12 Ekim 2010 Salı

ZİYARET

Kamera; Güven   Aziz Öğretmen-Edirne
Sağlık,insanın en kıymetli hazinesidir ama
hazine kaybolmaya başlayınca talaşı
başlar soylu insanın. Tüm hayatını harcar
gözünü kırpmadan da son çeyerek önemli
hale gelir giderayak


Kamera; Güven Beyazıt Külliyesi   Edirne
Günümüzden 500 yıl önce bazı hastalıklara(delilik)
su ve müzik ile tedavi uygulanan Beyazıt Külliyesi.
Sanırım şimdi ne müziğe ne de su sesine ayıracak
zamanımız yok!


Kamera, Güven  Beyazıt Külliyesi
Günümüzden 500 yıl önce hastalara,meşguliyet
ile tedavi uygulanırmış! Evet dostlarım, meşguliyet
kimi için bir yük olurken, kimi için onurlu ve
saygın bir kabul ediştir. Belki de bu dünyanın
insan üzerindeki en önemli harcı meşguliyettir.
Hayatın her kesiminden insanla konşun, eğer ki
meşgul olacağı bir işi varsa; o insan, kendi
formülü ile huzuru ve mutluluğu yakalamıştır.

ZİYARET



 Ağır ameliyattan çıkmış, bizlere yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiyi anlatacak dostları ziyaret etmek; bir başka düşüncelere, felsefelere getirir beni. Henüz ameliyatın taze acıları hissedilir, narkozun insan bedenine yapmış olduğu baskı da duruyor, hastayı terk etmediğiyse o insanların yakınında olup, şifa olmak adına söylenecek en mütevazı sözü söylemek, en alçak gönüllü duruşu yapmak isterim.

İnsan bedeni zorlu bir ameliyatı geçirip, organların hücreleri hiç beklemedikleri ilaçlarla, müdahalelerle karşılaştıysa; doğal olan yaşamına zorlanarak kavuşur. Hastanın uyuşuk ağrılı bedeninde bir tüyün hafiflini değil de, kesilip-biçilen bedeninin ağırlaşmış hali etkilidir. Hortumlar, sondalar hastayı kuşatmış, kendi krallığını kurmuş ahtapot görümündedir. Hastaya şifa dağıtacak oda; serum kokusu içinde karşılar sizi. Ya hasta ve yakını; ağzınızdan çıkacak her sözün acıyı biraz hafifletecek bir şifaya dönüşmesini istemez mi? İster elbet, ister…

Hastaya “geçmiş olsun” deyip sonra da yakınına “Allah Kurtarsın” sözü ile ayrılmayı oldum olası tatmin edici, gerçekçi bulmadım. Bu sözler olsa olsa kendi kendimizi kandırmamızın harika, zorunlu bir ziyaretidir! Hiç gitmemek, yapaylığın torbasından işe yaramayacak bir sözü çıkarıp satmaya kalkmak iç de şifa olup yüreklere su serpmez…

Edirne yolculuğuma çıkmadan önce kitap dükkânına gittim. Aziz Öğretmenin zorlu ameliyatı geçmiş, yoğun bakımdan çıkmış haberini aldım. Ona gidecek en güzel hediyenin şiir kitabı olacağını düşündüm. Aziz Öğretmen, şiirleri, fıkraları ayrı bir sevgi ile kucakladığını biliyorum. Ama zorlu bir düşünce ve şiir adamına hasta yatağında iyi bir moral olsun diye alabileceğiniz bir kitabı almak kolay mı acaba?

Kitapçının şiir kitaplarının olduğu rafa gittiğimde henüz dükkâna gireli bir saat olmamıştı. Ve ben şiir kitaplarına daha yeni bakmaya başlıyordum. Birinci kitap, birinci şair, şiirler derken, kim bilir kaç kitap geçti elimden? Sayısını bende bilemiyorum. Rafta duran tüm kitapları inceleme iştahım iyice kabarmıştı.

Atilla İlah, Can Yücel, Edip Cansever, Halil Cibran, Ahmet Arif, Ataol Behramoğlu, Nazım Hikmet, hepsi tanınmış, sevilmiş ve kabul görmüş şairler. Çoğu kitap sayfalarındaki şiirleri bile okumaya kalktım. Amacım, Aziz Öğretmene getireceğim kitabın şiirlerinin de Aziz Öğretmene hasta yatağında şifa dağıtmasıydı. Bilirim Aziz Öğretmen hangi kitabı getirsem, şiirler adına alçakgönüllü bir kabul edişle, teşekkürü en içten yapacak!

Kitapçı dükkânına ben girdikten sonra kim bilir kaç kişi girdi çıktı? Ama ben, hâla bir şiir kitabı seçememiş olmanın ince telaşı içinde terlemeye başladım. Bir yandan terimi silerken, bir yandan da elimde birikmiş kitapları; bu mu, şu mu diye kararsızlık içinde asıl karara ulaşmaya çalışıyordum. Şiir kitaplarının hepsi güzel ve emeğe dayalı şiirlerin geçmişini taşıyordu. Ama bir şekilde benim aradığım şu an almak istediğim değillermiş gibi bir sesin de nefesini hissediyordum.

Sanırım bu kadar kitap karıştırdıktan sonra hâla bir kitap beğenememiş olmam, kitapçıyı da telaşa sokmuştur. Kim bilir içinden ne saygın sözler söylüyordur kendince kararsız bulduğu bendenize! Artık beğenmemişliğin zorunlu seçimini yapmak üzereydim ki, diğer kitapların arasında kalmış Orhan Veli’nin Tüm Şiirleri diye bir kitabını gördüm. Tamam, dedim; bu benim aradığım kitap olabilir.

Genç yaşta hayata hoşça kal, demiş Orhan Veli, doğrusu daha yolun yarısı, denen yaşta bile çok şeyler üretmişti. Ayırdığım diğer şiir kitaplarını özenle tekrar yerlerine koyup, Orhan Veli’nin şiir kitabını karıştırmaya başladım;

Epeyce sayfası olan şiir kitabı içinde neler yoktu ki? Sanki kitabın mısraları şairinin sesine, hayata mizah ile bakan bedenine dönüşmüştü. Yatağına mecbur, hortum ve sondasına zoraki yapışmış bir hastaya Orhan Veli’nin yenilikçi, halkın içinden seslendiği şiirler ile seslenmeyi daha uygun buldum nedense…

 Orhan Veli’nin şiir kitabı bir elimde ben, güz zamanı Edirne yolundayım. Aziz Öğretmene ameliyat sonrası yapacağım ilk ziyaret ve yapmış olduğum ilk uygulama ile ilk kez bir hastaya bir şiir kitabı ile Orhan Veli ile gittim.

 Değerli dostum Aziz Öğretmen ile bildik sözleri söylemedik. Kimi susarak, kimi ucundan felsefe yaparak birbirimizi anladığımız, kabul ettiğimiz manada yine aynı ölçüler ile vakit geçirdik.

 Bir ara biz sustuk Orhan Veli Konuştu; Pencere, en iyisi pencere; geçen kuşları görürsün, hiç olmazsa; dört duvarı göreceğine. Sonra; “ İstanbul’da Boğaziçi’nde, bir fakir Orhan Veli’yim, Veli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Urumelihisarı’na oturmuşum, oturmuşum da bir türkü tutturmuşum. Bu mısralar ile başladı Orhan Veli ve bu mısralar ile bitirdi, benim iki saatlik ziyaretimin iki dakikaymış gibi biten zamanını;

 Sanma ki derdim güneşten ötürü/Ne çıkar bahar geldiyse?/Bademler çiçek açtıysa?/Ucunda ölüm yok ya?/Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten/Güneşle gelen ölümden?/Ben ki her nisan biraz daha genç/Her bahar biraz daha aşığım; korkar mıyım?/ Ah dostum, derdim başka…

Güven








8 yorum:

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Aziz Öğretmene daha nice bol şiirli zamanlar dilerim.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Zühre.Aziz Öğrtemen umuyorum ki yaşama dönecek; sağlığına kavuşmuş olarak...

Hamiyet Akan dedi ki...

Aziz öğretmene ve sana şiir gibi bir yaşam ve uzun yıllar diliyorum. Sevgili öğretmenimize çok geçmiş olsun diyorum.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok teşekkürler Hamiyet.Evet,şiir gibi bir yaşam içinde yer alabilme renk ve seslerine ben de sarılmak istiyorum...

hanifi dedi ki...

İnsanın sevdiği dosta iyinin daha iyisini araması, tereddüt içinde
belki ilaç kadar yararlı olur düşüncesini yaşadım, kendimi o an sizin yerinize koydum galiba..
Aziz öğretmene şifalar diliyorum
ne güzel insanın sizin dostları olması..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Dostluğu, koşullamanın ticari kaygılarınan ayıran tüm güzel insanlara da selam olsun.

Hanifi Bey;hoşgeldiniz.

mete dedi ki...

Yeşekkürler sayın ağabim.
Eline ayağına diline sağlık!

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sevgili dost; Mete, dik duruşunuzun, mazeret üretmeyişinizin, realizmin soğuk dağlarıda bile hümanizmin harika rüzgarına "merhaba" deyişinizin önünde ; bir abidenin önünde saygı ile durduğum gibi; eğilirim dostum.