GORİOT BABA
Honore
De Balzac’ın önemli bir eseridir Goriot Baba. Babalık sınırlarını sonuna kadar zorlayan,
her okunuşunda içinizde bir şeylerin yer değiştireceği yaşam ve yaşama
biçimleri…
Bazı insanlar;
Goriot Baba gibileri kendilerini evlatlarına adarlar. Balzac ömründe hiç baba
olmasa bile, babalığın sınırlarını zorlayan, iç dünyamızı titretecek kadar
babalık hissettirmiştir bu eserinde. Bu yapıtı tekrar okuma cesareti
gösterirseniz, “Bu kadar da olur mu?”
sorusuyla karşılaşacak, içinizdeki bazı organların ezildiğini fark edeceksiniz.
Şefkatin çok fazla
olanını yaşayanlardan birisiyim. Gülsüm ninem sayesinde şefkatin sınırları
zorlanmış bir çocukluk yaşadım. Masalların, şımarma ve bitmek bilmez isteklerin
çocuğunu, onun kahrını sonuna kadar çeken bir kadının kucağında, sırtında
büyüdüm. Ya sonra? Olgunlaşmak için attığım her adımda verilen fazla şefkatin
zararıyla karşı karşıya kaldım. Alınganlığım artmış, tahammül sınırım
zedelenmiş, isteklerim karşılanmadığı zaman, dayanılmaz bir insan olmam
kaçınılmazdı…
Nineme olan büyük
sevgimi anıtsal bir bağlılık içerisinde her an anıyorken, fazladan alınan her
türlü övgünün, şefkatin, sevginin çok ciddi bedeller ödeteceğini yaşayan bir
insan olarak Goriot Baba’yı yıllar sonra ikinciye okudum. Neyle yüzleşeceğimi
biliyorsam da, yine yüzleşme zorlukları yaşadım… Kitabın bir an önce bitmesini
isterken, içimde kopan fırtınaların, yerle bir olan ovaların su baskınlarına
maruz kaldım…
Edebiyatın yüceliği
buradan gelir. İnsanın hücrelerine kadar ulaşacak iletişim biçimi olmanın yanında,
yol yakınken sizi uyarır. Geri dönmenizi ister. Sevginizi, nefretinizi
denetlemenizi yardımcı olur. Daha iyi bir insan olmanın yanında daha huzurlu
bir canlıya dönüşürsünüz; ölümlü ama huzurlu bir yolcu…
Goriot Baba’nın ana
felsefesi; “Babalar, çocukları yaşadığı
sürece yaşamalıdır.” Arzusu, isteği, sevgisi üzerine kuruludur. Doğanın
doğal akışına ters düşse de Goriot Baba’nın akıl almaz evlat sevgisine ters düşmez.
Karısının erken yaşta ölmesi, kızlarına sarılarak yaşanacak bir hayatın, en
hakiki çalışkanlık, verimlilik halinden en miskin, düşkün ve yoksul hale kadar
ulaşması…
Büyük eserler böyledir;
Goriot Baba gibi okununca, sarsıntıları yıllarca devam eder. İçinizde dolaşan
Goriot felsefesi, acınacak bir insan olmaktan öte imrenilecek bir deli,
yeryüzünü değiştirecek bir öncü gibidir. Ulaşılır olanın ulaşılmazlığı içinde
bütün övgüleri ve sövgüleri hak eder…
Bu eserin içinizi
deşmesine izin verirseniz, dengelenme yolunda üşenmeden yolculuk yaparsanız
eninde sonunda doğal olan akışa, huzurlu sükunete sahip olacaksınız. Kartaca
veya Truva Harabeleri üzerinde dolaşan Romalı komutanların gururu; kalıcılığı
değil geçiciliği anlatır. Büyük İskender’in Perslerin başkenti Persepolis’i
yerle bir ederken duyduğu büyük sancı da öyle… Barbarların dünyasını
sonlandırmaya gelip de en büyük barbarlığı yapanlar onmaz, onarılmaz
hastalıklara kapılırlar…
Goriot Baba da bu hastalığa
kapılmış olanlardandır. Her şeyi; kazandığı her şeyi, kızlarının rahatlığı,
lüks yaşamı için hiç çekinmeden her kuruşunu harcayan, sevginin sınırlarını,
uzaysal bir alana taşıyan büyük bir hastalık içinde, son anında bile kızlarının
ismini sayıklayan ulaşılmaz bir kahraman…
Goriot Baba’ın tek
derdi kızlarını görmektir. Oysa onlar lüks saltanatın tarafına çoktan geçmişler,
paraya ihtiyacı oldukları an kapısını çalıyorlar. Göstermelik “Babacığım”
seslenişleri Goriot Baba’nın bedeninden öte ruhunu dahi eritiyordu. Bu anın
yansımalarını şöyle anlatıyor;
“ Beybaba dediler mi donup kalıyorum; ama ‘Babacığım’ diye seslendiler
mi, hâla küçüklermiş gibi geliyor bana, bütün hatıralarım gözümde canlanıyor,
onların daha çok babaları oluyorum. Hâla kimsenin olmadıklarını sanıyorum.”
Bütün bu sözcükler biterken; Goriot Babanın gözlerinden yaşlar akıyordu…
Sevgi çok değerli
bir duygu… Şartları, koşulları, dayatmaları yoksa özümüzün içinden süzülerek
geliyor, aklın ve iradenin bütün korumalarını da kaldırmamışsa; sonsuza uzanan
bir öykü yazılmaya başlar; sevginin, sevgilinin, duyarlılığın, nezaketin;
insana dair hikâyeleri…
Goriot Baba,
sığınmış olduğu pansiyonun kirli, paslı, rutubetlen odasında kızları için atan
yüreğin seslenişiyle şu cümleleri sarf ediyor; “ Onlar eğleniyorsa, mutlu oluyorsa, şık giyiniyorsa, halılar üstüne
yürüyorlarsa, ben üstüme ne giymişim, yattığım yer nasılmış, bunun ne önemi
var? Onlar ısınıyorsa, ben hiç üşümem!”
Goriot Baba, yüce
bir sevginin en saf halidir. İlaç niyetine asla tavsiye edilmez… Goriot
Baba’nın kurban oluşu sadece kızlarına değil, sevginin sınırsızlığının da
sınırlı olması gerektiğini anlamaktır amacı… Sefil duruma düşmeden de sevip
sevileceğinin gösterisinin karşılığıdır bu eser…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder