Arıcı Filminden
SÖZCÜKLERİN SESSİZLİĞİ
----------------------------
Yunanlı yönetmen
Theo Angelopoulos’un sahnesinde sözcüklere pek yer yoktur. Dışarıda, yeterince şamata,
kargaşa vardır, sözcüklere dair.
Theo’nun sinemasında
sözcükler susar ama bedenin dili çözülür. Bir de Eleni Karaindrou’nun bestelerinin
dili…
Sanki bütün kâinat susmuş;
sahnenin arka tarafında; onlara dair, bütün suskunlukları izliyor. Theo
Angelopoulos’un Arıcı filmi de öyle bir yapıt… Üç kuşak arcılık geleneği olan;
son kuşağın bu işi sonlandırmasıyla; her daim, döngünün gücünün kazanacak
oluşunu görmek, anlamak mümkün…
Devir daimi hiçbir
güç yenemiyor. Arıcı, arı bakma işini çok iyi biliyor. Bir kraliçenin önemini,
diğer hapsolmuş dişi arıların tutsaklığını; balmumuyla bütün çatlakları kapayan
nöbetçi arıların görevlerini eksiksiz yaptığını çok iyi biliyor.
Ya bizler; bizler
neleri biliyoruz? Arılar gibi tutsak olduğumuzu; yeterince dünyaların dışına,
çevresine uzanamadığımız? Denizlerin, karaların altını? En bilinmez, gidilmez
mağaralarda ki diğer yaşam izlerini?
Theo’nun filmlerinde
sözcükler suskundur. Tıpkı, dışarı çıkamayan, dışarı çıkan, dans eden kraliçe
arının başına bir şey gelecek olursa, yedekte, tutsak olarak hapsedilmiş dişi
arıların suskunluğu gibi…
Oysa işçi arılar,
ölene kadar çalışmaya yazgılıdırlar. Theo’nun sinemaya yazgılı olduğu gibi!
Eleni’nin müziği; Arıcı filminde biraz geri planda kalıyor görünse de;
Doksanıncı dakikada, sarhoş bir genç kızın ritmiyle çıkar ortaya; rock ve
gizlenmiş buğulu, baharatlı bir müziğin sesleri sızmıştır sahneye.
Kraliçe arının dansa
hazırlanışı gibi; sarhoş bir an; bir kutlamanın ayak sesleri ve her daim;
hüznün kazanması; isyansız, erdemli bir kabul ediş töreni yaşanır; Teho’nun
Arıcı filminin sahnesinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder