca gülümser gece inince
ovaların, vadilerin üstüne. Gece, şehirlerin sınanmasıdır. Kasabaların,
köylerin gece ile olan büyük alış verişidir aynı zamanda. Gündüzün yorgunluğu,
koşturması, yıpranması, gece ile temizlenecek, arınacak ve tekrar yaşama geri
dönecek.
Terör ve teröristler
gündüzden çok geceyi, gecenin örtüsünü severler. Kanlı paraların el
değiştirmesi, körpe genç kızların kandırılmışlığı, bol makyajlı bedenleri de
gece içinde büyük düşlere yelken açarlar. Gecenin pusuları heyecan vericidir. O
pusulara inanmış, insan medeniyetinin yok etme, öldürme ile kandırma ve günü
kurtarma ile devam edeceğini sanan bütün budalalar gece çıkarlar ortaya.
Gecenin büyük örtüsü, onların kan kokan ellerini, nursuz yüzlerini gizler. Ama
sesler hep aynıdır; hoyrat, ruhu alınmış ve sanatın renkli hayallerinden yoksun…
Gece çekiliyor
şehrimin üstüne. Yine sınanıyor, sessiz sokaklarında gezinen tek tük insan
kılığındaki gölgelerle. Şehrimin geceleri sessiz, bitkin ve çaresiz… Gecelere,
gecenin büyük örtüsüne sığınan insanların da farklı olduğunu sanmıyorum. Gündüzün
garip koşturma telaşını, hak edilmiş uygar bir şehirli gibi düşünseler; gecenin
ışıldayan sokaklarında, müzik, renk, insan sesleri olurdu.
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder