BURASI, TEVFİK
ESENÇ’İN MEZARIDIR!
( Son
Sesler; Anadilimle Anlatmak İstiyorum; Unutmayı ve Unutulmayı )
Şehrimizin komşu şehri, denizin tam da karşısında Güney Marmara Bandırma’nın Hacı Osman köyü mezarlığında Ubıhça konuşan son Ubıh: Tevfik ESENÇ yatıyor.
UNESCO’nun belirlemelerine göre, dünyada birçok DİL için tehlike çanları çalıyor. Ölüm meleği, belki de evrimden aldığı cesaret ve emirle ölmekte olan dilleri sırasıyla ölüme davet ediyor.
Yeryüzünde konuşulan 6912 dilden 2511’i can çekişmekte…1992 yılında ise Bandırma Hacı Osman Köyü’nde yaşayan son Ubıhça konuşan Tevfik Esenç’in ölümüyle Ubıhça konuşan son kişide ölmüş oldu. Bir dil daha tarihin sayfalarında yerini aldı…
Atatürk’ün çağrısıyla 1925 yılında ülkemize gelen,Avrupa’nın en önemli tarihçilerinden birisi kabul edilen Georges Dumezil,ülkemize kattıklarının yanında,bir tesadüf eseri konuşulan Ubuhça’dan haberdar olup,bu dili konuşan son kişi Tevfik Esenç’i ,Bandırma’nın Hacı Osman Köyü’nde bulup onunla birlikte yaptıkları kurtarma çalışmaları,Ubıhça’nın sözlüğünün oluşturulması,bir parça teselli sayılıyor…
Georges Dumezil,1954–1972 yılları arasında her yıl ülkemize gelerek, Ubıh dilini konuşan son kişi Tevfik Esenç ile kafa kafaya verip bu dilin; alfabesinden, gramerine, sözlü kültürüne, varlığını sürdüren masal ve efsanelerine, toplanabilecek malzemelerin neredeyse tamamına ulaşmışlar ve kayıt altına alıp arşivlemişler.
Tevfik Esenç sıklıkla Paris’e getirilmiş ve orada Çerkes dil uzmanıyla son, canalıcı düzenlemeler yapılmıştır. Ubıh dili 83 sessiz,2 sesli harften oluşmakta, dünyanın en zengin dillerinden birisi kabul edilmektedir.
Tevfik Esenç 1992 yılına gelmeden, ölümünden sekiz yıl önce mezar taşını yaptırmış ve şu sözleri yazdırmıştır;
“ Burası Tevfik Esenç’in mezarıdır. Kendisi, Ubıhça adı verilen dili konuşanların sonuncusuydu…”
Bu sözcükleri sadece vedasal bir söylem kabul etmek bana yetersiz geliyor. Şölensi bir ağıt gizli burada; yüzyıllar, belki binlerce yılda doğan bir dilin, yüz binlerce insanın ortak kültürünü ve onların atalarının ruhlarının da teselli olacağı, sessiz ve gözyaşları içerisinde, selama duracakları bir an: Kutsal bir toplanma alanı…
Niye üzülüyorum biliyor musunuz; içimizde barındırdığımız zenginlikleri, doğup ve ölümlerini, ülkemize ait dil bilimcilerinin, tarihçilerinin, sinema, belgesel yapımcılarının fark etmesi yerine Fransız bir tarihçinin anlayıp,bütün zenginliği,insanlık mirası olarak Paris’e getirmesine…
Bunca kargaşa, korkunç ve basit hesaplar, hileli korku ve tuzaklar, bizleri, bu değerli, duyarlı ve zengin MİLLETİ, neredeyse duygusuz ve duyarsı hale getirmiş...
Tevfik Esenç bir gün bir rüya görmüş. Yaşlılığın da verdiği, geçmişe, anılarına duyduğu özlemle gördüğü rüyanın derin tesiri altındaymış. O anda yakınında bulunan çocukları, torunları niçin hüzünlü olduğunu sorduklarında, görmüş olduğu rüyanın Ubıh dili, yani anadilinde olduğunu ama onu anlatacak hiç kimsesi bulunmadığını anlatmış. Çünkü ondan başka Ubıhça konuşan, anlayan bir tek kişi dahi yokmuş çevresinde…
1992 yılında Tevfik Esenç öldüğünde sadece Kafkasya kökenli bir insan ölmedi. Bir milletin aynı zamanda anadili de öldü; ölen diller arasında, son sözünü söyledi; “ Burası, Tevfik Esenç’in mezarıdır…”
Cehaletimin bir tarafına daha tanıklı ettim. Ubıhça’dan yeni haberdar oldum. Çok yeni. Enis Batur gibi bilgi canavarı, kültür avcısı bir insan olmasaydı, onun büyük eserine ulaşmamış olsaydım; - Ubıhça nedir? Kimdir? Yenilir mi içilir mi? Cehaletiyle karşı karşıya kalacaktım.
Ubıhlar,1864 yılına kadar anayurtları Kafkasya’da yaşayan savaşçı bir dağ halkıydı. Yurtlarını terk edip Anadolu’ya geldiklerinde sayıları 30 Bin kişiydi…
Artık anadillerini konuşmuyorlar. Ubıhçayı konuşan son Ubıh’ın 1992 yılında Hacı Osman Köyü’nde öldüğünü biliyoruz artık.
Müşfik Kenter’in sesiyle anlatılan yorumların bir bölümüyle bitirmek isterim çalışmamı;
“ 81 yaşında Tevfik Esenç, ürpertici bir yalnızlık. Ömrünün sonu anadilinin ÖLÜM tarihi olacak! Ubıhça’dan geriye ne kaldı, onları arıyorum. Ve bir dilin ölümü yalnız gitmediğini düşünüyorum. Ubıhlar ağaçları kutsal sayarlardı. Bir meşe tanrıları vardı…
Çok ölüm gördüm. Uzun bir ömrüm oldu. Takatim kalmadı. Yüreğim fazla dayanmaz biliyorum. İçime atsam; olmuyor. Dilime vuruyor; ANADİLİMDE anlatmak istiyorum; unutmayı ve unutulmayı… Daralmayı, yalnızlığı, akla sığmaz kayıtsızlıkları, akıl sır almaz masalları, efsaneleri… Kime kalacak yıllardır tuttuğum bu Eski Türkçe notlar?”
2 yorum:
Hititler'e kadar dayanan ve bir Hint- Avrupa dili olan Ubıhça'nın konuşulduğu tek yer olan Hacı Osman Köyü'nde Tevfik Esenç Beyin kapısını Norveçli'den Fransızı'na ve Çinlisi'ne kadar pek çok dilbilimci çalıyor da ne yazık ki kendi ülkesinde ona sahip çıkan olmuyor. Hayattayken Ubıh dili Enstitüsü kurulabilirdi. Yazını okuyunca internette biraz araştırdım iyi ki birkaç gazeteci yazar kendisiyle kısa da olsa bir söyleşi yapmış. Ve iyi ki bu önemli bilgiyi bizimle paylaşmışsın değerli Güven. Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim Esin; katkıların,yardımların ve duyarlılığın için.Selamlarımla...
Yorum Gönder