26 Temmuz 2024 Cuma

KIRMIZI MİNİBÜSÜN KAHRAMANI

 

İNTERNET

                                           KIRMIZI MİNİBÜSÜN KAHRAMANI

       ( Kral Odisseus-Büyük Yolculuk )

 

    Ördeklidere civarında eski bir tanıdığa rastladım. Oturduğumuz küçük masalar göklere uzanan büyük ağacın dallarıyla, yakıcı güneşten korunuyordu. Oturduğu masadan o bana el kaldırıp gülümseyerek selam verdi. Ben de ona el kaldırarak selam verdim. Bir dakika ya geçti ya geçmedi elinde çay bardağıyla birlikte verdiğim selamı bir davet kabul eden tanıdık, kara yağız beyefendi oturduğum küçük ahşap masaya geldi.

   Yüzündeki heyecanından belliydi anlatacağı çok şey olduğu. İthaka Kralı Odisseus’un on yıl süren Truva Savaşı ve on yıl süren geri dönüş yolculuğundan sonra ülkesi İthake’ye çok sevdiği karısı Penelope’ye dönerken taşıdığı heyecanı anlaşılır bir şeydi. Ya tanıdığın, o kara yağız bey efendinin heyecanı sadece, yeni satın aldığı kırmızı minibüs yüzünden miydi?

   Ben sormadan kırmızı minibüsü satın aldığını. İçini uzun yolculuklar için hazırladığını. Yakında belki aylar, belki de yıllarca sürecek yolculuğa çıkacağını yine ben sormadan anlattı. Siyah bakışlarında, heyecanını anlatan en yüce şey, gözleriyle gülümsemesiydi. Kendinden fazlasıyla emin, bildik insan karakterlerinin en yüksek duruşuna sahip bir ego! Sanırsınız ki İthaka Kralı Odisseus’un koruyucusu tanrıça Athena onu da koruyacak ve kollayacak tüm yolculuğu boyunca…

  Tanıdığın minibüsünde onu mutlu edecek her şey varmış! İçkilerin her çeşidini aldığı gibi, geriye bakmadan, burada bıraktıklarını bir yerde özlemeden, yol ve sezgileri onu nereye getiriyorsa oraya gidecek bir serüvenin içindeydi.

  Fakat konuşmamızda destanlardan, şiirlerden, antik dünyaların o muhteşem zenginliklerinden hiç söz etmedik. Gösterişli minibüsünde olmayan şeylerden birisi de kitaplardı. Kitaplar olmayınca öyküler de olmuyor, destanların kahramanlarından çıkaracağımız o muhteşem yaşamsal dersler de…

   Son yıllarda özellikle yolculuğa, kendilerince destansı yolculuğa çıkan insanları yakından dikkatli gözlerle anlamaya çalışıyorum. Harcadıkları zaman, o büyük yolculuğun destansı tarafı var mı diye, ilgi ve samimiyetle yaklaşıyorum. Görünen o ki, destanı destan yapacak değerlerin en başında edebiyatın o sırlarıyla kaynaşmış olması, şiirsel ve düşsel dille insanların yüreklerine kazınacak cesaret ve maceraları da taşımasıdır…

   Kolay olan her şeyin geride bıraktığı izin çok çabuk silineceği bir yerde toplumsal ve kültürel evrim tarafından sadece ve sadece dönüşüm malzemesi olacağı bellidir. Hiç gitmemekten, dolaşamamaktan, görmeyip gezememekten iyidir düşüncesi ise, çok değerlidir…

  Gösterişli kırmızı minibüsün sahibinin kendini eğlendirecek, ona göre her şeyi vardı. Parası, zekâsı, iradesi ve cesareti… Bol bol her duracağı manzaralı yerde mangal yapacak eti ve içeceği…

  Bir de Homeros gibi bir arkadaşı olsaydı ya! Onun yolculuğunu en azından bir kısmını kaleme alsaydı ve kendi düş gücüyle bir güzel biçimlendirdiyse, ortaya kim bilir hangi zenginliklere sahip bir başka destansı yolculuk çıkardı…

  Ülkemiz, destansı yolculuklara çıkmak için her türlü coğrafya ve destansı uyarlıkların izlerine sahip. Biraz bilgi, birazcık irade ve antik dünyalardaki insanların macera dünyasına yakınlık duyup o şiirsel dile, ölmez insan yaratıcılığına sokulmak yeterli…

   Tekirdağ yalnız kaldıysa, Tekirdağ dünyanın öncüsü bir yana ülkemizin dahi öncüsü olmuyorsa, destanlarına, destansı yolculuklara benzer yolculuk yapan aydınlarına, sanatçılarına samimiyetle sahip çıkma cesareti göstermeyen, kültür ve sanata yarım-yamalak yaklaşan yöneticilerin kısır bakışları, dokunuşları yüzünden yalnız kalmıştır…

  Kırmızı minibüs sahibiyle yaptığımız bir saatlik konuşmada bana pek söz düşmese de, onun çıkmış olduğu yolculuk, nerede bitecek ve Tekirdağ’a ne zaman dönecek bilmiyorum.

Bildiğim bir tek şey varsa, o da gerçekler ile düşlerin dünyasını bir araya getirecek tek şey; bütün sınırları alt eden, kapıları, dilleri, inançları nazikçe ikna eden edebiyat olacaktır…

Güven SERİN 

 

  


Hiç yorum yok: