BUGÜN DOYDUK YİNE EVLATLARIM/LAKİN!
Sanatın, sanatçının ve yazarın en önemli görevidir toplumun faydasına olan serüvenlerin peşinde koşmak… Kimisi şiir sanatıyla, bazıları resim, heykel, kimisi ise öykülerle öncüdürler; bildik kazanım ve kazançlardan, mülkiyetlerden çok öte…
Çalışmamın başlığı mecaz anlamda Tevfik Fikret’in şiirinden esinlenedir;
“ Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
Bugün açız yine; lakin yarın, ümit ederim
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare kader”
Yukarıdaki üç dize bile bugüne ne kadar çok dokunuyor… Bir yanda lüks yaşamlar, korkunç şımarmış bir dünya insanlığı, AÇLIK kültürünü yok sayar, görmezden gelir, açlığa mahkûm edilenleri suçlarlar; zayıf ve pasif bulurlar. Suçlamalar o kadar güçlüdür ki, sanırsınız ki yoksulluk, açlık savaşı kaybedenlere verilen ölüm cezası; yaşamak için hiçbir şansları kalmamıştır…
Diğer tarafta üç kısa dize bile, kendi TEVEKKÜLÜNÜ yaratmış; şiirin, sanatın diliyle geleceğe havale etmiş…
Okul sıralarından hatırladığım birkaç dize, şiirde geçen aç kalma duygusu, tok olmaktan çok daha saygın bir ifade, anlayış, algı yaratmıştır bende. Açlığın ezici yükü altında ezilmeden, durumlarını izah edip, doğru, dürüst ve alın terinin hesabını yapan açlığı tercih edeceğim…
Hayvanlar için tokluğun bir tek hali olduğunu biliyoruz. İyi belgesel izleyicileri, çobanlık yapanlar iyi bilirler, kurtlar, köpekler, aslanlar av bulduklarında alfa karaktere sahip olanların, yani en güçlü olanların beslenme önceliği vardır. Başkarakterler karnını doyurur doyurmaz, kavga kendiliğinden sona erer ve sofra herkese açılır…
Hayvanların tokluğu böyle bir şeydir; en sıkı, en sert olanlar bile karnını doyurunca, diğerlerin midesine gireceklere saldırmazlar… Ya insanların tokluğu nasıl bir şeydir?
Açlığın kaç hali vardır? Bu sorunun cevabını sosyoloji bilimi mi, siyaset bilimimi çözer? Bunca söz, hesaplama yapılıyor; geçinme sıkıntıları adına. Yoksulluk, fakirlik, açlık hesaplamaları, istenirse bugünkü teknolojiyle çok çabuk hesaplanır ve 85 milyonun kaç milyonunun konfor içinde yüzüp yüzmediği, kaç milyonun müsriflik ve şımarıklık naraları atarken, o büyük ve sessiz topluluğun o korkunç, tanrısal suskunluğu, açlıkları karşısında vicdan sahiplerinin kanı donar…
Bu topraklarda yaşayan insanlar, tıpkı ülkemizin kadim geçmişi gibi büyük uygarlıkların açlık ve tokluk şölenlerini, şöhretlerini, aynı zamanda çöküşlerini, göçlerini, acılarını, kayıplarını da genlerinde taşırlar.
Bu yüzdendir, açlığın bin bir çeşidi yaşanırken bile “ Ben, Biz açız!” diyen çok azdır, geri kalan o muhteşem sessiz topluluk içinde… Susmayı ve şair gibi, açlıklarını sofraya koyup onunla doymayı, beslenmeyi öğrenmişler…
Açlığı, eve, hanelere giren ekmek sayısı olarak hesaplayanlara da ancak AHMAK denir… Aç olana sadece yardım yapmayı düşüne de diyecek laf bulamam… Hiçbir saygın, onurlu insan bir başkasının getirdiği paket, çuval karşısında ezilmeden, sıkılmadan, büzülmeden “ Sağ olun, Allah razı olsun!” diyemez…
En onurlu davranıştır; her insanın maaşının, işinin, aşının, hayallerinin, eğlencelerinin olmasını düşünmek ve istemek…
İşte bu yüzden, şairinin şiiri, şımarık bütün aç tok olanlar üzerinde insani bir fısıltı, sarılım, şefkat, onurlu bir duruş gösteriyor;
“ Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
Bugün açız yine; lakin ümit ederim
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader…”
Biliyoruz ki açlığın halleri anlaşılmayacak kadar karışmış durumda. Anlaşılır, yaşanır bir iş, aş, yurttaş olmanın zorluklarını yaşayanların korkunç sıkıntıları duyulmayacak kadar derinden geliyormuş gibi; gemisini kurtaran kaptan misali bütün toklar, birbirlerini alkışlanıyor…
Suyun dört hali var ama ya açlığın? Ya tokluğun kaç hali var?
Tevfik Fikret’in şiirine karşı,85 milyon ve tüm dünya için;
“ Bugün yine doyduk evlatlarım; yarınlarımız da garanti, rahat olun. Sporumuzdan, sanatımızdan, eğlencemizden, sosyalliğin izden geri kalmayın.” Demeyi ne kadar çok isterdim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder