6 Aralık 2010 Pazartesi

HASTA OLMAK

Kamera; Güven          Tekirdağ
Doğa Irmak bir gezi öncesi sağlıklı bedeninin keyfi
ile tebessüm ediyor.
Sağlıklı beden; gülümser,elindeki karanfili elden
ele verir. Sağlıklı beden, kendinden öte koşar
su taşır, ışık tutar yorgunluk şikayeti yapmadan.


Kamera; Güven Aziz Beyin yazlığı

Sağlıklı bir beden dostluğun dost elinden pişen
bir fincan kahveye minnet dolu bakışlar içinde
teşekkür eder.

HASTA OLMAK


Kelimenin tam anlamıyla esenliği kaybetmek; insanı yatağa bağlar. Gezgin ruhunuz, hareketli bedeniniz tüm çırpınışlara rağmen zamansız girer yatağa. Dik tutulmuş saygın başınız, zoraki bir eğilme gösterir; kahramanca eğersiniz öne doğru…

Hasta olmanın, marazanın dalgasını geçmiş ben; çok sıkışmadıkça ne bir hap, ne bir doktor yüzü görürüm. Direnmemi, inatlaşmamı saf bir kahramanlıkla sonuna kadar götürmek isterim. Nedir bu? Bir kahramanlık mı? Hayır; insanın sağlığı ile dalga geçmesi bir kahramanlık olamaz… Fakat bedava bulduğumuz dünyamız gibi, bedava bulduğumuz bedenimize de hizmet etmeyi sevemeyiz, sevmemişiz…

45 yıllık bedenim, ağır hastalıkların tadına bakmadı dağa. Bugüne kadar yakalandığım en ağır hastalıklar; beni ancak iki gün yatırmıştır. Bugün olan da öyle bir hastalıktır. Ne olduğuna anlamadan tüm direncim 24 saat sürdü. Sonra, başım öne eğildi. Kahraman bedenim, ister istemez ilaçların pençesine düştü. Her sağlıklı beden, hastalığın kıyısında dalgasını geçmek ister. Nasıl olsa, bilirsiniz ki değerli hücreleriniz, harika bedeniniz sizi sağlığa kavuşturacak nasıl olsa. Hastalığın kalıcı olduğuna, olacağına inanmayız…

Bu hastalığım belki de bedenimin mihenk taşı oldu. Antik Roma yapılarında özellikle büyük kapı üstlerindeki kemerlerin tam ortasında çok daha sert bir taş bulunur. O taş, yapının yükünü ve diğer taşları dengede tutmaya yarar. Her iki taraftan gelen yükü dengeler ve güçlü özelliği ile yapının yüzyıllarca ayakta kalmalarını sağlarlar. İyi bir hastalık da, insanın sağlığının ve insanın kendisinin nasıl bir güç dengesi içinde olduğunu anlatır.

Tıpkı hiç sevmemiş birisine sevgiyi anlatamayacağımız gibi; hastalığı irdelememiş, hastalığın sağlığa akan şırıltısını duymamış birisi için; hastalık, sadece laneti bir şeydir. Hiç hastalanmamalı, mikropların pençesine hiç düşmemelidir insan! Bence, insan, kaybedişi, çirkinliği, vefasızlığı, kötülüğü tanıdığı kadar hastalığı da tanımalı ve önemsemeli. Bizim hastalığımız; bizim mihenk taşımızdır. Belirleyici ve anlamlıdır. Yaratıcının biz insanlara ne kadar bonkör davrandığını ama o güzel bedenin ne kadar da zavallı bir narinlik içinde olduğunu anlatır bize.

24 saatlik hastalığımın bana anlattığı; insan denen canlının ne kadar kötü ve çirkin olursa; o kadar güzel ve iyi olabileceğidir de… Hiç başımdan ayrılmayan Doğa Irmak ve Fatma Hanımın sağlığım için çırpınması; insan denen canlının diğer insanlara olan güzel muhtaçlığını gösterdi bana. Vefasızlığı ne kadar görüyorsak, vefalı dostlarımızı, kızımızı, çocuğumuzu, eşimizi de o kadar görüp anlamamıza da yardımcısı olur hastalığımız…

Bu yüzdendir bedenim; iyileşme gösterir göstermez özgürlüğü en özgür olduğu limana koşmam! Bunun içindir; Aziz öğretmen ile sohbetin hastalıktan, felsefeden, sanattan, insandan olanına akmam. Günün doluluğu, doldurduğunuz değerler ile ölçülür. Hasta bedenim güne, sağlığa merhaba der demez dostlarıma koştum. Aziz öğretmen ile susamış, acıkmış çocuklar gibi felsefenin, şiirin demlenmesini yaptık. Tamer kaptanla, satranç oyunu içinde batılı beyinlerin, batılı insanların çok yönlü erdemlerini, sinsiliklerini anlamaya çalıştım. Doğa Irmak ile günü geceye teslim etmeden Mado Pastanesine uğrayıp salebin tadına baktık…

Daha 24 saat önce hastalığıma adım atmamışken, dünyanın hastalıklı haberleri içinde ruhsal hastalığımı sosyal bir önemseme içinde yaşıyordum. Kazalarda kaybettiğimiz sağlıklı insanlar, kadınların tavuktan daha kolay ve acımasız öldürülüşleri, işsizliğin çığ gibi büyümesi, yoksul, yetim çocuklar; sağlıklı bedenimin sosyal acılarıydı. Ülkemin doğusu ile batısı arasındaki büyük kayıpların her an başka kayıplarla daha da kayıp hale getirildiği, gelişme adı altında tüketme ve tükenişe yaklaştığımızın acılarını yaşıyordum, sağlıklı bedenimle.

Sağlıklı bedenimin hiç işi yokmuş gibi 1500’lü yıllarda hızla toprak sahibi olur, hazinemiz ganimetler ile dolarken batıda 1200 tane matbaa oluşunu irdeledi. Alman ulusuna büyük katkı yapmış Martin Luther’i anlamaya çalıştım. 1500’lü yıllarda, savaş atlarımız kıtadan kıtaya koşarken; Alman ulusu Martin Luther gibi kahraman ile ulusal bilince kavuşma adımları atıyordu.

Bugün dahi seslendiremeyeceğimiz kahramanlıkla Martin Luther Vatikan’da oturan Papa’ya kafa tutuyor, Alman ulusuna sesleniyor; “ Biz Almanlar nasıl olurda Papa’nın haydutluğuna, eziyetlerine katlanıyoruz? İncil’i Almancaya çevirmeli, kendi dilimizde Tanrıyı anlamalıyız”

Hastalığıma bir adım kala, kendi ülkemin kayıplarını, suskunluğunu, 21 yüzyıl loşluğunu acı içinde kabul ettim. Her öğreti, gelişmeye, ulus olmaya, insan bilincine, iyiye atılan her adımın öğretisi; sağlıklı bedenimde mihenk taşlarına benzer taşlar oluşturur. Ve insanlığın aldığı yolda, bugün insanlığa hükmeden devletlerin dilleri, sanatları, ulusları için mücadele eden kahramanları insani bir duyarlılık içinde kıvrandırır beni. Neden bizim ülkemiz, bir başka ülkenin kulu, kölesi oluyor diye? …

İnsan sağlıklı olunca, haddini aşıp, kendi şehri, ülkesi ve diğer dünya insanları için ulaşılmaz hayranlıklara, düşlere sapıyor. Ve bu düşler, istekler ince tabakayı kalınlaştırıp korkunç bir yük gibi bedeninize bindiriyor.

Hastalık tam da bu zamanda yetişti bana. Yüklerin ağır ağır arttığı, taşınmaz gibi algılandığı anda; dur dedi, yüklerime. Dur ve kendi bedeninin savaşını izle. Merkeze kendimi oturtup, bedenimin hastalıkla mücadele edişini gördüm. O an için, kendinden başka hiç kimseye faydanın dokunamayacağını anladım…

Hastalığım anlatmıştır ki bana; bu dünyada kötülük, maraz, cehalet, karanlık; hastalıkla savaşmak kadar savaşılmayı hak eder. Nasıl ki hastalığı yenip, limana, dostlarınıza koşuyorsak; cehaleti, marazları, kötülükleri yenip aydınlığa koşalım…
 Güven



8 yorum:

bilge dedi ki...

vicdanların aydınlanması beyinlerin iyilikten güzelliklerden yana koşması dileğimdir..çok geçmiş olsun..

A Kadir Bekçi dedi ki...

Değerli arkadaşım, çok geçmiş olsun.Dileklerine katılıyorum.
Selamlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Bilge. Dileklerine katılmamak mümkün mü? ... Büyük insanlık, büyük aydınlığa bu yüzyılda da kavuşamayacak gibi görünüyor...
Teşekkür ediyorum.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Kadir Bey. Teşekkürlerimi borç biliyorum. Saygılarımla

Adsız dedi ki...

Çok geçmiş olsun Güven..Kutlarım seni, hastalığınla, siyaseti, felsefeyi, tarihi kattın karıştırdın. Yine kendine hayran bıkan bir yazı çıktı ortaya..İşte ondandır ki her sabah kalktığımda şükrederim yaradana sağlıklı olduğum için..
Sağlıklı günlere sevgili arkadaşım.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Ege. Teşekkürler ediyorum. Evet her sabah, her saat sağlık adına bedene iltifatlar edelmeli. Bu sağlığın hakkı beden ile birilkte ruha sunulmalı...

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Geçmiş olsun ,acil şifalar diliyorum.
Hastalık bile size neler yazdırıyor:).Harika bir yazıydı .

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim Dalgaları Aşmak. İnsanın ateşi artmaya görsün; yaz yaz bitmiyor:))

Delidir ne söylese yeridir, misali hastadır ne yazsa yeridir diye uyarlasam nasıl olar acaba:))