KOSTAK KOSTAK YÜRÜYÜŞ
----------------------------------------
Sanırsınız ki Kostak
Ali zeybek oynuyor. O takma peruğu her daim, simsiyah boyalı. Bıyıkları da
öyle; ayakkabıları bildik yumurta topuk…
Ne zaman halk
otobüsüne binsem, çarşı karakolunu biraz geçince, bir bekleme yerinde veya
oraya yakın görüyorum, kostak yürüyüşlü, çıplak başı görünmesin diye siyah;
simsiyah peruk takmış adamı.
Öyle bir kostak
yürüyüş ki, bir başka benzeri yokmuşçasına; en iyi kel örtücü, siyah peruğun,
simsiyah boya yapılmış bıyıkların tek sahibi ve aksak kostak yürüyüşüyle,
kostak bakışıyla örtüyor bütün çıplaklıkları; ona göre eksik olan her şeyi.
Evrim ne dehşetli
yaratıyor ve yönlendiriyor insanı; insanları. Kimini mahcubiyetten yerin dibine
seriyorken, kimini kostak bakışlı, kostak yürüyüşlü bırakıveriyor. Biliyor ki,
lazım olan bu, ciddiyete bürünmüş, her şeyi kendi kalburunda elemeye çalışan
insana, bir başka insan davranışının siyah çeşitlemesini sunma şansı yaratıyor.
Lise zamanlarında
kostak yürüyüşlü bir kadının ardına takılırdı nice öğrenci. Yürüyüşünde ki
kostaklık, kalçalarından başlardı. Onun gibi kostak kalçalar, sanki hiçbir
kadında yokmuşçasına, ardında bir sürü serseri öğrenci; oysa tiplerimiz, pek de
mahcup, yüz kıllarımız yok denecek kadar az ve bol sivilce içinde…
Bu kostaklanma işi o
kadar önemli ki, bestelere, şarkılara kadar uzanmıştır. Minik Serçe lakaplı
Sezan Aksu ve daha nice sanatçı seslendirmişti bu türküyü;
Boşa kostaklanma
karam; köprüler yaptırdım gelip geçmeye/Çeşmeler yaptırdım suyunu içmeye/Kavli
karar ettim alıp kaçmaya/Boşa kostaklanma kostak değilsin karam…
Kostak, kostak ilgi
bekleyen, başının çıplaklığını simsiyah perukla gizleyen kostak bakışlı bu
adam, bu şarkıdan etkilenmiş midir bilinmez. Bilenen bir şey; her daim,
kostaklı yürüyüşü, bakışı ve simsiyah peruğu ile aynı yerlerde; vahşi bir
hayvan gibi, yerini işaretlemekle, kontrol etmekle meşgul…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder