Tekirdağ çiftçisi,
ziraatçısı yaşadığı her türlü zorluklara, kan kayıplarına rağmen üretmeye devam
ediyor. Yıllar içinde bir sürü çiftçi, ziraat işini yapanlar kasabalara,
kentlere göç etseler bile, kalanların üretme aşkı, destansı bir çalışma
içerisinde yol alıyor…
Tekirdağ
Süleymanpaşa pazar kurulan yerlere gitmiş olsanız, en taze, en canlı ve ucuz
ürünleri bizim çiftçilerimizin alın teri, şafak vaktiyle yoğurdukları
emeklerinde bulur, görür, hatta tanıdıklarla şakalaşırsınız.
Özellikle Perşembe
pazaryerine gittiğimde Naipli Pazarcı Raif Usta ile aramızda şifreye dönüşen
bir konuşma başlar. Raif Usta, üreten her insan gibi, karşılığını almışsa
emeğinin, gülmelere ayrı bir gülme, şakalara ayrı bir şaka katarak, komşu
pazarcıların bile durup gülümsediği seslenişi yapar;
—Gazeteci, beni yazma bak! Beni sakın yazma gazeteye!
—Yazmam! Merak etme sen Raif Ağa, yazmam, kesinlikle yazmam!
Sözcükleri de benim ağzımdan çıkar. Tıpkı Aruz kalıpları gibi edebi bir
konuşma, şiirsel bir tanıdık selamıdır bizimkisi…
Raif Usta’nın biraz
ilerisinde yılların Ali Ağabeyi, her uğradığımda “ Hoş geldin, Nasılsın?”
nezaketi, eski insanların misafire ayırdığı misafir odası gibi temizlik kokar…
Naipli Raif’in biraz
aşağısında, Perşembe pazarının güney tarafında, Nusratlılı Zafer ŞİRİN,
Süleymanpaşalı Ramazan Ağabey, Nusratlılı Sabahattin, Naipli pazarcı Yılmaz
ERTEKİN, üretici olmanın bin bir bereketi, Süleymanpaşalı pazarcı Mehmet,
pazarın başına gelirseniz, Süleymanpaşalı üretici Hamit DİNÇER’İN babası Salih
ve oğlu Salih DİNÇER’İN tezgâhları da diğer tezgâhlar kadar tazelik, bereket,
renk, albeni seslenişi içinde selamlarlar; sofranın tadını tuzunu bilen erdemli
kişileri…
Aç kalmamanın en
değerli seçeneği, formülüdür üretmek. Yaşamak için besinleri üretmek
vazgeçilmez kuralsa, dünya siyasetini anlamak, dünya uygarlıklarıyla aynı
yarışın içinde, öncü bir yerde olmak içinse, bilimi, sanat dallarını,
edebiyatı, felsefeyi, insanı insan yapan şölensi her türlü dönüşüm, onarıcı
eğlenceleri, karnavalları da üretme AŞKI içinde kucaklamalıyız…
Gördük ki, küçücük
bir virüs birden milyonlarca, hatta milyarlarca İNSANI; gururu, nefreti,
kurnazlığı, hilebazlığı, dürüstlüğü, masumiyeti, kadını, erkeği, çocuğu,
nineyi, dedeyi, birden: Yerli bir ediyor…
Dünyada birkaç yıl
yaşanacak yiyecek kıtlığı, virüs denen küçük şeyin belki de yüz katı acıları,
telaşı, korkuları, trajedileri yaşatır…
Bunu hisseden,
bilen ülkeler, çok hızla üreticilerini çoğaltmak, desteklemek, gönüllerini hoş
tutmak için her türlü ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik destekler
yaparken, üreticilerin önünde olan her türlü ENGELİ de kaldırmak için yarışa
giriyorlar.
Sanılır ki üretme
sadece ekonomik açıdan tercih edilir. Üreten insanın gülüşü, bereketli elleri,
kileri, ambarı, tarlası, bahçesi, kulübesi görülmeye değerdir.
Yalnız yaptığın
Likya Yolu yürüyüşü Antalya Tekirova bölgesinde tamamlanmak üzereydi. Mandalina
bahçeleri yanından geçerken gördüm, yetiştirdikleri, aylardır bekledikleri
ürünleri toplayan elleri. Susamış, acıkmış bir halde seslendim bahçe sahibine;
—Kolay gelsin.
Parasıyla 1 Kilo mandalina alabilir miyim? Sesimi, seslenişimi duyan tarla
sahibi, adam, kadın, çocuk kız, neredeyse hepsi bir tatlı telaş içinde bir
dakikada bir kucak mandalina getirdiler. Parayı uzattım uzamasına;
—Para burada geçmez kardeşim, afiyet olsun, yeter mi?
dediklerinde, sırt çantam sadece mandalina kokmuyordu; iyilik, bereket, marifet
ve bonkörlük de kokuyordu…
Tekirdağ'ın şafak
vakti uyanan, yollara düşen nasırlı, boyalı, üretken elleri: Üreticiler,
hepinizin alınlarından öpüyorum…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder