KONUŞACAKSAN-SÖYLEYECEKSEN
LAFIN DİŞİSİNİ SÖYLE!
Neredeyse yaşamının tamamını çalışmakla geçirmiş, kırlara, zarafete, üretmeye, iyiliğe düşkün birisini tanıdım. Yaşı bir yüzyıla yaklaşsa bile, yaşamı rakamlara bağlamadan geçen günlerin sonunda yorgunluğuna bile minnet duyan, yorulmak sözcüğüne ayağı takılmayan bir adam…
Az konuşur, az gezer, az okumuştur ama özlü konuşur, özlü düşünür ve yaptığı işi sağlam yapan bir insan…
Kaba düşüncenin, hatta kabalığın kol gezdiği, özellikle kadınlarımıza, kızlarımıza karşı korkunç cinayetlerin çığlıkları unutulmamış, onların kanları kurumamışken “Dişi” olana böyle yaklaşmak ülke insanımızın kuytu ve üretken alanlarda kalmış gizli cevherleri olmasa, bu tür sözleri duymasak, daha duyarsız, umutsuz oluruz…
Genelde kır yaşamına düşkün bu adam, gevezelere, lafını düşünmeden söyleyenlere, argo meraklılarına çok kızan bir insan. Yakınında olan gençlere, sevdiği insanlara az da olsa yaptığı en önemli nasihatlerden, önerilerden birisidir;
“ Konuşacaksan, söyleyeceksen lafın dişisini söyle!”
Şanslı bir günümde rastladım ona. Hal hatır sordum her zamanki tebessümü özümsemiş haline. Kötülükten, kabalıktan en yakın yıldızımız kadar uzak bir ışık içinde, usulca kendi hal hatırını sordu.
Meşhur lafını sordum ona:
—Lafın dişisi ne demek?
Sorusu karşısında:
—Bak oğul, benim gözümde dişi,
yani insan; üreten, toparlayan, çoğaltan çiçek kokulu, tatlı dilli insan demek!
O yüzden, bir konuşma yapacaksanız, lafın dişisini; toparlayıcı, faydalı, doğru
tarafını konuşun. Barbar, kaba, yalan yanlış, tutarsız, argo sözcüklerden yola
çıkan hiç kimse huzur bulamaz, huzur sunamaz oğul…
İnanılacak gibi değil! Neredeyse bir ömrü kırlarda, tarlalarda geçiren, çok az gezip, çok az okuyan ama bir filozof gibi yaşayıp yaşatan gizli kalmış, çöldeki vahalardan farksız insanlarla tanışmış olmak, onların yaşadığı bölgede, şehirde, ülkede yaşamak; ayrı bir tat, dişi düş ve düşünce değil de nedir?
İster istemez, şarkılarda, öykülerde duyduğum sözü tekrarladım beş on kez;
“ Söz gümüşse, sükût altındır…” Her yanımızı saran ses kirliliği, şehirlerimizi neredeyse istila etmiş araçların gürültüsü, karbondioksit salınımları, insanların birbirine tahammülsüzlüğü her yanı sarmışken, böyle zarif düşünceler, kadına, kadınlarımıza gönülden değer verip, onu yaşam biçimine, öncü bir felsefeye dönüştüren insanlara ne çok şey borçluyuz…
Başın sağ olsun ülkem, milletim… Bir daha olmaması, canların ölmemesi için reform zamanı değil midir?
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder