28 Haziran 2019 Cuma

CARUSO'NUN HİKAYESİ


Saygıyla...



                                           CARUSO’NUN HİKÂYESİ


   İnsanlık hikâyeleri hep sevmiştir. Kendi düşlerine erişmenin ve dokunmanın bir tarafı da hikâyelerdir. Tıpkı insanlığın yolculuğu sırasında düşlerden ürettiği masallar, mitler gibi…

   Hikâyelere ruh ve can katan, hikâyenin kendi sahibinden öte başka etkenler; sanatın bütün dalları olduğu gibi, sanatçıların yüce içtenliği ve marifetidir.

    Bu şarkının haykırışı sözcük anlamlarından ötedir. Şarkıyı dinlerken İtalyanca bilmeniz gerekmiyor. Bir veda hikâyesi olduğunu sezmeniz mümkün. En azından sanatsal bir hüznün olduğunu anlayacaksınız.

  Locio Dalla bu şarkıyı Enrico Caruso için yazmıştır. Onun hikâyesini anlattığını bildiği için, sanatçı dayanışması algısından öte, üretme-yaratma becerisinin ortaya konması da diyebiliriz.

  Caruso daha dokuz yaşında müziğe başlamış, o günün şartlarında uzun sayılacak bir hayat; 48 yıllık ömrünün karşılığında yaptığı işten; opera sanatçılığından ciddi paralarda kazanmıştır. Beklide bu kazanç onun daha uçarı yaşamasına neden oldu.

  Doğduğunda takvim yaprağı, 25 Şubat 1873’ü gösteriyordu. Ülkemizde ise bir imparatorluk yaşam mücadelesi veriyordu. Daha ölmemişti. İngilizler, Yunanlar, Fransızlar, İtalyanlar daha yarım yüzyıl bekleyecekti.

   Amerika Birleşik Devletlerinde ise Kızılderililer ölüm kalım sancıları içindeydi. Tarihe düşülen 1873 notu; ABD ordusu 173 Kızılderili, çocuk, kadın, erkek öldürdü. O günün imkânsızlıkları içinde İstanbul’da güzel bir okul; Darüşşafaka Lisesi kurulur.

  Caruso’nun hikâyesini anlatır şarkı; son gece; yani ölümünden önceki gece sahile inip olanca sesi ve enerjisiyle bir şarkı söyler;

“ Burası denizin parladığı ve rüzgârın sert estiği yer
Yaşlı bir terasın üzerinde,
Yaşlı bir adam genç bir kızı kucaklıyor.
Ve ardından bağırıyor.
Sonra boğazını temizliyor ve şarkı başlıyor.

Seni çok seviyorum.
Çok ama çok seviyorum, biliyorsun.
Bu bir bağ şimdi!
Biliyorsun, damarlardaki kanı eriten.”

  Son şarkısı olduğunu o da biliyordu. Tıpkı, yaklaşan ölümünü bilen Cemal Süreya gibi. Ölüm anını resmettiği şiirde, bir kırlangıç ömrünün daha olduğunu onu da Allah'a bıraktığını ifade eder; Üstü Kalsın, şiirinde.

  48 yaş, bir insan, sanatçı için az görünse de, dünyanın, evrenin milyarlık yaşları karşısında bizim aradığımız yaşam aralığının hiçbir hükmü kalmıyor.

  Enrico Caruso öldüğünde 48 yaşındadır. Sait Faik’in yaşında! Orhan Veli’den ise neredeyse on iki yıl fazla yaşamış.

  Şarkının sözlerinde Caruso’nun hissettikleri, son anın çaresine baktığı, kabullenip sefasını da sürdüğünü anlamak mümkün;

“ Ah, evet hayat bitiyor
Fakat artık bunu daha fazla düşünmüyor
Zaten kendini oldukça mutlu hissediyor
Ve tekrar şarkısını söylemeye başlıyor

Seni çok seviyorum
Çok ama çok seviyorum, biliyorsun
Bu bir bağ artık
Biliyorsun, damarlardaki kanı eriten.”

   Caruso’nun son akşam kime seslendiği bir türlü çözülemedi. Kızı Glorya mı? Son eşi Dorothy mi? Büyük aşkı Ada mı? Bilinmiyor. Sanatçıların bilinmezlikleri onların hayata oynadıkları oyundan başka bir şey değil. Özümseyerek soludukları yaşamın, özümsenerek anlaşılması gereken hikâyelerini bırakırlar.

  Yıl,1921’i gösterdiğinde Caruso başka bir âlemin yolcusudur artık. O yıl, bizim ülkemizde de başka âlemlere geçiş mücadeleleri veriliyordu. Yurdumuz işgal altındaydı. Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlanmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ordularının Başkomutanı seçildiği yıl bu yıldır.

  Sanatçının öldüğü yıl, komşularımızla çok hızlı barış antlaşmaları yapılmaktaydı. Savaşın biteceği yakındır. Bir yıl sonra, barışa aç, susamış ülke yepyeni devrimlerle dünya sahasına çıkmaya hazırlanıyordu.

   Caruso’nun hikâyesi, aynı zamanda tüm insanlığın da hikâyesi. İç içe geçmiş anların o kadar çok öyküsü var ki, onları anlatacak, aktaracak sanatçılarını bekliyor. Besteciler, şairler, yazarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, opera, tiyatro sanatçıları; sizlere ne çok işler düşüyor…


 Güven Serin 



 

  




4 yorum:

SevKoz dedi ki...

Bir kez daha dinledim şimdi tam hüzün

GÜVEN SERİN dedi ki...



Sanatsal bir hüzün,eşsiz ve kıt olanlardan;Teşekkürler SevKoz:))

deeptone dedi ki...

ah evet duymuştum. bu konuda ilginç bir film var. fitzcarraldo (herzog) öğütleriim :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



Yeni öğrendim ve etkilendim;oysa ne çok uğraş vermiş,ne çok yol almış...