20 Temmuz 2020 Pazartesi

YER GÖK,HUYSUZ VİRJİN


İnternet





                        DÜNDE KALANLAR–7



YER GÖK, HUYSUZ VİRJİN

 Daha birkaç gün önce Huysuz Virjin’in ( Seyfi Dursunoğlu ) ölüm haberi tüm ülkeye; kıyamet gibi yayıldı. Yer ve gök; onun sevenlerini çığlığıyla inlerken, paylaşımlarıyla eski-şen hatıralarının paylaşımıyla doldu ve taştı…

  Ölüm haberleri, ölen kişinin hısım-akrabası için can yakar, iz bırakır; bilenen doğal bir ayrılış acısına dönüşür. Sanatçının, özellikle tüm ülkeye, dünyaya nam saldıysa; kısacısı ünlü olduysa; ölüm çığlığı-acısı; büyük bir boşluk-karanlık ve korku hissi yaratır. Bu yaratının gücü etrafı sarıp, sarsarken; sanatçının geride bıraktığı sanatı; eserleri imdada yetişir. İşte orada sanatın yüceliği, lafta olmayan ölümsüzlüğü pratik yaşamın içine, merkeze oturur…

  Bu yüzden birkaç bin yıl öteye uzanan bir antik kentin içinde, geride kalan eserleri; göz nuru, alın teri ve büyük bir merak-açlık ile aramak… Peki, ama ne oldu da, nasıl oldu da Huysuz Virjin’i bu kadar sevdik? Bizde olmayan neler vardı onda? Bir erkeğin kadın kılığında sahne alması bilinmedik şey değildir. Huysuz Virjin gibi niceleri geldi geçti bu topraklardan. Yerelde kalanlar, o gecenin, o yörenin alkışını alsa bile, ününü-şanını çok ötelere taşıyamadılar.

  Huysuz Virjin’in gücü sanatından geliyor olsa da; hazır cevaplığı, toplumumuz adına tabu olmuş sözcüklerin, duruş-giyiniş biçimlerinin sanatın alçak gönüllü mizan ve akıl anlayışı içinde; yani sanatçının kılık değiştirme haliyle sunulması; insanların gönüllerinde, sımsıkı kapattığı kapıları; “girilmez” denen yerlerine girmesiyle; aslında Huysuz Virjin, bizi bize anlatmıştır. Bizim, edebi, felsefi ve eğlence âleminden ne kadar uzağa fırlatıldığımız anlatmak istemiştir; bizler gülmeye, o güldürmeye çalışırken…

  Tabu ve argo sayılan sözcüklerin, pekâlâ sahneye taşınacağı, bunca ağırlığın insanların üzerinden hiç olmazsa böyle atılabileceğinin karşılığıdır onun sahnede almış olduğu alkışlar ve insanların ağlayacak biçimde, hatta acınası gülüşlerinden gelen dram yüklü sesler.

  Huysuzun programlarını alın, ağır ağır izleyin. Hazır cevaplığı, mahalle ağzı, hemen her yerde duyabileceğimiz, belki de kendimizin de kullandığı suçlu sözcükler; aklın erdemi, toplumun taşkınlığına sunulan güldürüden öte, bentlerinizi kaldırın, kendinizi fark edin; utanmanın, ar perdesinin yoksulluktan ileri geldiğini; meziyetin, akıl, bilim, sanat, felsefeyle süslenirse görkemine doyulamayacağını özüdür Huysuz Virjin…

  Ve Huysuz Virjin’in sahnesini gelen ünlü konuklarına takılma, sataşma anlarındaki saf gerçekliğin sadece bir ŞOV olmadığını, insan denen canlının sanatın özgürlük alanı içinde yaşamın en aziz mutluluğu olan saf gerçeklik, hatta acı bir dürtü; dürtme eylemine dönüştüğünü; gülenlerin, zoraki gülüşlerindeki, gülerken dahi kendilerini ağır insan olma ayıbını örtmeye çalışmalarına karşı; bir toplumun, eğlenceden, akıldan, mizahtan uzak kalırsa ne yaman çelişkilere, sosyolojik yoksulluklara düşeceğinin aynasını tutmuştur Huysuz Virjin.

  Onun yüce sanatına, uçsuz bucaksız erdemine, ayıpları-tapuları edebi, felsefi zekâ ile evirip çevirip bir güzel pataklamasına; gönülden alkış ediyor, selam ediyorum. Sanatçı tam da burada doğar; öldü sanıldığı anda; alev alevdir, geride bıraktığı eserleri; demircinin demire şekil veren elleri, denizcileri puslu havalarda koruyan deniz fenerinin ışığı, şafak vakti çiğ taneciklerinden beslenen bir çiçeğin yeşermesi, bülbülün bahar sevinci; hepsi, sanatçının söz, ses ve sahne erdemiyle iç içedir.Güle güle; Huysuz Virjin; Anadolu selamı gibi; HOŞ GELDİN…

Güven SERİN  

Hiç yorum yok: