12 Temmuz 2018 Perşembe

FACİA YAKINIMIZDAYDI





                                             FACİA YAKINIMIZDAYDI

  Tekirdağ il sınırları, Çorlu İlçemizin yakınlarında toprağın yağmurla bolca bereketlendiği bir zamanda yaşanan hüzünlü, acılı bir olay... Onlarca ölüm; yüzlerce yaralanma…

 Bir zamanlar, ağır yük taşıyan, bakımsız, eski kamyonların bitip tükenmez kazaları, ölümlü, acılı görüntüleri gündemden hiç düşmezdi.

  Bu dehşet anı; tren vagonlarının raylardan çıkışı; hemencecik yağmura bağlandı. Tek suçlu, yağmur ve rayları tutan toprak kabul edildi.

 Her gün yağmur yağan ülkeler ne yapsın? Dağlardan, bataklıklardan, vadilerden geçirilen trenler? Söz konusu, mühendislik ve istikrarlı bir kontrol, denetim olunca; yani insan denen canlı, insanın, siyasetçilerin, yöneticilerin başköşesine oturursa her şey değişiyor.

 Bizim gibi; ah gelişti; ah gelişecek olan ülkelerin acıları, her daim tekrarlanan büyük faciaları, esas sorunlar analiz edilmeden biteceğe benzemiyor. Kim bilir daha nice ray, rayları tutan toprağın altı yağmurlar, rüzgârlar, Depremler nedeniyle nasıl da boşalıyordur…

 Denetimler, verilen cezalar, eğitimler can taşıyan hizmet işletmelerinin vazgeçilmezi olmak zorunda. Denetim ve kontrollerin teknolojik tarafı ne kadar gelişirse gelişsin; esas olan insan tarafı. Verilen hizmetleri, sorumluluğu alınan yolcuların, insanların can güvenliğinin ne kadar önemsendiği; hukuki, vicdani ve ilimsel olarak ortaya çıkartılmalıdır.

 Daha çok duyacağız; ölenlere dilenen rahmetleri… Durup dururken niçin ölsünler? Yazgı, kader; uygar dünyaya zamansız uğramazken, ölüm onların kapılarını bize göre çok daha az çalıyorken; bizler niçin, bu gelgitlerin ortasında beşik gibi; doğudan batıya, batıdan doğuya sallanıp duruyoruz.

 Gelişmenin tarifi tek bir cümleyle verilir mi bilemem! Yapılan büyük araştırmalarda, insan merkezli, iletişim ağırlıklı ilişkilerin büyük huzura, mutluluğa ulaştığı biliniyor. İnsanlarımızın demirden, çelikten oluşan vagonlarla, bir şehirden diğerine giderken uğradıkları bu facia çok büyük…

  Başka büyük faciaların da habercisi olma ihtimali ACİLEN göz önünde bulundurulmalı… Bütün bunların yanında, kendini sorumlu hissedenler; Çorlu, Tekirdağ hastanelerine koştular. Yaralılara ŞİFA dilemek, onların durumunu kontrol etmek amaçlı…

  Ortaya başka bir facia çıktı; sevgili dostlarım. Giden siyasetçiler yaralıları o acılı halde bile arka fonmuş gibi, fotoğraf karelerinde kullanmaktan geri kalmadılar. Allah aşkına; böyle bir facianın fotoğrafı mı olur? Poz mu verilir? Bu bir film sahnesi mi?

 Siyaset insanlarımızın düz, kısır, renksiz ve vicdanlardan uzak tutumları, robotumsu görüntüleriyle şaşırmıyor görünse de; bu derin acılı manzaraları izlerken; acının yanında bu görüntüler karşısında, görüntülere kurban olan siyasi düşünce insancıklarına daha çok acıdım…

  Bizler görüntü vermezsek acaba o yaralılar iyi bakılmayacak mı? Gidip birkaç dakika şifa diledikten sonra hemen düzelecekler mi? Kendini sorumlu hisseden, bu acıları paylaşmayı dileyen her siyasetçi hastaneye gitmeli! Burada sorun yok! Ama bir tek fotoğraf dahi çekmeyi düşünmemeli.

 Zaten, acısı, acıları paylaşan yüreği olan bir insanın o halin fotoğraflarını çekmek aklına bile gelmez! Kimin aklına gelir? Bizim, çakma, ezber, atanmış siyasetçilerimizin aklına gelir. Öyle ya taraftarlarına İYİLİK, ahlak, merhamet, işin başında olma mesajları verecekler…

  Kim bilir kaç bin yıl önce bu diyarlarda söylenmiş Dionysos şarkılarından birini; bu faciada ölen insanların ruhlarına bir rahmet, kalanlara ise bir teselli olarak paylaşmak, kendi yazı sanatımın adanmışlığı, sessizliği içinde ses olmak isterim;

Güneş batıyor;
Susuzluğun bitecek artık
Az sonra, yaralı yüreğim.
Serinlemeye başlıyor hava,
Meçhul ağızların soluklarını hissediyorum;
Büyük soğuklar geliyor!
Rüzgâr sakin ve temiz;
Bana yan ve büyüleyici
Bir bakışla bakmadı mı bu gece?
Sıkı dur, ey yiğit yüreğim!
Nedenini sorma, ey hayatımın
Alacakaranlığı.
Güneş batıyor!

  Acıları, büyük hüzünlere tanıklık etmiş, bunların içinden geçmiş medeniyetlerin insanları anlar. O yüzdendir; dünyada bu kadar çok acı oluğu halde; merhametin, şefkatin hiç tükenmemesi… O yüzdendir; Hoca Nasrettin damdan düşünce; etrafını saran büyük topluluğa; “ Bana damdan düşen birini çağırın” demesi…

Güven Serin 

4 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Hem de ne acı!.insan hayatı bu kadar ucuz bu ülkede...
Çok üzüldüm, üzüldük tabi ki! ancak asıl ateş düştüğü yeri yaktı!
Yakınlarını kaybedenlere başsağlığı ve sabırlar diliyorum...

GÜVEN SERİN dedi ki...



Acılara tutunmayı başaran insanların acılı dünyası,nice büyük koşu içerisinde ki şımarık dünyadan çok daha anlamlı hale geliyor;törensel bir hal alıyor yaşamak,özlemek,anmak,hatırlamak;ağıtların şarkıları,ruhların zamanın ötesinden gelip sarmaş dolaş olmasıyla teselli buluyor...Teşekkürler Esin...

deeptone dedi ki...

of evet yaa büyük geçmiş olsuun.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür Deep;onlar çoktan tarihin sayfalarında yerini aldılar bile;halkın yaratıcı söylemleri vardır; " Kurtuldular,huzura kavuştular" Sanırım,kurtulamayan şey;ADALET...