Atinalılar;hoşça kalın; siz yaşama, ben ölüme...
Nasıl bir ölümse;halen yaşıyor;taptaze...
SOKRATESİN SAVUNMASI
Üzerinden 2400 yıl
geçmesine rağmen güncelliğini koruyan bu olay tekrar tekrar incelenip insanlık
sofrasında gençlere sunulmalıdır.
Sokrates idamla
yargılanırken suçlamalarla suçsuzluğuna inananların çok az farklı kaybeden
tarafında ölümle cezalandırırken dahi, yaşamın içtenliğini, doğruluğunu;
hakikatin adaletini ısrarla anlatıyor.
Nerede mi? 2400 yıl
önce Atina Mahkemesinde. Tüm mahkemeye seslenirken; Atinalar olarak seslendi
onlara.
Tüm savunma boyunca
inanmış olduğu hakkaniyeti bir zerre dahi ölüm korkusuyla şaşmadan kendi
özgürlüğünü; aynı zamanda hakikatin özgürlüğünü savunmuştur. İşte bu savunma
dahi yetmese de, kalanların kendi asılsız suçlamalarıyla yüzleşeceklerini
biliyordu. Bu bilgidir onun baldıran zehrini gözünü bile kırpmadan içmesi…
Hâlbuki Sokrates 70
yaşını çoktan geçmişti. Onun idamını onaylayanların, isteyenlerin bu ölüm
karşısında geri kalan yaşamlarında çelişkiler, acılar yaşamamak için şunu da
hatırlatmıştır;
“ Bırakın bu ölümü
tabiat-zaman yapsın! Zaten 70 yaşını çoktan geçtim. Benim için verilen ölüm
cezası kötü mü yoksa iyi midir? Bunu siz düşünün!”
Aklın felsefe
sayesinde ulaşabileceği özgün yolu anlatır Sokrates. Şairleri, ustaları inceler
ve dinler. Görür ki, sezgileriyle yola çıkan şairler, zanaatlarıyla ünlenen
ustalar; yaptıkları işi en iyi yapmalarından öte, HER ŞEYİ bildiklerini de
iddia ederler.
Sokrates burada
yanılmadığını anlar. Bütün yaşamı boyunca ona ne bildiklerini sorduklarında “
hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” diyecek kadar, bilginin sonsuzluğuna,
dönüşümüne ve yenilenmeye ihtiyacı olduğunu öğrenmişti.
Halen geçerli olan
tap taze bir öğretidir; 2400 yıl önce ki gibi… Çevremize-çevrenize dikkatle bir
bakın! Ne görüyorsunuz? Kendi işinde başarılı, bilgili olduğu halde, diğer bir
sürü insanın da işi hakkında bildiğini sanan bir sürü BİLGİÇ…
Bütün sorun bu değil
mi zaten! Siyaseti, futbolu, inşaatı, park ve bahçe işlerini, eğitimi, öğretimi
herkes biliyor da; gazete satışlarında, kitap ve kütüphane kullanımında, şehrin
turizme açılan kültür kapılarında halen büyük kapalılık, sessizlik ve karanlık
kıpırtısız bir şekilde duruyor; ama her şeyi bilen sayın yöneticilerim, şehrin
ileri gelenleri; bir türlü esas olanı bilmediğini haykırmıyor.
Nedir esas olan?
Bilginin, görgünün daha ima yenilenmeye ihtiyaç duyduğudur. Zenginliği sadece
para kazanmayla onaylamanın büyük toplumların, en kritik zamanda; yani zirve
yaptıklarında çökebileceklerini, dağılacaklarını da anlatır bu esas olan
hakikat…
Sokrates bütün
ömründe aradığı şeydir bilgi ve hakikat. Buna rağmen, aklın en yalın halini,
çözümlere en yakın düşünce biçimini bulduğu halde, bir şey var ki, hiçbir şey
bilmediğim diyecek kadar gerçekçidir.
Esas bilgilerini,
bildiği şeyleri yüceltmek yerine, bilmedikleri şeylerin gölgelerine sığınan
insanların tarafında olmadığı için; 2400 yıl önce dahi Atinalı gençlere
felsefeyi öğrettiği için; başka bir din yaratıyorsun suçlamasıyla, idamla
cezalandırılır Sokrates.
Yaptığı savunma,
içinde ki adaleti arayan, hiç huzuru son nefese kadar korumak-yaşatmak isteyen
her insan için iliklerine kadar aktarılsa, hiç de yanlış olmaz…
Sokrates idamla
yargılanırken üç oğlu vardı. Biri yetişkin, ikisi daha çocuk! Onları mahkemeye
getirmemiştir. Bunu da savunmasında, yargıçlara, onun savunmasını dinleyen
Atinalı hemşerilerine şöyle yapmıştır;
“ Üç oğlumu buraya
getirmedim. Küstahlıktan, size karşı saygısızlıktan veya ölüm korkusundan
değil. Benim yaşıma gelen, bilgeliğiyle tanınan bir kimsenin böyle bir şeye
düşmemelidir. Bunu aşağı bir hareket görüyorum. Hüküm giydikleri zaman nice
nice garip hareketler yapan tanınmış adamlar gördüm.
Bunların hiçbirine
gerek yoktur. Bunlar sadece yaşamalarına izin verilince ölmez olacaklarını
sanıyorlar. Fikrimce bunları savunmak devletimize karşı sayasızlıktır.
Soğukkanlılık
gösterilecek hallerde, acınacak duruma düşen bu önemli adamların yaptıkları
doğru bir şey değildir. Devletin vazifesi kendi keyfine göre değil, kanunlara
göre hareket etmesidir.
Sevgili Atinalılar,
sayın yargıçlar, her türlü tehlike karşısında ölümden kurtulmanın bir sürü
çareleri vardır.
Ama asıl mesele
ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır. Çünkü kötülük ölümden daha
hızlı koşar. Ben yaşlı ve ağır olduğumdan bana çabuk yetişmiştir. Şimdi ben
tarafınızdan ölüm cezasına, onlar da hakikat tarafından kötülüğün ve
haksızlığın cezasına mahkûm edilerek ayrılıyoruz.
Atinalılar sizden
dileyeceğim bir şey daha kaldı; çocuklarım büyüdükleri zaman Atinalılar,
erdemden çok zenginliğe veya herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa,
ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşınız, onları cezalandırınız.
Kendilerine kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye
önem vermez, bin hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi
nasıl azarlamışsam, siz de öyle azarlayın!”
Artık ayrılık zamanı
geldi, yolumuza gidelim; ben ölmeye, siz yaşamaya! Hangisi daha iyi? Mahkeme ve
Atinalılara son sözü budur Sokrates’in…
6 yorum:
Defalarca okunması gereken bir yazı Her satırından alınacak bir ders var.Son paragraf- Atinalılara seslenirken oğullarının geleceği ile ilgili açıklamalar- harika.
Günümüzde de 2400 yıl öncesinden çok farklı değil insanlar ne yazık.
Sokrates'in bir sözü belleğimde; "Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez."
Oysa sorgulanmadan yaşanan ne çok hayat var toplumda.Harcanmış, parçalanmış hayatlar...
Teşekkür ederim sevgili öğretmenim. Heyecanlanarak,zamanlar ötesine gitmenin şükran dileklerimle...
İlkokuduğumda böyle bir insan neden yokedilir.Bana göre ( kıskançlık ) nedeni bu.Böyle bir duyguyu içimde barıdırmadığım içnde nereden-nasıl kıskanç olmadım,sebebi neyse kimse ona minnet borçlandım.Kıskançlık dünyada her güzel şeye engel.''Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez.''bu kadar basit.
Bir yönden de tutuculuk... İnsanlığın bir bölümü alıştığı geleneklerin dışına çıkmayı istemez. Muhtemelen geleneklerin biçiminden,algılanışından besleniyordur da... Tam olarak kıskançlık diyebilir miyiz; bilemiyorum! Demenin kimseye zararı yok. Yaşamı boyunca hakikati savunan bir insanın muazzam dengesini,istikrarını anlamak adına bir tas zehir,şerbetten daha çabuk içilmesi ve saygın bir ölüm;bütün insanlığa armağan bir ölüm veya yaşam sancısı gibi...
Sokrates’in kendi doğrularının peşinden gitmesi ve suçlamalar karşısında kendinden taviz vermemesi, af dilememesi, yalvarmaması çok güçlü ve kendinden emin bir duruşu temsil ediyor. Kitabı herkese tavsiye ediyorum.
Kitaptan en sevdiğim alıntı:
Kötü olduğunu kesinlikle bildiğim şeylerden uzak dururken, belki de iyi olması olanaklı bir şeyden hiçbir zaman kaçmayacak ya da korkmayacağım.
Devamını burada bulabilirsiniz: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/platon-sokratesin-savunmasi/
Çok teşekkürler Ebru Hanım; sağ olasınız...Kitap,defalarca okunmalı ve irdelenmeli; ancak o zaman özümsenir..
Yorum Gönder