12 Ağustos 2024 Pazartesi

İNCİ TANELERİ SADECE BİR DİZİ Mİ?

 

İNTERNET


                                 İNCİ TANELERİ, SADECE BİR DİZİ Mİ?

   ( Türküler Tadında ve Tuzunda…)

 

  Dizilere, sürekli kendini tekrar eden tartışma ve haber programlarına bir yerde sınırlama getirmiş birisi olarak, kalbimi ve zihnimi İnci Taneleri dizisine sonuna kadar açtım.

   Bu açışı, sarılışı, muhtaçlığı ben de merak ettiğim için tüm bölümlerini izlediğim İnci Taneleri dizisini irdelemeye devam ediyorum. Peki, ama 17 bölümlük bu diziye neler sığdı? İzleyenlere ne vermiş olabilir? Niçin bu dizinin çekim kuvvetine kapıldım?

   İçinde edebiyat, tarih, şiir, türkü ve felsefe tadında yaşamların analizi olduğundan dolayı olabilir mi?

   İnci Taneleri dizisinin ilk bölümü başlarken; “ Gerçek hayat hikâyelerinden esinlenir” yazısı ve onun ardından senaryosu yazarı Yılmaz Erdoğan ismi aynı zamanda dizinin gideceği yönü, çok sesliliği, zenginliği de anlatmaya yetiyor.

  Gerçek şairler, yazarlar konaklardan, yalılardan, son derece rahat ve huzurlu yaşamlardan doğmazlar. Doğsalar bile o yaşamlarla sürekli ters köşeye düşerler. Yaşamın bütün renkleriyle ıslanmadıkça, boyanmadıkça ne gerçek şair, ne yazar, ne de ressam kendini diğer zamanlara taşıyabilir…

  İnci Taneleri dizisi ve bölümleri içinde yaşama dair birçok şey; kıpırtı, hırıltı, sancı, çığlık, sevinç, coşku, esinti, romantizm, felsefe, tarih, arkeoloji, eğitim; okul bahçesindeki çocuklar gibi hepsi, bir yerde televizyon sanatının yapmak istediğini yapıyorlar…

Para kazanıyorlar bol reklâmlarıyla, iyi analiz edenlere, yaşamın içinde kaldıkları sürelerin anlamını, anlamsızlıktan kurtarıp can taşıyan halinize bir daha can katıyorlar…

   Dizinin başkarakteri bir öğretmen! Suçlanan, mahkûm edilmiş bir öğretmen. Sıklıkla dizinin içine serpiştirdiği, türküleri, filozof bakışını, şair, eğitici sözleri kâğıda değil zihne not alınıp derhal uygulamaya konulacak türlerden;

 “Güldürmediğimiz bir insana bir şey öğretemezsiniz! Her kızgınlığımız da ne kadar da haklıyız değil mi?” Bu sözcükler, genç bir öğrenciyi, annesiyle babası ayrılmış genç kızın ruh âlemini savunurken, kızına parasal yönden sonsuz kredi açmış anneye söyleniyor.

   Dizinin bir yerinde bir başka büyük şair, Didem Madak anılıyor ve hatırlatılıyor. Aynı zamanda yakın zaman edebi tarihimizin çılgın zenginliklerin, yapay dünyalara adanmış insanların soluklanacak sözcüklerinin bile olmadığını da gösteriyor, anlatıyor. Bir kış günü yüzümüze çarpan, soluğumuzu kesen soğuk ve rüzgârın etkisiyle;

“ Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca/Balkona yorgun çamaşırlar asmayı/Ki uçlarından çile damlardı.”

  Annesiyle sıklıkla tartışan, okula gitmek istemeyen genç kız sakinleşince, değişim ve dönüşüme başlayınca, özel ders veren edebiyat öğretmenine annesi sorar:

-        Sakinleştirici filan vermediniz değil mi?

-        Yok! Biraz şiir verdim o kadar!

   Acaba, yaşadığımız bu dünyada her gün deli divaneler gibi çırpınışlarımıza biraz şiir aktarabilsek, birkaç resim yorumlasak, sevdiğimiz bir iki antik kente uğrayıp insan öyküleri öğrenip yorulmasak, nasıl bir ruh dinginliğine sahip oluruz?

  Her şey var dedik ya bu dizide. Çok parası olup da alkole sığınan, tek çareyi orada gören bir başka gence, bu sefer Pers kökenli şair, İsfhani’ye ait, yüzyıllar önce yazdığı-yaktığı dizeleriyle seslenir kendi çağının şairi;

 “ Acının katılaşmasıdır efkâr/Sanırsın çaredir, içince geçer/Budur zannedersin merhemi, içince geçmez hâlbuki içindeki”

   Ve 17.bölümün sonuna, sezon kapanış bölümüne gelinir. Senfoni orkestrası insan ruhunu kılıktan kılığa geçirecek büyük eserini; davullar, nefesli çalgılarla daha da acıklı hale getirirken konuşur suçlu sanılan, bilinen ve suçlanan kişi;

 “ Eğer bir insan, hayatta herkesten, her şeyden daha fazla sevdiği bir insanı, gerçekten öldürmüşse, bunu hiçbir yumuşak bakış saklayamaz!”

  Dopdolu bir dizi; gece yaşamından mafya sahnelerine, en masum olana kadar… Bir film, tiyatro, özgün bir klasik eser tadında izlemek adına; sakin, dingin bir ruh bütünlüğü içindeyseniz, iki saatlik bölüme gizlenmiş bir başka dize, söylem belki de kendi kilitli, çakılı yaşamınızda bir şeylerin oynamasına, yer değiştirmesine yardımcı olur…

   Mağaranın karanlık tarafına mecbur bırakılan zincirlere bağlı yaşamın, zincirleri kırıp aydınlığa çıkıp, Zerdüşt’ün aradığı şeyi aramaya bile çıkma şansı sunabilir, merak içinde kendini arayan seyircisine…

Güven SERİN 

 

 

  

 

 

 




Hiç yorum yok: