8 Eylül 2023 Cuma

GEKÇEADA BEBEK ARASI: BİR KARDEŞLİK HİKAYESİ

 

Kamera; Güven Gökçeada

Gökçeada Zeytinli Köyü

İstanbul Bebek
Kamera; Güven
Kamera; Güven
Bebek

Rumeli Hisarı

               GÖKÇEADA BEBEK ARASI: BİR KARDEŞLİK HİKÂYESİ

   Sonbahar ayı bitmek üzere, kış başlamak için gün sayıyordu. Yıllar önceydi; “ Gökçeada’nın makyajsız halini görmeye gidiyorum!” Sloganıyla yola çıkmıştım. Kısacası; “ Kış vakti ne işin var orada diyenleri hem susturmak hem de kendi zihinsel yoğunluğumu attırmak için sarılmıştım bu slogana.

  Gökçeada gerçekten de makyajsız bir haldeydi. Zeytin ve çam ağaçları hariç diğer ağaçlar yapraklarını çoktan dökmüş, otlar sararmış, solmuştu. En önemlisi de turizm mevsimi geçmiş, Gökçeda’nın yerlileri, yani orada sürekli yaşayanları kalmıştı.

   Güya yanıma da dört beş kalın kitap almış, kitap ile doğa ve ada arasında bir bağ, yalnızlığın demlenme biçimini oluşturacaktım! Tabi ki öyle olmadı. Bremen Mızıkacıları gibi adaya inerken yolda tanıştıklarım ile birlikte tam olarak altı kişi olmuştuk…

  Gökçeada’nın merkezinde kalmış olduğumuz otelden erken saatlerde çıkıp en yakın Rum köyü Zeytinli’ye sabaha yürüyüşü yaptığım vakit tanıştım oranın yerlisi olan Maria ile. Yaşı 80 olmasına rağmen, dinç ve dimdik yaşam mücadelesi içindeydi. Birkaç saatlik misafirliğim, üretken ve zarif bir ev sahibi olarak evinde neler varsa bana ikram etmeye çalıştı. Ayrılık vakti geldiğinde son sözlerimizi konuşurken öğrendim, bir de ikizi olduğunu. Maria’nın ikizi Naia İstanbul Bebek’te yaşıyormuş. Hastalanmış, felç geçirmiş. Biraz toparlasa da, ablası Maria, ada güneşi ve rüzgârının kol gezdiği bu yerlerde ona şifa olsun diye birtakım bitkiler toplamış. Maria benim sıklıkla İstanbul’a gideceğimi öğrenince “ İkizim olan kız kardeşime uğraman ve ada da topladığım bu bitkileri ona götürmen mümkün mü?”

  Mümkün olabileceğini söyledikten sonra anne oğul-kardeş abla gibi birbirimize sarıldıktan sonra tekrar Gökçeada merkeze dönmek için yola koyuldum. Maria’nın kız kardeşi için verdiği topladığı bitkilerden oluşan bir torba ile birlikte…

   Haftalar geçtikten sonra yağışsız ama soğukça bir İstanbul günü erkenden Bebek’te beni bekleyen Naia’nın kapı zilini çaldım. Kapı hemen açıldı. Geleceğimi Gökçeada’da yaşayan ablası bildirmiş, kim bilir kaç zamandır yolumu gözleyen bir beden dili içinde kapıyı açtı. Zar zor dayanakları sayesinde yürüyordu. Ablası gibi temiz bir yüz ve ruh âlemi içinde çok güzel bir Türkçe ile  “ Hoş geldin beyefendi” diyerek karşılandım.

   Beyefendi seslenişinde en ufak abartı, sancı, korku, eziklik yoktu. Onların alışık olduğu insana saygıyı anlatan bir seslenişti… Yardımcısı Dilber Hanım henüz gelmemişti. Ablası gibi evin mutfağında ne var ne yok bana ikram etmek istiyordu. Pastaları, kurabiyeleri birlikte hazırladık. Kahve zamanı geldiğinde yardımcısı Dilber Hanım da gelmişti. Kahveler içildi. Sanki birbirimizi kırk yıldır bekleyen iki akraba gibi en hoş ve en acıklı konulara girildi. Oğlunun Avrupa’da okuduğunu bu sohbetler eşliğinde öğrendim. Yedi yabancı dil bildiğini, Avrupalı bir kıza âşık olup, ayrılınca alkol, hap bağımlısı olduğunu. Anneyi rahatız etmesin diye baba ile ayrı bir evde yaşadığını da o zaman öğrendim…

   Ayrılık vakti geldiğinde son görüş olduğunu Naia’da ben de anlamış olsak da yapacak bir şeyimiz olmadığı için evin dışına çıktığımda son bir kez geriye dönüp baktım. Naia ve Dilber de bana bakıyordu. Ayrılık hüznü etrafı sarmıştı. Ruhlarımız birbirini onaylamış, insanı insan yapan etkileşimi ve önyargı eşiğini çoktan geçmiş halde son bir bakış içinde Bebek sahiline indim. Kış güneşi, neşeliydi. Karabataklar kış güneşini fırsata çevirmek için buldukları her yere tünemiş, kanatlarını ısıtıyorlardı.

   Boğaz sahilinden yürüyerek ilerledim Aşiyan diyarına. Programımda Rumeli Hisarı ziyareti ve Sabancı Atlı Köşk’te gitmem gereken sergisi vardı. Serginin baş konuğu ise Abidin Dino’nun eserleriydi. Eşi Güzin Dino ile birlikte onlar da boğazı çok severlermiş; sessiz sedasız yürüyüp sevgimi adımlayarak ölçmeye çalıştım; Bebek’ten Aşiyan’a doğru yürüyüp, boğazla birlikte zamanın içinde akıp giderken; göğsümde bir çığlık, henüz keşfedilmemiş kim bilir kaç sözün yutkunması ile birlikte…

 Güven SERİN 

 

   











2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İnsandan insana, kuşaktan kuşağa, yürekten yüreğe bir güzel sesleniş...

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkürler Makbule Öğretmenim; sağ olun..